- 651 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
GERÇEK BİR SOYKIRIM TABLOSU
İŞTE GERÇEK BİR SOYKIRIM TABLOSU
Dr. Sadık ÖZEN
Ey vicdansızlar, utanmazlar, insanlıktan nasibini almamışlar !...
Nerelerdesiniz, ne ile meşgulsünüz ? Yoksa yeni yapay soykırım yalanları yaratmak ve yeni senaryolar yazmak için mi uğraşıyorsunuz *
Gözleriniz kör mü oldu yoksa !..
Bütün dünyanın gözleri önünde yaşanan soykırımı görmüyor musunuz ?
Biraz zahmet edip Filistin’e doğru çevirin gözlerinizi.
Küçücük masum çocukların, kadınların, ihtiyarların sıra sıra dizilmiş cesetlerini görebildiniz mi ?
Daha üç gün öncesine kadar, bunların da sizler gibi birer insan olduklarını düşünebiliyor musunuz ?
Ne biçim insanlarsınız siz ? Hiç acıma duygunuz kalmadı, vicdanlarınız köreldi, ruhlarınız karardı, bilinciniz paslandı mı ?
Hiçbir şey hissetmiyor musunuz ? Yazıklar olsun sizlere. Yazıklar olsun sizi insan yerine koyanlara, yanınızda olanlara ve yaptıklarınızı onaylayanlara yazıklar olsun.
Şu anda, İsrail tarihin en çirkin oyununu oynuyor ve dünyadaki gelmiş geçmiş en büyük soykırımlarından birini yapıyor. Tüm dünyanın gözü önünde… Ne yazık ki, kılını kıpırdatan bile yok. Demokrasiyi savunanlardan, insan hak ve özgürlüklerinden dem vuranlardan, küreselleşmeden yana olanlardan, insan hakları beyannamesine imza atanlardan, Birleşmiş Milletler Örgütü’nü ve Güvenlik Konseyi’ni kuranlardan, Kopenhag Kriterleri’nden söz edenlerden, Avrupa Birlikçilerden, İnsan Hakları Dernekçilerinden hiç ses soluk çıkmıyor.
Bu büyük vahşet karşısında bu kadar duyarsız kalanlara “insan” demeye dilim varmıyor.
Bir kere daha yazıklar olsun !...
Ey Milletim !... Biz bu filmi çoook seyrettik ve hala da ediyoruz. Tam yüzyıldan beri…Balkan Harbi’nde, Birinci Dünya Savaşı’nda, Kafkaslar’da, Yemen’de, Trakya’da, Çanakkale’de, Erzurum’da, Aşkale’de, Sarıkamış’ta ve Kurtuluş Savaşımız sırasında bize soykırım uygulayanlar ve ırkımızı dünya tarihinden ve coğrafyasından silmeye çalışanlar bizim için yapay soykırım senaryoları yazdılar. Parlamentolarından kararlar alarak soykırım anıtları diktiler ve şirretliklerine yılmadan devam ediyorlar.
Ne yazık ki kendi içimizde bile bu gerçekleri görmeyerek, özür dileme kampanyaları başlatanlar var. Yuhhh olsun onlara !...
Soykırımdan söz edenler !... İşte en büyük soykırım örneklerinden biri gözlerinizin önünde duruyor. Peki neden susuyorsunuz ? Yoksa bu soykırımcılarla ortak mısınız? Acıyorum sizlere ve uyanacağınız günü bekliyorum.
Bütün dünya halkları !.. Bu soykırıma seyirci kalırsanız eğer, bir gün sıranın sizlere de gelebileceğini sakın unutmayın. Unutmayın ki, tarihten bu gün adı sanı bilinmeyen nice büyük devletler gelip geçtiler.
29. 12. 2008
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Sağduyulu bir kişi olduğunuzu anlamıştım. Teşekkür ederim. Ulusal birliğimizin bozulmasına izin vermemeli ve daha da güçlenmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Şu anda şehit cenazeleriinin kaldırılısşında yaşanan acıları izliyor ve gözyaşlarımı tutamıyorum.
Demokrasi rejiminin büyüklüğü ve geçerliliği asla tartışılamaz. Ancak, her gün yeni bir saldırıryla karşılaştığımız ve şehitler verdiğimiz şu günlerde yaşananlar demokrasi ile bağdaşmıyor. Egemenlik ve bağımsızlığımıza sahip olamadığımız bir yerde demokrasinin ne anlamı olabilir ki !... Önce, birlik beraberlik, geleceğe güven içinde bakılan huzurlu bir yaşam, etnik kökenleri ne olursa olsun bütün vatandaşların elele verdiği ve birbiriyle kucaklaştığı ve geleceğe güvenle baktığı bir yaşam ve daha sonra demokrasi diyorum.
