1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1108
Okunma
Dünya kurulduǧu günden beri gün geceye, gece de gündüze gebe kalararak kendi varlǧını sürdürmektedir, ve bunun daha ne kadar böyle süreceǧini ise kimse ne tahmin edebiliyor ne de kesin dille bir şeyler söyleme olgusuna sahiptir… Her inanç, her din, her varoluşta kendi varlıǧını, kendi sistemini kendi doǧrularını kendi sentezleri üzerinde kurarak sürdürmektedir. Günü bir kızıllıkla haber veren akşam saatleri, güneşin artık tepelerden gölgesini bir devenin veya zürafanın uzun boynu gibi uzatarak kayboluşunu kendi hüzünüyle yine kendi yaşamaktadır. Yavaş yavaş direncini kaybeden güneş, bazen biz insanların kaybettikleriyle özdeşleşerek yaşamasıdır.
Hayata nereden başlayacaǧını bilmeyen birisi yıkıma yüz tutan virane evler gibi yavaş yavaş daǧılmaǧa yüz tutarak duvarlarındaki son yorgun harçlarıda kurutarak dökecektir. Aynen istemeyerek birşeylerin içimizden eriyerek gitmesi, buz daǧlarının suya dönüşmesi gibi, arkasından getirdiǧi soǧukluk, yaşanılan acıların, arzuların, sevgilerin, güncelliǧini unutarak akıp gider. İşte bu saatlerden sonra içinizden akan kann revan renkleri, yerini patlıcan morluǧundaki kızıllıǧa şaşırmayacaksınız. Hatta hayat denen işkencehanede her şey sizin aleyhinize gelişse bile… yıkılan, dökülen, daǧılan yerleri yamalayarak gününüzü kurtarıp temize çıkana kadar öyle idare etmeniz gerekebilir. Durmadan yürümek yorgunluǧa sebep olacaǧı için, arada sırada mola vererek, yolun gerisinide düşünerek yola devam etmeniz gerekecektir. Bu sebepler geçersiz de olsa bile, geçerli bir yönünü bularak umutsuzluǧa meydan okuyarak yolunuzu tespit edeceksiniz, gerisi maalumatınız gereǧi bir yön tespitidir. Arkasından bilmediǧiniz bir yola çıkarak yürümenin zorluǧunu kendi tecrübelerinzle kazanacaksınız.
Bu görkemli saatler sona erdiǧinde sizi yakıp yıkan kimsenin bilmediǧi ucu bucaǧı görünmeyen evrende umuda yolaçmanın en güzel görünümünü yaşayabilirsiniz. Saatler çoktan gece yarılarını gösterirken, eve döndüǧünüzde sizi kimsenin beklemediǧi umutları, kimsenin evde olmaması deǧil, sizin birilerini özlediǧinizin ıspatıdir. Umutlara yenik binlerce günü geride bırakarak kendi kendinizi evde karşılamanın sarih zevksizliǧi size büyük bir zevk veremeyecektir. Camları açtıǧınızda bütün günün içeride birikmiş zehiri, eşyaların ve yataǧın nemli kokusu size bilmediǧiniz, ama tarifini de yapamadıǧınız derin ve acı bir beklenti içinde olduǧunuzu hatırlatarak bunalimlara/bunalıma merhaba demenize en büyük katkıyı saǧlayacaktır. Eşyalar sizinle konuşmadıkları gibi birde kirlendiklerini göstererek pis pis suratınıza sırıtmanın somurtkanlıǧını yaşatacaktır. Nemli ve boǧucu bir hava size merhaba diyerek isteksizce sizi okşayarak ilk merhabasını bir tokat gibi yüzünüze konduracaktır. Ilk olarak günlük elbiselerinizi çıkararak, herşeyi yerli yerine yerleştirirken kendi sevimsizliǧinizi yine kendiniz göreceksiniz. Öyleki dolaba tıka basa doldurduǧunuz eşyalar sevimsizce yerleştirilmelerinni beklerken, bütün tutkularınız yerini bir anda acıya bırakarak içinizi sızlatacaktır.
