- 817 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYRANCI HASAN'IN OĞLU CONİ BİTILS (2)
İKİNCİ SAHNE
FONDAN SES: (Dekor aynı. Perde açılmadan önce fondan bir ses şu tarihi anons edecek.) Yıl 1974. Kasımın ikisi. Pazartesi, gece.)
MEHMET: (Perde açıldığında sırtı seyircilere dönüktür. Eski, yamalı bir kot pantolon giymiştir. Yeni aldığı kemeri takmaktadır. Üzerinde bir atlet vardır. Az sonra seyircilere döner, atletin ön tarafı yırtıktır. Masadan bir kilitli iğne alarak atletin yırtık yerini tutturur. Sonra duvardaki aynayı alıp giydiği pantolona bakar.) Yakıştı be!.. Çok güzel oldu. Yamaları da var. Tam vücuduma oturdu. Yenileri üç yüz lira ama masmavi. Kotun beyazlatılmış olanı modaymış. Eskileri dört yüz lira… Daha eskileri, bunun gibileri ise beş yüz lira. (Yamaları göstererek) Elli lira bu yama için, elli lira da diğer yama için. (Yatağın üzerinden bir kazak alıp giyer. Kazağın üzerinde “jeans” yazmaktadır. Kazağın üzerine kot yelek giyer. Aynayı yatağın üzerine koyarak hayranlıkla kendisini seyreder.)
Şimdi oldum işte… Tam üniversiteli oldum. Altta kot, üstte kot yelek; içinde de fiyakalı bir kazak. Jeans… Jeans diye yazılır ama cins diye okunur. (Aynayı masaya koyarken masadan bir gazete düşer. Alır, sandalyeye oturarak okumaya başlar.) Ayda Tekkan’a yeni burnu çok yakıştı, vay anasını be! Gerçekten çok yakışmış. Beatlesler grubundan Ringo Star iflâs etti. Ne, iflâs mı etmiş? Tüh be, yazık oldu Ringo’ya!.. (Sayfayı çevirir.) Sosyal yaşam. Şereton otelinde evliliğe ilk adımı attılar. Bir ay sonra boşanmazsa bu iki artist, kelleyi keserim. Kadınlar, makyaj denilen silâhı kullanmasını iyi bilin… (Sayfaların arasından bir kadın posteri çıkar. Şaşırarak sandalyeden fırlar.)
Aaa, bu Berna be!.. Vallahi Berna!... Allah kahretmesin, değilmiş. Rakuel bilmem ne!... Ecnebi artist. (Hayranlıkla bakar.) Ama ne kadar da Berna’ya benziyor!.. Saçları, kaşları, gözleri… Her yanı canım, her yanı benziyor. (Postere) Berna, Berna’m benim. Sensin bu. Belki de ikiz kardeşin. (Duvara yaklaşır.) Bu posteri duvara asayım. Berna’nın hakiki fotoğrafını alıncaya kadar bununla idare ederim. Çünkü Berna’nın aynısı. (Posteri duvara iliştirir, karşısına geçer.) Vay anasını be!... Bu ne benzerlik be kardeşim!... Bunu gör, Berna’yı görme. Bu bir artist, belki de büyük bir şarkıcı. Berna ise benim sınıf arkadaşım. Benim sevgilim. Anlarım yahu, velhasıl anlarım kızın güzelinden. Ulan Mehmet, artist gibi kız buldun be!.. Hem de üniversite hayatının ilk gününde. Berna, Berna… Ne güzel isim!... Acaba soyadı ne? Ama mühim değil, nasıl olsa soyadı Demir olacak.
(Posterin yanına gider.) Mehmet Demir, Berna Demir… (Aynayı alıp başını postere yaklaştırarak kendisini seyreder.) Yakışıyoruz da… Sanki birbirimiz için yaratılmışız. (Aynayı bırakıp taklit ederek) Sayın Mehmet Demir, Berna bilmem kimi eş olarak kabul ediyor musunuz? (Utangaç) Evet, ediyorum. (Hüzünlü, masaya yaklaşıp sandalyeye çöker.) Acaba o beni sevecek mi? Beni, ben Mehmet’i… Sazpınarlı Mehmet’i, Ayrancıların Mehmet’i… Sevecek mi beni? Şehirli kız o. Köylüyü küçük görür. (Postere bakarak) Köylü değilim derim. Benim babam hem ithalatçı, hem de ihracatçı… Babamın mobilya mağazası var derim. Kütahya’nın köyünde değil, içinde oturuyoruz derim. Ama demesem de olur. Çünkü, çünkü o da beni seviyor. (Postere bakarak)
Aynen böyle işte, böylece duruyordu karşımda. Gözlerimi gözlerine dikerek yaklaştım. Ben baktım, o baktı; ben baktım, o baktı. Belki on saniye göz göze bakıştık. Sonra yavaş yavaş yürüyerek yanından geçtim. Bir kere daha gördüm ama uzaktan. O da beni gördü. Yalnızdı. Ben de yalnızdım. Uzaktan, öylece “Ne olursun yanıma gel.” der gibi bakıyordu. Ama gitmedim. Öğleden sonra ders programını almaya gittiğimde bir kere daha gördüm onu. Programın asılı olduğu panonun önündeydi. Gideceğim dedim kendi kendime. Yanı başına dikileceğim ve onunla birlikte panodaki listelere bakacağım. (Taklit ederek.) Yaklaştım, yaklaştım; iki adım kala durdum. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki!... Ayaklarım öylesine titriyordu ki!.. (Ayaklarına) Titremeyin ulan, titremeyin!.. Bir adım daha yaklaşsaydım mutlaka heyecandan bayılırdım. Öylece dikilerek onu seyrettim. İşi bitti, döndü. Döner dönmez beni gördü. Gözlerine öyle derinden baktım ki utançtan kıpkırmızı oldu. Başını öne eğip gitti. Ah ne kadar güzel, ne kadar iyi kız Berna!..