İçten sevgilerimle...
Kutlarım değerli bir yazıydı.
Birbirimizle uğraşmaktan ileriye bakmaya fırsatımız olmuyor ne yazıkki.
Yalınız Arap ülkelerinin Türklere soğuk oluşları tezi şimdilerde geçerli değil.
Onlar da kültür emperyalizmine maruz kalmış sürekli sömürge olmuşlardır.
Daha önemlisi o ülkelerin yönecileri de halklarından kopuk yaşayan kral ve sülalelerdi. Hiç birinde demokrasi yoktu.
Yönetimlerin hatalarını da halka mal edip yıllarca bizde İsrail yakını politikalarla onları kırdık.
İnşallah her şey daha iyiye gidiyor.
Saygılar.
Tekrar kutlarım.
Nasıl ki Türk olarak birlik ve beraberlik içinde olmaya ihtiyacımız varsa, İslam dünyasının da aynı birlik ve beraberlik duyguları içinde olmaları gerekiyor. Ama ne yazık ki bu yeterince yapılamıyor. Avrupalılar, Hazreti Muhammet Efendimize hakaret etmek için yarışma düzenliyor, camilerin minarelerini yasaklamak için referandumlar yapıyor, yeterince tepki gösterilmiyor. Kıbrıs'ta, Azarbeycan'da, Kuzey Irak'ta yüz binlerce Türk Müslüman hunharca katledildi, yanımızda yer alan ve bizi destekleyen Müslüman ülkesi oldu mu ? Hala Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımadılar. Bunlar, Allah'ın ülkelerine verdiği petrolü yabancılara satıyor ve aldıkları paralarla keyf çatıyorlar. Avrupa ve Amerika' nın nimetlerinden yararlanmaktan, İslami kuralları bile unutur olmuşlar. Artık bu gerçeği görmeliyiz. Türk'ün Türk'ten başka gerçek dostu yoktur. Bu tür düşüncelerle bölünmeyelim ve milli birliğimizi koruyalım. Selam ve sevgiler.
Yazınızın konusu gerşekleri gösteren yürekleri yakan ama herkesin seyirci kaldığı konu.
.Az tırnakları kırılsa çare ararlar..
Diğer yanda masumlar katledilir kılları kıpırdamaz..
Her yerde bir başka şekilde soykırımı olmakta ..
İzledinizmi yenen müslüman çocukların ceninlerini süper marketlerde satılışını hastahanelerde satılışını..
Lokantalarda yenişini..
İnsan haklarını savunanlar neredeler..
Yamyam der küçümserler onların yamyamdan farkı ne az daha medeni mi.
.Medeniyyet buysa ben kabul etmiyorum çirkef medeniyeti..
İnsanları katleden ..Hunharca yok eden .
.Barış varken Allahın verdiği canları alanları..
Medeniyet tek dişi kalmış canavar ..Ne güzel denmiş diyen sanırım bunları hayalen görmüştü.
.Sadece dua ediyoruz..
Ama sonuç ortada .
Allah dinkardeşlerimizin soydaşlarımızın yar ve yardımcısı olsun amin.
.Selam ve dua ile..
Sayın Ö.Ç.M
Atatürk hakkındaki önyargılı düşüncelerinizden kendinizi bir türlü kurtaramadığınızı görmekten büyük üzüntü duyuyorum. Ne yazık ki karşılaşılan her türlü olumsuzluğu bu büyük insanın omzuna yüklemeye çalışıyorsunuz. Atatürk'ün dindar kişiliğini ve duygularını, aşağıda örneklerini verdiğim 21 Nisan 1920 tarihli TBMM'nin açılış bildirgesinden ve 7 Şubat 1923'de "Balıkesir Zağanos Camii'nda vermiş olduğu Hutbesi'nden öğrenebilirsiniz. Size yardımcı olmak üzere bu değerli belgeleri aşağıda sunuyorum.
TBMM'nin Açılış Bildirisi
Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:
1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.
3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir.
Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz."
Beş maddeden oluşan bu bildirgenin her maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kişiliğinin açık birer ifadesidir.
Balıkesir Hutbesi
Atatürk'ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan bağlılığını ortaya koyan diğer bir tarihi delil de onun çıktığı bir yurt gezisi sırasında Balıkesir'de vermiş olduğu hutbedir. Atatürk, bu hutbeyi, 7 Şubat 1923 tarihinde Zağanos Paşa Camii'nde vermiştir:
-Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır.
-Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dara yani iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı.
-Efendiler... camiler; ibadet ve itaatle beraber din ve dünya için neler yapmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.
-İşte bizim burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Milli emelleri, milli iradeyi yalnız bir şahsın düşüncesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bilinmesi neticesinden çıkarmak gerekir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
-... Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım manalar ve mefhumlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi irad eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi.
