Yüce Aşka Mektup
Çocuk adları ezberledim durdum, senden olacak varlıklar istediğim ve bu varlıkları adları ile yaşatabilelim diye. Mina, Sağanak… Sevda yağmurlarını kutsayarak…
Vazgeçmek kolaydı elbet, kolaydı yükünü bu şekilde hafifletmek. Ve bende herkes gibi vazgeçebilirdim elbet… Ama benim seçtiğim kayıtsız, şartsız teslimiyet. Seninle, ömrünle ve hep eşin sıfatıyla!
Fırtınalara, deli rüzgârlara rağmen su üzerinde duran ve batmayacak kadar inançlı gemilerimiz var bizim okyanuslarda. Demir atma günü geldiğinde yerimizi yeni mürettebata bırakacak, veliaht’ımıza bırakacağız sevda gemisinin tüm rotalarını. Annelerinin deli sevdasını kızlarımız, babalarının deli sevdasını da oğlumuz yaşatacak başka sevda coğrafyalarında, efsanelerce... Birkaç yıldız kümesinden biz onlara ışıldarken, onlar seferlerinden başka efsaneler yaratacaklar. Soyutlanacak somut olmaktan tüm mutluluklar.
Şimdi sadece sana gelecek olan yollarımdan engelleri ortadan kaldırma çabası içerisindeyim. Ölçülemeyecek kadar uzun zamandır özlemimsin. Bu benim içinde kaybolduğum masalım.. Ama gerçek şu ki; ben sana AŞIĞIM ÂŞIK!
Gözlerinde aşka yürüdüm ben. Bir manastıra kapattım yalnızlığımı, kısalttım sensiz tüm yirmi dört saatleri, özgürlük hakkımdan vazgeçtim seni sevebilme ilmine erişebileyim diye. Ellerimi çektim hoyrat gece ayazlarından. Şimdi gözlerini arıyorum, ömrüyle tamamlasın diye bu havai gençliğimi…
Doğru yolundan ayırıyorum tüm kederlerimi ve işte yemin ediyorum sana bir kez daha… Soluduğum hava, denizde taşların üzerinde kıyıları dilenen su yosunları şahidim olsun ki; çevreyi aşan onca anlam belirsizliği, kişiliksiz insan kirliliği, hiçbir yapısal mana ve soyutlanamayan çağ aşımı döndüremeyecektir beni gözlerine giden patikadan… Suç ortaklığı yap bana… Ben sana bir ömür adıyorum, karşılığında sadece soluk alıp vermeye devam et yeter. Çünkü sürdürecektir senin de aşkını, ritmik oksijen alımları, karbondioksit verimleri. Sakın vazgeçme nefes almaktan, sakın!
Zihnimdeki tüm olumsuz düşünce, etkinliğini yitirdi gözlerin gözlerime ilk değdiğinde. Geldin ve nefret uyandırıcı yalnızlık bulutları dağıldı ardından. Beyhude, gelişmemiş aşk masallarının kahramanı olurken ben, aslında ebedi yolculuğumun çapraşık kişiliğiyle karşılaşmak için kurmuştum, tüm çalar saatleri. Acınası, sefil yüreklere aşkı anlatmak için önce âşık olmak gerekiyordu belki de. Ben olamadım ve yürürlükten kaldırıldı aşk. Karşıt bir düşünce yankı bilimini onaylamıyordu. Akustik bir tınısı vardı yalnızlığın… Duvara çarpıyor, odamın atmosferinde yayılıyor ve biraz pencere aralarında oyalanıp tekrar bana geri dönüyordu. Yıpranma payı beni vazgeçiriyordu treji komik hikâyelerinden. Aşk bir yetenek, kabiliyet işimiydi yoksa kahramanımın mı beni seçmesi gerekiyordu o zamanlar bilmiyordum…
Şimdi mi? Kahramanımın beni bulması gerekiyormuş… Aşktan değil, yalnızlıktan vazgeçtiğime dair yeminler ediyorum artık. Üstünlüğü sağlayan tek şey ilk kez aşk oluyor. Özetlemek gerekirse; başkaldırıyorum sahte içtenliklere, maceraperest sevmelere dur diyerek, cana yakın maskeli yalnızlıktan gözlerin huzurunda vazgeçiyorum.. Hilesiz ve beklenmedik bir aşk bekliyor seni. Yaşamak istiyorsan eğer kollarım ve yollarım açıktır sana..