Yarın dersler başlıyor. Giderim, yanına otururum. Sınıf arkadaşı değil miyiz? Onun yanına niçin oturdun diye kim suçlayabilir beni? Kimse suçlayamaz. Otururum veya oturmam. Çünkü onun sınıf arkadaşıyım. Yanına oturur ve tanışırım onunla. Benim adım Mehmet, Kütahyalıyım, babamın koltuk mağazası var derim. O da bana benim adım Berna.” der. Öğle yemeğini beraber yeriz. Onu en pahalı, en lüks lokantaya götürürüm. Birer sulu köfte yeriz. Arkasından da birer pilav… Pilavın yanında da erik hoşafı… Garsona tam beş lira bahşiş veririm. Sonra… Sonra hep öyle yaparız işte. Derste yan yana oturur, sokaklarda kol kola gezeriz. O avukat olur, ben hâkim. Evleniriz. (İrkilir.)
Yavaş ol Mehmet! Hani evlenmeyi bir köşeye atacaktın? Hani her gün başka bir kızla flört edecektin? Hani âşık olmayacaktın? İlk tanıştığın kıza âşık olmak var mıydı hesapta? (Postere bakarak) Şuna bak be kardeşim! Âşık olunmayacak kız mı Berna! Neyse, onunla işim ciddi olur, diğerleriyle dalga geçerim. (Yatağa oturur, yastığı alıp hitap ederek) Berna, sevgilim, seni çok seviyorum. Sen de seviyorsun beni değil mi? Boşuna inkâr etme! Çünkü bakışlardan anlarım. Âşık gibi bakıyordu bana.
(Aniden kalkar, masadaki defteri açar.) Bugünü de yazmalıyım hatıra defterime. Çünkü bugün çok büyük bir gün… Şimdi yazacaklarım ileride lâzım olur. Berna bana “Beni seviyor musun?” diye sorduğunda şimdi yazdıklarımı okurum ona. O zaman sevgimin ne denli büyük olduğunu daha iyi anlar. (Yazar.)
Yıl 1974, Kasımın ikisi, pazartesi. Bugün Berna’yı üç defa gördüm. O da beni gördü. Onu çok seviyorum. O da beni seviyor. Bunu bakışlarından anladım. Saat üçte Mehmet’le karşılaştım. (Yazmayı bırakıp seyircilere) Mehmet çok iyi bir çocuk. İstanbul’da tanıştığım ilk insan. Fakülteye kayıt olmaya geldiğimde bana çok yardım etmişti. Geçen sene Hukuk birdeymiş ama sınıfta kalmış. Şimdi aynı sınıftayız. Tesadüf bu ya onun soyadı da Çelik. Ben Mehmet Demir, o ise Mehmet Çelik… Çok iyi bir çocuk Mehmet. Bugün hususi benim için Fakülteye kadar gelmiş. Önce tanıyamadım onu. Sakal koyuvermiş. (Postere bakarak) Ben de sakal salmalıyım, üniversiteli gençler arasında kirli sakal moda. Mehmet’e yakışmış, bana yakışır mı acaba? Ama Berna’ya sorarım. (Postere) Sal dersen salarım, salma dersen salmam. Sen ne dersen o…
Mehmet’le Beyoğlu’na gittik. Hayalimdeki beldeye… O muazzam hayal ülkesine gittik. Ne güzel yer orası! Aynı filmlerdeki gibi. Her yer ışıl ışıl, sokaklar temiz ve insanlar mutlu. Gazinolar, tiyatrolar, pavyonlar, sinemalar… Binlerce eğlence yeri var. Mehmet “Burası pavyon, burası diskotek, burası sinema” diye her yeri tanıttı bana. Oraları avucunun içi gibi biliyor. Fakat hiçbir yere girmedik. Zaman yoktu. İlerde bir Pazar günü buluşup pavyona gideceğiz. Bugün sadece lüks bir lokantaya gittik. Tüm masrafları Mehmet karşıladı, bana beş kuruş harcatmadı. Fakat siyasi fikirleri var Mehmet’in. Devrimden, halk ihtilâlinden falan bahsediyor. Aman, bana ne canım bunlardan. Ben daha kendimi kurtaramamışım, memleketi mi kurtaracağım? Onun fikirleri beni ilgilendirmez. Arkadaş olarak iyi çocuk. Herkesin fikri kendine. Benim de elbet memleketin gidişatı hakkında bazı fikirlerim var. Hem de Mehmet’inkinden daha önemli. (Postere yaklaşır.) Berna, sevgilim, benim bütün fikrim sensin. Senin için yaşıyorum ben. (Posterden uzaklaşır.)
Ama nasıl bakıyordu bana!... Aynı böyle işte… Gel der gibi. Panonun önünde amma utanmıştı ha!... Gideceğim, oturacağım yanına, tanışacağım onunla. Bir bite şu gece, yarın bir gelse!...
(Perde iner) (Devamı var)erturanelmas.megabb.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.