- 728 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Düşlerin Gemisiyle Açıldım Sevda Denizlerine
Sırrımızın kanlı tülbendinden birer birer süzüldükçe kara mevsimler
Özlemlerin siyahlara sarılıp uyuduğu kırık düşler tabakasıdır geceler
Yokluğunun karanlıkları yılları aştı, sensizliğe gösteriyor yar saatler
Kovuldum teninin cennetinden, imkânsız infiallerde üşüyor şiirler…
Kimliği yağmurda ıslanmış, sevgililiği bu dünyada hiç yaşamamış, hüznü en umulmaz yerlerde harcamış ve yüreğini bir kez bile sevgilinin ellerine bırakamamış bir masalın yapraklarına gizlenir her gün hayat. Yaşlarla yarışan sevda damlalarının kıyı kentlerinde dizeler karalar özleme ve ramak yaklaşımlı sarılmaların terkisinde dört nala hayatı geçer. Islanır dalları, kanar okşandıkça yaraları, ölümü saklar en gizlisinde, aşka sunmak için bir gün. Anlaşılır olmak ve kahredici azapları yangınlarla sarmaktır tek bildiği, omzundaki hüzün ihtilallerini hiçe sayarak.
Gözlerindeki o keskin kristallere yaslandıkça ve ruhumun açlığını her gün tıka basa doyurdukça aslında hiçbir sızı bükemiyor belimi. Sen, varlığının engin cennetinde ağırladıkça şu fakir gönlümü, bir yaşamak andı gibi anıyorum dilimdeki türkülerle seni. Ne yaşam keşmekeşi, ne hayat trenindeki bu biletsiz yolcu. Sen, varlığının düş bahçelerinde asırlardır beni bekleyen sevgili. Duvarlara çizilmiş buluşma günleri bizi birbirimize getirdikçe, biz içimizdeki öfkeleri beslemeye devam edeceğiz. Çünkü yokluğun en büyük öfke, seni saramamak en büyük nefrettir bu hırçın akan hayat denizlerine.
Birbirine kenetlenmiş iki el üzerinde geçsen de sen dünyayı, sana üretilmiş en tatlı sözlerle biçimlesen de dilindeki yaşamak şarkılarını, okşasa da yüzlerce el her gece kadın utkularını, sen benim ruhumdaki bakire sevda, sen içimdeki dokunulmamış bahçe, sen sevdalı gönlümdeki en en kutsal tapınaksın gül bakışlım. Bir gece, en umulmadık bir anda çalacak bir el kapını. Sana biriktirilmiş sözlerle saracak kadın utkularını. Dudaklarındaki kuru ovalara bakışlarını salacak önce, sonra sevdalı bir buluşmayla aralayacak hem dudaklarını, yoklayacak en gizlilerindeki cennet kokulu varlığını ve kapayacak beklemekten yorulmuş göz kapaklarını. Çığlıklarınla büyüyecek, sarılışlarınla yeniden dirilecek ve kenetlenmiş bir halka gibi denizlerin en derinliklerine ineceğiz ve o gece, aşk olarak yeniden dirileceğiz.
Yokluğundan geçerdi karanlıklar, gecenin uzantısından yeni bir güne ışırken güneş. Sen perdeleri çekilmiş bir evin kuytu ranzalarında düşlerinden uyanırdın, sitemli sözlerimin yankısıyla hayata hazırlanırdın. Ovuşturarak gözlerini silerdin geceden kalmış tüm izleri ve koşardın paklanmaya, açardın göğsünü yağmura, sessiz çiçekler gibi ağlardın. Ardından, ismin gibi güne karışırdın. Gece seni yeniden eteklerinden yakalamadan otururdun bir aynanın karşısına, eşsiz güzelliğine dalgın bakışlarınla fırçalar çekerdin. Böylesi anlarda içimin turkuvaz slâytlarına yüklerdim seni, kare kare işlerdim gönül sandığıma, kilitlerini denizlere attığım resimlerine tekrar tekrar bakarak ömür bakışlarına nurlu bir yakarış olurdum.