Alevler içinde yandığım sokaklardan feragat etmenin ve senin içimde, ömrümde, dakikalarımın saniyelerle öpüştüğü, saniyelerin saatlere bölündüğü zaman dilimleri içerisinde bulunmayış sürenin inadına, tümüyle, tamamıyla ömrümü adıyorum!
Devamsızlık çizelgene ne olur tek bir gün bile kayıtlı olmasın. Bunca kelimeyle aslında ne demek istiyor sana biliyor musun? Senin o doğru insan olduğunu, benim ilk kez bir serüvene bu kadar tutkulu olduğumu… Mutlakıyet; gülüşünün ömür sayacıma zamanlar eklemesi, tüm günahlarımın gözlerin huzurunda bağışlanmasını sağlaması, anlaşılması güç, anlamı gizli olan bu derin aşkının küçük kızı müptela etmesidir.
Akasya ağaçlarını severmisin bilmem… Onların tepesinde yeşertiyorum umutlarımı. Pratiğe dayanmayan, bugüne dek başıma gelmemiş bir olgu dahi olsa, seninle bir ömrü geçirmenin fikri bile yeterli bir cevap sorulan tüm sorulara. Müttefik diğer adıyla birbirlerine bağlı ruhlarımız çağırdılar bizi. Karışım oluşumdan hemen önce gerçekleşti. İşte bu yüzden takdire değer aşkım. Aşığım sana, âşık… Sana; menfaat gözetmeksizin aşkımı sadece gözlerinin saçtığı adrenalinle bezemek, yalnızca onunla besleyerek, yüreğine müşfik bir edayla dokunmaktan her daim haz alacağımı, ilgimin değerini düşürmeden, aklının vekili ve aşk ile titreteceğim bedeninin hekimi olacağımı, değişmeye hazır kızgınlıklarımı anlamsız rotalara sürüklemeyeceğimi ve sevdanın kusurlarına her halükarda müsamaha göstereceğimi yazılı ve yeminli olarak beyan etmek istedim.
Aksanım nasıl ya da vurguları duygularımdaki coşkunluk kadar iyi yansıtabiliyor muyum bilmiyorum ama yazıya verdiğim önemin başka türlü olması mümkün olmayan boyutunda sana önem veriyorum. İşte bu yüzden ki duygularım yazdıklarımı gölgeliyor… Ne yazık ki gündemini yitirecek bu yazılanlarda. Çünkü ben sıtma ateşine tutulmuş hastalar gibi her gün biraz daha fazla üşüyor ve daha çok ateşleniyorum. Kabul edilebilir bir şey mi bilmiyorum ama sana ömür yolculuğunda hep cam kenarında oturanın ben olmam şartıyla refakat etmek istiyorum. :)
Aşkın yapısal hukuku özverili olmayı gerektirir. İşte bu yüzden hep toleranslı, çatışmalarla değil, mutlulukla adaptasyon sağlamış bir küçük kızın tanıdık, bildik, aşina olmayan sevdasına tanıklık edeceksin. Rastlantısal değil aşkımız, bu yüzden yürekten onayla beni… Sana aşkın doğruluğunda eşlik etmeme izin ver. Çünkü ben sadece seni mutlu etmeyi amaçlıyorum. Seni ve senden olacakları…
Melekler elçi göndersinler sana… Desinler ki, bu kız varlığına aşina. Onu hep yüreğinde barındır. Tespih tanesi gibi diz günlerine, aylarına, yıllarına. Sevgilim… Bakış açısı ne olursa olsun ben sevinç ve şükran duaları ediyorum Tanrı’ma. Antik çağlardan kalan tutkulu aşkları, aristokrat, asil, soylu insanların arzularıyla perçinleyerek sana sunuyorum…
Rüzgârsızlıktan yol alamayan teknelere benziyor sensizlik. Savaş gemilerinin matem mermilerine, yada tırabzanların üzerinden kayıp giden çocuk düşlerime benziyor özlemin… Aşkın en basit ama en önemli kısmıda bu işte; ÖZLEM! Şimdi yüreğinde gizli bir oylama yap. Bak bakalım antitezi var mı bu aşkın? Kaldırabilirmisin bu kadar sevilmeyi?
