- 487 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zamansız
Daha fazlası var mı sende benim için? Daha fazla aşk, daha fazla haz..
Daha fazla bakabilir mi yorgun gözlerin gözlerime?
Daha çok ıslatabilir mi dudakların dudaklarımı?
Daha fazla kalabilir mi şu canım, canının yanında?
Daha çok canın olabilir miyim?
Çok zamansız düştü yine aklıma senden düşünceler, çok!
Sen zamansızsın, seni sevmek, seni özlemek, seni istemek hissedişleri de... Gelişin, gidişin, sevişin, üzüşün de.. Artık kendimi topladım derken, aniden aklıma gelişin de... Hele şimdi, tam da en güzel elbisemi giymişken, saçlarım bu kadar dokunulasıyken, kokum geceyi sarhoş etmişken, üstelik kırmızı rujumu da sürmüşken ve topuklarımı yere vura vura bir yakışıklıya koşarken seni düşünmem benim deliliğim değil, senin düşüncelerime hükmetmekteki zamansızlığındandır. Oysa soğuk bir kış gibi olmalı ve gizlemeliydi başlattığımız yangınları bakışların. Sözün uzak, tenin yabancı gelmeliydi. Bir koca ayrılık, diye kazınmalıydı adın aklıma ve kalbim özlememeliydi hala, ama dedim ya, çok zamansızsın, çok!..
Senin hayatına tutunamamak değil, seni bu zamansız hissedişlerim, düşünüşlerim ve özleyişlerim açıyor en derin yaralarımı.. Hani karşımda olsan, bu kadar aklımda olmazsın belki ama uzaklığın zamansızlığının doğurgan anası. Ve ben deli bir nehre benziyorum bu aralar, her zamansız aklıma gelişinde, gittikçe artan bir debide çağlıyorum sana doğru.. Çağladıkça durmam zorlaşıyor. Bu deli akışın sonu, yüksekten düşmektir, biliyorum, ama artık coşmuş bir suyu kim durdurabilir?
Sana akıyorum zamansızım!
Bir gün kaderimin beni, bir tepeden aşağıya dökeceğini ve milyonlarca damlaya bölüneceğimi bile bile.. Bakarsın benden kopmuş bir damla gözlerimin rengini alır güneşin de yardımıyla ve şansı bu ya, aşağıdaki kayayı değil de, gelip senin yanağını bulur. Sen silmezsen usulca akıverir yanağından boynuna, sonra da boynundan kalbinin üstüne doğru.
Sahi, gözlerimin renginde bir damlalık serinlik olsam, yine de titretemez miydim kalbini? Yetmez mi bu deli divanelik, bu istikrarlı aşıklık?
Ne kadar daha sana aşık kalmamı istiyor bana kalbinin kapısını açmayan gaddar kapı muhafızı? Ne kadar daha yatıp kalkmalıyım taş duvarlarının dışında?
Dışarısı soğuk ve yalnız. Ben bir serçe kadar zayıf ve güçsüzüm kapının ardında. Eskiden şakıdığım neşeli şarkıların yerini, şimdi hüzünlü bir ağıt aldı. Böyle uzun bir yol kat etmişken sana, şimdi dışarıda bırakma beni. Nelerle savaştım ben sana gelmek için, en iyi sen bilirsin. Bir yolun iki ucundan yürümeye başlamıştık bir zamanlar, ben sana doğru, sen bana doğru.. Bazen sakin sakin, bazen koşarak kapatıyorduk mesafeyi.. Tam da karşıdan seni gördüm derken, ne oldu da çıktın yoldan? Hangi gül ağacı büyüledi seni kokusuyla, hangi bülbülün şarkılarına yöneldi nefesin? Hangi sebep beni yalnız bırakabilir ki o yolda, hangi sebep vazgeçirebilir seni? Biz en uzun yerini yürüdük o yolun, artık bir kaç adım uzağımdasın sadece. Koşmana gerek yok, sakince gel ama gel. Bir adım, bir adım derken, kalbin kalbimin yanında bulacak kendini. Zamansız bir gelişinle unutulacak tüm zamansız gidişlerin.
Bak, yine aynısını yaptın, zamansız umutlandırdın beni!.. Zamansız yere hayal ettim geleceğini.. Zamansız yere seni sevdiğimi hatırladım yeniden.. Oysa şimdi rujumu tazelemeli ve dönmeliyim beklendiğim masaya. Gülümsemeliyim, yokluğuna inat. Bir kaç kahkaha daha atmalıyım üstünü örtmek için özlemimin.Bir kaç kadeh daha içmeliyim, zamansızlığına… Alkol damarlarımı ele geçirdikçe, yine zamansız yere gözümde büyüteceğim seni. Daha çok büyümen için, daha çok içeceğim ve fısıldayarak uyuyacağım yine kendi kendime sana ne kadar aşık olduğumu hala. Sabah uyandığımdaysa, zamansızlığından bir baş ağrısı kalacak bana. İşte o zaman, çok da güvenme bana, bir apranax’la yenerim seni. Hem, Don Kişot kim ki? Bütün Don’ların hocası oluveririm bir anda. Üstelik benim atım kırmızı. Atıma atlar, baş ağrısı yapmayan soğuk diyarlara kaçarım.
Yeni bir yıl, yeni bir diyar, yeni umutlar! Ne demişler, çok özlemek yoktur, az içki vardır. Soğuk diyarın, soğuk dağının -20 derecesinde sen bile donarsın beynimde. Bırakır dönerim seni kristalleşmiş zamansızlığınla. Çözer mi acıyıp seni, benden 5 santim daha uzun bir bacak, göze alır mı bu zamansızlığı benden devir almayı, bilemem. Bu O’nun bileceği iş, seni dondurup uzak diyarlara atmak ise benim bileceğim iş. Dedim ya, tüm Don’ların hocasıyım. Önce hepsine bir soğuk diyar turu düzenleyip, dünyanın tüm Dulsinea’larını -20 derecede donduracağım. Dönüşte ufak bir inşaat eğitimiyle yıkılan yel değirmenlerini onartacağım. Hepsinin atını kırmızıya boyayıp, kıyafetlerini tek parça miniye çevireceğim. Sancho Panza’ları ise uzun boylu, esmerlerden seçip, altlarına birer Harley vereceğim. Dünyanın tüm Don’ları, birleşin kardeşler! 2009 bizim yılımız olacak. Nice mutlu yıllara!
YORUMLAR
ve gelecek burada başlar:bu sözcüklerde.
başka sözcüklere yer yok başlangıçta olduğu gibi kendiliklerinden varolur. ne fazla ne eksik vardır
bir mengeneye sıkışmış gibi geceyarısına dönüşü olmayan hareketsiz yüzü karşısında bu taşkesilen yüz
herşey onunla birlikte yaşıyor
sanki insanlarla birlikte yaşıyormuş gibi...
tekrar hoşgeldin...
yazıların bir arşiv olacak burada bizde zaman zaman okuyarak besleneceğiz hep