Uykusuz bir gecenin damarları çekilirdi kasıklarımdan sonra, avuçlarını dudaklarına götürerek bir gülücüğün içine beni çekerdin. Eşsiz bir duruştu varlığın ve ben o bakışı senden başkalarına yakıştıramazdım. Çünkü, senden başka hiçbir şey senin kadar güzel, senin kadar erişilmez değildi ve hiçbir hareketin alyansı bu kadar yüreğimi sıkmazdı. Araladığın gözlerinle sözcüklerime dikerdin gözlerini. Ulaşılmaz güzelliğinin ve dokunulmaz bedeninin sahralarına atardım sonra kendimi. Avuçlarımdaki alev büyür, gözlerimdeki yaşlar birbiri ardına dökülür, ben yavaşça ayağını geceye uzatan bir günün içinde yeniden, sensizliğe kaybolurdum.
Yüreğimdeki jilet sancılarının tenime bağlı sargılarıyla şeklini yitirmiş bir sorgu odasında kan sızar her gece uykularıma. Güneşli bir ülkeye özlemlidir ruhum, isyankâr sözlerimin vanasından her mevsim bunun için kan damlar. Kundaklanmış aşkların eski ninnileriyle, kanatlanmış sözcüklerin çıplak yeleleriyle yarınları düşlerken insanlar özlemin memesi kabarır, kelepçeli bir hücrede ismi konulmamış öyküler hüzzam sarılmaları bunun için beklerler.
Gülümseyişlerimizin yamalı çadırlarında ayrılıkların fısıltılarını dinlediğimiz anlardır sayıklamalara durduğumuz hazanlar. Belimizi büken sevdanın meçhul odalarını eşkıyalar basar, bekleyişlerimizin çeyizlerini şafakta bunun için çakallar parçalar. Islanmış madımaklarda kundakladığımız aşkların, kokusu yüreğimizden taşmış sevgilerin rotası bunun için hüzne bakar, yanaklarımızdan durmaksızın kayan gözyaşlarımız er geç hayattan süzülerek denizlere uğrar.
Bir gün, uğruna söylenmiş tüm sözlerimin kavuşma mevsimlerine uğrayacak gemilerim. Yamalı yüreğimin güvertesini adımlarınla geçecek, bir köşede bırakılmış, durmaksızın ertelenmiş yaşam şarkımızı açacaksın sonuna kadar. Susmak yenibaharların saçaklarına tutunarak fışkın dayanışlarımızı bitirecek ve talanlanmış bağlarımızı yeniden hasatlara hazırlayacağız. Aşkın küskün dudaklarıyla birbirimize değecek, kara mevsimlerin ışıklı tarlalarında yalın ayak olsak da sevdayla yürüyeceğiz.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Gözlerindeki o keskin kristallere yaslandıkça ve ruhumun açlığını her gün tıka basa doyurdukça aslında hiçbir sızı bükemiyor belimi. Sen, varlığının engin cennetinde ağırladıkça şu fakir gönlümü, bir yaşamak andı gibi anıyorum dilimdeki türkülerle seni. Ne yaşam keşmekeşi, ne hayat trenindeki bu biletsiz yolcu. Sen, varlığının düş bahçelerinde asırlardır beni bekleyen sevgili. Duvarlara çizilmiş buluşma günleri bizi birbirimize getirdikçe, biz içimizdeki öfkeleri beslemeye devam edeceğiz. Çünkü yokluğun en büyük öfke, seni saramamak en büyük nefrettir bu hırçın akan hayat denizlerine.
güçlü kalemi kutladım sevgiyle
Sırrımızın kanlı tülbendinden birer birer süzüldükçe kara mevsimler
Özlemlerin siyahlara sarılıp uyuduğu kırık düşler tabakasıdır geceler
Yokluğunun karanlıkları yılları aştı, sensizliğe gösteriyor yar saatler
Kovuldum teninin cennetinden, imkânsız infiallerde üşüyor şiirler…
sevgiyle
Kimliği yağmurda ıslanmış, sevgililiği bu dünyada hiç yaşamamış, hüznü en umulmaz yerlerde harcamış ve yüreğini bir kez bile sevgilinin ellerine bırakamamış bir masalın yapraklarına gizlenir her gün hayat. Yaşlarla yarışan sevda damlalarının kıyı kentlerinde dizeler karalar özleme ve ramak yaklaşımlı sarılmaların terkisinde dört nala hayatı geçer. Islanır dalları, kanar okşandıkça yaraları, ölümü saklar en gizlisinde, aşka sunmak için bir gün. Anlaşılır olmak ve kahredici azapları yangınlarla sarmaktır tek bildiği, omzundaki hüzün ihtilallerini hiçe sayarak....
kutluyorum
namık cem