Bir sonuca giden yol gök mavisinden geçiyorsa eğer gökyüzü barınağımız olsun. Geriye, geçmişe yönelmeden sadece geleceğin savaşçısı olalım. Hayalin bir oditoryum ekranından yansıyor bana.
Bu küçük kızın öz yaşam öyküsü aşklardan değil aşkından oluşuyor büyük adam. İşte bu yüzden bir şiirsel öykü yazabilmek için bunca didinmem. Yalnızlığı ve bağımsız özgürlüğümü kullanma hakkımdan istemediğin şeyler doğrultusunda vazgeçerek yanına varabilir, ulaşabilir bir yağmur damlası olmak istiyorum senin için. Gözbebeklerine yerleştir beni ve vazgeçtiğin anda korkma, ağla… Ben son nefesimi yine son nefesinin tazeliğinde vereyim.
Rastgele hakikatler çağrışım yapsınlar mum ışığıyla titreyen İstanbul gecelerine. Gün ağarmasını ben üstleneyim her sabah, yapaylıktan uzak bir bülbül misali pencerenin ulaşılmayan kanadında şarkılar söyleyeyim sana. Ömre değer biçmek yanıltıcı olmakla birlikte, adına yazgılar yazmaya çalışmak değerini, itibarını anlatamama kabiliyetsizliği veriyor kalem tutan ellerime. Ve korkarım ki bu da beni yeteneksiz bir yazar konumuna sokacaktır insanların gözünde..
Aşk kolay harcanamayacak, özümsenemeyecek, saat akrebinin döndüğü yerin tersine çevirebilecek kadar güçlü bir olgu… Nedensiz seçilmiş kelimelerle aşkımın hakikatini anlatamıyorsam eğer sana, geçit vermesin günler, aylarıma. Çünkü biliyorum ki okuyanlar anladı kolay bulunup, elde edilebilir bir varlık olmadığını. Onlar anladılar bana ne kadar kutsal bir aşkı yaşattığını… Çabalarını ve ümitlerini bir amaca yöneltmekten kaçınmayan mutlu azınlıktır sevenler. Ne mutlu bana ki aşkımın bildirisini yazacak ellerim, hissedecek yüreğim ve tekrar okuyarak üzerinden geçebilecek gözlerim var. Ne mutlu bana ki karşımda böylesi sevilecek Tanrı’nın ‘insan’ sıfatına layık gördüğü bir varlık var. Ne mutlu bana ki yaşattığı o tarihsel anıları hatırlayabiliyorum. Kayda değer hatıralar biriktirebiliyorum hafızamda. Küskünlüklerimle kendimi uzlaştırabiliyor, yaşamın acı, tatlı her yanıyla kendimi bağdaştırabiliyorum. Belkide bundan dolayı seni yanlışsız, ithamsız, tanıdık olmayan duygularla seviyorum.
Bir dizi filmin tanıtım müziğindeki tını gibi sesinin coşkusu, özdeyişler gibi ders verici her bir tartışmamız. Bak… Dünyada her saniye binlerce insanın hayatı şekillenmekte, adı geçen aşklar başlamakta ya da bitmekte. Her ne kadar bu belirteç Aragon’un ‘mutlu aşk yoktur’ sözünü bir hava geçidine bağlasa da, hüznün olasılığına teşebbüs bile etmek istemiyorum seninle. Netice öyle ise de ekranda ‘son’ yazısı görüntülenmeden sinemadan çıkmak isterim. Ama zaman dede… Hep söylediğim gibi; yer yok sana bu filmde de…
Elif SEZGİN
*Yazı daha önce öykülerde yayınlanmıştır...
YORUMLAR
Şimdi mi? Kahramanımın beni bulması gerekiyormuş… Aşktan değil, yalnızlıktan vazgeçtiğime dair yeminler ediyorum artık. Üstünlüğü sağlayan tek şey ilk kez aşk oluyor. Özetlemek gerekirse; başkaldırıyorum sahte içtenliklere, maceraperest sevmelere dur diyerek, cana yakın maskeli yalnızlıktan gözlerin huzurunda vazgeçiyorum.. Hilesiz ve beklenmedik bir aşk bekliyor seni. Yaşamak istiyorsan eğer kollarım ve yollarım açıktır sana..
kutlarım saygılarımla...