Şu anda onunla ilgili ne düşünecegimi bilmiyorum, anlaşılması güç bir insan olduǧu açıktı. Birlikteliǧimizle ilgili ne düşndüǧünü gerçekten bilmediǧim için onun gizli ve kuşku ve korkularını gidermek elinden gelmiyordu. Bu gün söylediklerinin yarın tersini yapabiliyor ve sonunda ölçüsüz asabi haller gösterebiliyordu. Bazen „hep böyle kal, deǧişme ne olursun“ diyebilecek kadar cesaretli iken bir kaç ay sonra o „duygusal bir anımda söylediǧim sözdür“ diyerek başkasını aşaǧılayacak kadar cüretkerdı. Hiç beklenilmeyen bir anda ters tepkiler göstererek beni çok kırıyordu. Ben bunu onun psikolojik durumuna baǧlayarak çoǧunlkla hoş karşılamaya çalışıyordum. Yine de ben zannediyordum ki ilişkimiz her şeye raǧmen iyi kötü yürüyordu. Onunla beni ilk uyaran yine onun oǧlu oldu, o annesinin erkeklerle sorunlu ve sinir hastası olduǧunu bana söyleyince irkilmiştim. Kendi kendime şu soruyu sormuştum: „Nasıl olurda onyedi yaşındaki bir genç annesine için çok az tanıdıǧı birisine böyle sözler söyleyebiliyor diye haftalarca düşünmüştüm“. Maalesef benim bu şüpheyle kaşıladıǧım ifadeyi onunla birlikte olduǧum kısa bir zaman dilimi içinde kendim yaşayarak gerçeǧi ögrenecektim. Aşk denen olgu insanı saǧırlaştırip, gözlerini de kör ettiǧi için hiç bir şeyi göremiyordu. Ben bu genç insanın söylediklerini bir yönüyle hiç önemsememiştim, çünkü sevginin yüceligine öyle inanmıştım ki, sevinin her olumsuzluǧu yenip üstesinden geleceǧini sanarak algılamıştım. V eben bu gün bile bu konuda bir milimetre hata yaptıǧıma inanmıyorum. Çünkü sevmenin, hele günümüzde yozlaşan toplum – birey, birey – toplum ilişkilerinden saǧlıklı bir ilişki çıkarmak elbette kolay olmayacaktır. Elbette ben bir başka güvenilir kaynaktan edindiǧim bilgiyide bu ilişkide göz önüne alarak bir orta yol bulmaya çalışma çabalarım da bir sonuç vermeden kaybolup gitti… Onun üzerine söylenen bunca olumsuz sözler yinede benim sevme, coşkulu ve şelale gibi gönlümden akan sevme duygusuna engel olmuyordu. Benim beynimde ve kendi içimde onu kaybetmek korkusundan başka bir korku yaşamıyordum. O bazen başkalarıyla telefonda saatlerce konuşur benim varlıǧım ve yokluǧum hiç bir şey deǧiştirmediǧi gibi bazende aşaǧılayarak, bazende gülerek, bu da sizden diyerek benden üstün biri olduǧunu kanıtlamaya çalışırdı. Oysa benim birliktelikten mutlu olmanın dışında bir beklentim yoktu. Ve hayatımda „hem kendi mutsuzluǧu, hemde partnerinin mutsuzluǧu için bu kadar içten pazarlıklı bir insana rastlamamıştım“. Hep diyordu beni anlamıyorsun, ama anlaşılmayacak bir yönü yoktu. Sadece her şey kendi istediǧi gibi olsun istiyordu, ama benim hiç bir beklentime cevap vermediǧi gibi, yer yer beni aşaǧılıyordu. Hala bir insan başka birisine, hele kendisini böyle bütün özverileriyle seven birisine bu ihaneti yapışını anlamış deǧilim. Madem ilişki istemiyorsun, neden başka bir insanı ta başından evine alarak onu oyalıyorsun? Ya da insanlar deneme tahtası mı ki, biraz bakayım, hoşuma gidiyor mu, gitmiyor mu? diye deneyerek işine gelmediǧi için hadi cehenneme der gibi, karşıdakinin duygularını hiçe sayarak onlari, hele benim gibi bir insanı böyle yıpratmak insanlıǧına yakışır mı? hani birde sen kendini herkesten daha bilgili, görgülü, kültürlü, görmüş yaşamış olarak kendini görüyorsun. Yine herkesle alay edip şu doǧulu, bu bilmem nereli, şu alevi, kadınlarınız karnını açıyor, çok ilişki yaşıyor diye onları aşaǧılarken, sen sanki çok mu az ilişki yaşadın, acaba sen temizmisin bu küçük insanlardan… Atalarmızın deyişiyle; „kimseyi beǧenmez, kimseye benzemez“ deyimi böyle insanlar için çok uygundur.
