gülümsemek
‘’düğünlerisevmezdim. Piyanistleri, oyun havalarını, dağıtılan çerezleri, yavşamış adetleri, kadınların birbirlerine takı ve kıyafetleriyle hava atmalarını, takılan takıları ve tutulan çetelesini, çeyizleri ve sergilenmesini, çocukların koşuşturmalarını, içki masasını, limonata ve pastayı… Hiç birini sevmezdim.
Gittiğim ilk düğündü. Annemin zorla giydirdiği beyaz gömleğe limonata döküp eve gitmeyi planlıyordum. Piyanist yavaş yavaş kadınların kurtlarını dökmesine zemin hazırlıyordu. Annem oturduğu yerden milletin kıyafetlerini yanında ki kadına anlattıkça deli oluyordum. Kadın anneme ‘ Ayy Necla hanımın kıyafeti ne öyle pazara gider gibi, insan biraz süslenir canım. ‘ diyor. Annemde ona ‘ Aa hakkettende ne o öyle. Bak Semra hanıma ne güzel giyinmiş. Aa o bilezikleri ne zaman yapmış o, Kocasının o kadar borcu var halbuki…’ diye milletin bir de muhasebesini tutuyorlardı.
Karşımızda ki masada eski komşumuz Necati amcalar oturuyordu. Yaklaşık altı senedir başka bir yerde oturuyorlardı. Beni görünce gülümseyerek selam verdi, bende ona selam verdim. Yanında ki kıza beni göstererek bir şeyler söyledi ve kız bana bakarak güldü. Utanarak yüzümü yere eğdim, ne tepki vereceğimi bilemedim. Benimde ona gülümsemem gerekiyordu. Yüzümü yavaşça kaldırdım ve gülümsedim ama o oynayan kadınlara bakıyordu. Ona güldüğümü görmemişti. Yüzünü buraya çevirip bir baksa tereddütsüz gülümseyecektim ama bir türlü bakmıyordu.
Pistte oynayanlara bakarken sürekli gülümsüyordu. O gülümseyince daha güzel oynuyordu sanki kadınlar, Çifte telli kulağa daha hoş geliyordu sanki o gülünce, Çocuklar daha fazla eğleniyordu masaların etrafında koşuştururlarken, o gülünce kır düğünü oluyordu düğün tepemizde ki tavana rağmen, İnsan gömleğine limonata dökmekten vazgeçiyordu, o gülünce abartılıyordu ufak bir gülümseme…
Saçları bir deniz gibi ve uçlara doğru dalgalar omzuna vuruyordu. Gözleri, güldüğünde biraz kısılıyor ve az görülen şeyler gibi kıymete biniyordu. Biraz daha güldüğünde canlanıyordu yüzündeki gamzesi, biraz daha güldüğünde ki daha fazlasını görmedim masada ki yapma çiçekler bile kokardı sanki. Yüzüne vuran ışık ne olursa olsun ayışığı gibi duruyordu. Yüzü her şeyi değiştiriyordu.
Beyaz bir elbise giymişti. Misal ki o beyaz gül’dü. Beyaz gül’ün manasını değiştiriyordu. Omuzlarından aşağıya tül gibi bir şey sarkıyordu, giysisinin askısında beyaz çiçekler vardı. Daha tamamlanmamış bir gelinlik gibi. O ise her gelinin hayalinde ki gibiydi.
Yanında ki kadın oynamak için ayağa kalktığında onuda çekiştiriyordu fakat o kalkmıyordu. ‘’ Daha ne zorluyordun be kadın sen kalk dök kurtlarını, belli ki dökecek kurdu yok kızın’’ Neyse ki ısrar etmeyi kesmişti kadın ama gülmesi de kesilmişti kızın. Pastasını yiyor, başka şeylerle uğraşıyordu. Bende önümdeki limonatamı içerken bana baktı.
O an her şey durmuştu, her şeyi unutmuştum. Ağzımda limonata bardağıyla gülme eyleminin nasıl bir şey olduğunu hatırlamaya çalışırken öksürmemle birlikte limonata üstüme dökülmüştü. Yine yüzümü yere eğip bardağı masaya koyarken o benim sakarlığıma gülüyordu ve benim yüzüm yine yerdeydi. O gülmeyi yeni öğrenmiş gibi sürekli gülerken ben sanki unutuyordum. Yine gülümseyememiştim.
Piyanist susmuştu, herkes yerlerine oturup terini siliyor, yakalarını çekiştirerek ferahlamaya çalışıyordu. Az önce çifte telli çalan piyanist çağ atlayıp love story’nin müziğini çalarak gelin ve damatı anons ediyordu. Binbir enstanteneden sonra gelin ve damat yalandan birkaç hareketle dans ediyordu. Biraz sonra bu utanç bitecek, gelin ve damat üstlerine iğnelenmiş altın ve paralarla çifte telli oynayarak özüne dönecekti. Ama biz takı merasiminden sonra düğünden ayrılacaktık. Annemin bana verdiği söz buydu. Ben ilk kez ve zorla geldiğim bir düğünde şimdi durmak istiyordum..’
Nedir bu yazı?
Karım elinde ki kağıdı sinirli sinirli bana doğru uzatıyordu. Kağıdı alıp baktıktan sonra ona uzattım.
Sor bakalım anneme onunla gittiğimiz ilkdüğün hangisiymiş, ve eski komşumuz Necati amcanın kızı kimmiş?
Benimle dalgamı geçiyorsun sen. Söyle kim bu kız hangi düğünde gördün onu.
Karım annemi aradı ve öğrendi. İlk gittiğim düğünde yani o düğünde ben 12 yaşındaydım. Elinde ki kağıtda da onun hikayesi yazıyordu. Güzel yüzlü kız yani Nazlı 24 yaşındaydı. Hayatımın ilk aşkıydı, hala ona bir selamlık gülümseme borcum vardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.