-Gerek Peygamber Efendimiz gerekse Hulefayı Raşidin'in hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek peygamberin gerekse Hulefayı Raşidin'in söylediği şeyler, o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai konularıdır.
-İslam ümmeti çoğalıp, İslam memleketleri genişlemeye başlayınca, Cenab-ı Peygamber ve Hulefayı Raşidin'in hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irad etmelerine imkan olmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım zevatı memur etmişlerdir. Bunlar herhalde ileri gelenlerin en büyüğü idi.
-Onlar cami-i şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin reisi olan zatın halka doğruları söylemesi ve halkı aydınlatması; halkı, umumi ahvalden haberdar etmek son derece ehemmiyetlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın dimağı faaliyet halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir...
-Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hutbeyi okuyanın her halde halkın kullandığı dili kullanması lazımdır. Geçen sene BMM'de irad ettiğim bir nutukta demiştim ki: 'Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyz menbaı, bir nur menbaı olmuştur.' Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, fenni ve ilmi hakikatlere uygun olması lazımdır. Hatiplerin siyasi, içtimai ve medeni ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olacaktır. (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
Atatürk'ün dindarlığının önemli bir göstergesi de; elbette ki vatanın müdaafası için verdiği mücadelesidir.
Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, Kurtuluş Savaşı'na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış büyük bir komutandır.
İslam yurdu olan güzel vatanımızın düşmanın eline geçmemesi için herşeyi göze almış ve yıllarca mücadele etmiştir. Atatürk'ün önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı'nı büyük bir inançla gerçekleştiren Türk Milleti'nin tavrı, aşağıdaki Kuran ayetiyle büyük bir uyum içindedir:
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)
Birçok Arap ve İslam Devletleri, ne yazık ki bağlı oldukları Osmanlı İmparatorluğu'nun kuyusunu kazmışlar ve İngiliz ve Fransızlar'la işbirliği ederek onu arkadan vurmuşlardır. Bugün bizim, İsrail'e karşı Filistin'in yanında yer almamız, tamamen insani ve islami duygularımızın üstünlüğündendir. Hiçbir Arap-İslam Devleti, emperyalistler bize karşı soykırım yaparken yanımızda yer almadılar. Daha dün sayılacak bir tarihre Rumlar'ın Kıbrıs'ta yaptıkları hunharca cinayetlere karşı bir ortak tavır bile sergilemediler. KKTC Devleti'ni hala tanımadılar. Sözünü ettiğiniz Arap-İslam Devletleri işte bunlar. Ancak biz, Türklük'ten gelen asilane duygularımız nedeniyle, din kardeşlerimiz olarak onları koruma ve kollama çabasındayız.
Atatürk, hurafelerle kirlendirilmiş olan Yüce İslam Dini'ni gerçek karekterine uygun haline getirebilme çabası göstermiştir. Hilafet'in kaldırılışı, tekke ve zavilerin kapatılışı bundandır. Ancak bunlardan sonradır ki, Türk Halkı modern bir devlete kavuşmuş ve laiklik ilkeleri içinde dini vecibelerini serbestce yerine getirebilme özgürlüğü kazanmıştır.
Arap Devletlerinden biri, özellikle de Suudi Arabistan Kırallığı, neden Hilafet'e sahip çıkmamıştır. Bana bunu açıklayabilen biri var mı? Hac Farizesi'nden sağladığı gelirler ve Allah'ın verdiği petrol kaynakları ile dünyanın en zengin ülkesi durumunda olan bu devlet niçin İslamiyet Dini'nin liderliğini yüklenmemiştir. Çünkü varlığı irili ufaklı Hristiyan Devletleri ile kaimdir.
Bütün bu gerçekleri görmeniz dileğiyle sevgilerini sunuyorum. Dilerim Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkındaki fikri sabitlerinizden kurtulursunuz.
Yüreğimizden geçenleri yazmışsınız,çok acı hiç bir şey yapamamak malesef,böyle zalimliği seyretmek zorunda kalmamak için siz yazarak ben radyo proğramımda haykırarak sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.Bu acıların kısa zamanda bitmesi dileğiyle,2009 da tam bağımsız aydınlık ve soykırımsız bir dünyada sağlık ve mutluluk dilerim.Saygılarımla
Hâlâ görmemekte direnelim. Tüm bunların sebebi, Müslümanların bir halifesinin olmamasıdır. Yahudilerin hahambaşıları, Hıristiyanların papaları var. Onlar niçin Atatürk'ün izinden gidip din önderliklerini kaldırmadılar ve din önderlerini yurt dışına sürmediler? Bize İslam'dan başka bir şeyden hayır yoktur. Müzik değil, namaz ruhun gıdasıdır. Saygılar.