Söz konusu telefon konuşmaları bazen en acı olan parçasıydı hayatın,onun benden gizli bir sevgilisi olduǧunu sanmıyordum, ama beni de yaralaıyordu… aǧlamak olmasaydı belkide bu gün 28/29.09.2008 gecesi saat 23:40 da bile böyle aǧlayamazdım. Çünkü sevdaya yenilmek kadar hazmedemediǧim hiç bir olay benim yaşantımda böyle kötü izler birakmamıştı. Bu sabahta her zamanki gibi yataktan uyanmıştım. Önceki günün acı tartışması içimde beni kemiren bir duyguyla yataǧa götürmüş ve sabah erkenden uyanmıştım. Hatta bu gün kahveleride ben yapmıştım. İsteksiz bakışlar arasında yorgun bir 35 – 40 dakikalık otobüs yolculuǧundan sonra onun dükanına gelmiştik. Ben durakta bu günde dükkana gitmeden bir veda öpüşüyle ayrılmıştım. Günlerden bir Cuma günüydü, aynı zamanda bu gün benim mahkemeden tam teşeküllü bir bakım belgesi alacaktım. Sevinç ve acı yine her zamanki aynı paralelde bana refakat ediyordu kendi içimde bana. Ben bu günkü mülakattan olumlu bir sonuçla mahkemenin kapısında adım atarken beni bekleyen terk telefonunu hiç hesaba katmadan sevinçle en yakınlardaki kafeteryalardan birisine girerek her zamanki gibi okkalı bir cappuccino içerek acılı saatide beklemiş oluyordum. Gerçi onun sadık bir insan olmadıǧını gidiş gelişlerle artık anlamaǧa başlamıştım, benden önceki ilişkilerini bana anlattıkça ben bu insanın yaşadıǧı bunca ilişkilere raǧmen sürekli başkalarını suçlayarak bir duruş sergilemesini yadırgıyordum, ama bir yönüylede artık akıllanmış ve sürekli bir ilişki yaşama deneyimi kazandıǧını sanmıştım. Oysa onun bana deǧil hiç kimseye ilişki konusunda sadık olmadıǧını nasıl olupta anlamadıǧımın derin üzüntüsünü bu gün bile yaşamaktayım. Bunu çok iyi bilmeme karşın, bu acı gerçeǧi kabullenmem çok, ama çok güç oluyordu. Uzun bir süre, sabırla kuşkulanmama neden olacak hiç bir davranışını görmemiştim, belki de olmayan güzel günlerin bitmesini kuşkularımla kesintiye uǧramasını istemediǧim için onun bana olan ilgisizliǧini çoǧunlukla görmezlikten geliyordum. Bunu, onun sert ve acımasız, duyguları anlamında demek istiyorum. O, ben onun gizlice gidip annesiyle konuşmamı annesinin bana bir telefonda „o pezevenk hala sana geliyor mu, gitsin kendi çocuklarına baksın“ deyişiyle alınmış olduǧu için hem beni, hemde kendini bu durumun bekçilıǧi yaparak ortamı idare etmeǧe çalıştıǧını da bilmiyor deǧildim. Ama ben bu gün bile „Valide Sultan“ ile düzenli aralıklarla görüşmekteyim. Bu ilişki ikimizden birisinin ölümüne kadar da böyle devam edecektir.
Ama bu dünyada belkide en deger verdiǧim ve de her şeyin üzerinde sevdiǧim bu kadını ise bütün acılara raǧmen unutmayı deneyeceǧim. Çünki ilişkimiz her gün gelişip boy atacaǧına ve benim bütün samimi içten, fedakarca tutumlarıma raǧmen daha çekirdekte iken çürütülerek yok olup gitti… O günlerde, yeni bir gerçeǧin hiç beklediǧim aǧırlıkları her gün biraz daha aǧırlıǧı yaşamımı karıştırıyordu. O Bazı misafirler geldiǧinde bazen beni yatak odasına göndererek bir kaç saatliǧine günün hapishaneliǧini yaşıyordum. Böyle durumlar, dışarıda birlikte olmayışımız, yada üvey evlat muamelesi görmem birlikte yaşamak olgusunu gitgide zora sokuyordu. Böyle küçük küçük aralıksız istenmeyen durumlar bizi birbirimizden ayıran o uǧursuz süreçleri de başlatmış oluyordu. Ama bu son durum, geçmişi yeni bir gözle görmemi saǧlıyordu ve onun kafasında bana yer olmadıǧını anlıyordum. Böyle bir çıkmaza nasıl düşmüştüm, belki aşkı yaşarken aşksızlıktan yorulmuştum ama anlaşılmaz bir gizligüçle yaşamımı deǧiştirecek bir şeyler yapma arzusuyla doluydum. Ne yapabilecegimi bilmiyordum ama belli belirsiz bir yerde oturup beklemek gücümü tüketiyordu, eski huzurlu ve yanlız günlerimden bir emare bile kalmamıştı. Oysa ben onunla yaşamaǧa başladıǧım günden itibaren güzel günler ve mutluluk özlemiyle bu birlikteliǧe adım atmıştım. Gündüzleri bile düş kuracak kadar zengin bir dünya görüşüne sahipken bu birliktelik yada diǧer adıyla benim büyük sevgimle kendi kendimi yıpratıyordum. H.‘nın ortada bir neden olmadan yakınmalarından usanmıştım, neredeyse beraber olduǧumuz bütün zamanlarda yeni yakınma nedenleri bularak beni eleştiri bombardımanına tutuyordu ve kendisinin her şeyi başkalarından daha iyi bildiǧinin inadını sürdürüyordu. Adeta bu insan mutsuz olmak için yaratılmıştı, sürekli gördüklerini yaşadıklarını başıma kalkarak anlatması bazen saygı ve sevgi sınırlarını aşırı bir biçimde zorluyordu. Şu görgüsüz, bu Alevi, öbürü bilmem ne yemeǧi yada shuşi yemeyen bir köylü diyerek insanları aşaǧılıyordu da… O günleri şimdi bile sevgimin dayanılmaz acılarıyla birleştirerek can sıkıcı ve beni kişisel olarak aşaǧılayan bu kadına sonu gelmez bir kırgınlıkla anımsıyorum. Başta bir çok yönümü sömürdügünün bilincine varmamış olsamda hayatımdakı yediǧim en büyük kazık bu kadından geldi. Ona karşı ne kadar kibar, nezih, saygılı, hoşgörülü, fedakar olduysam, o da bunlara karşı acımasız, yüreksiz, sevgisiz, paylaşmaktan korkan veya yaşadıǧı insanla hayatı paylaşmak yerine ona hayatı zindan etmek için elinden gelen herşeyi yapan biri olarak acıyla sevgi hatıralarıma kazınmıştır. Ondan uzak olduǧum anlarda onun sevgideki tutarsızlıkları ve daha başka sevgilere vurduǧu darbeleri düşündükçe öfkeleniyor uykusuz gecelerimi çoǧaltıyordum. Bazen ondan bütün bu bana çektirdiǧi acıların hesabını sormek istiyordum, ama onu karşımda gördüǧümde sevgi dolu yüreǧim bütün bana yapılanları yapılmamış sayarak bir gün onunda beni seveceǧi yalanına inandırmaǧa çalışıyordum kendimi. Sanki zorlu bir fırtınadan sonra hava açmış ve sıcak bir güneş içimi ısıtmış gibi dargınlıǧımı yine içimdeki sevgimle yok edebiliyordum ve bu kesinlikle kine dönüşmüyordu… Ama ona sevgilere yaptıǧı ihanetlerden dolayı afetme duygum her gün biraz daha azalıyordu. Yinede bu ilişki benim bütün gayretlerime ve özverilerime raǧmen bir türlü rayına oturmuyordu, ve onun artık bu saaten sonra seviyeli bir ilişki yaşayacaǧına da inanmıyordum, işte bu acılar içerisinde hikaye bitmiyor, tam tersine yeniden başlıyordu…
04/05.10.2008, Goethe – Üniversität Campus, Grünenberganlage Cafeterya‘sında yazılmıştır, saat 17:38 de Hüseyin Arslan