SAFİYE' Ye mektuplar / 1 / HÜKÜMSÜZ FAHİŞE
SAFİYE / 1 /HÜKÜMSÜZ FAHİŞE
Her gün gibi, bir rutin gündü, o gün .Geç yatıp geç kalktığım bir sıradan gün.Kahvaltımı yapar yapmaz,bilgisayarın başına geçmiştim.www.edebiyatdefteri.com.kendi sayfama girdim.Son astığım şiirime kimler girmiş,neler yazmış, merak ediyorum..Tarih onyedi ekim 2008 Cuma.
Tahtadaki şiirim,’’Öze / le / ÇAĞRI ‘ isimli şiirimdi.Bilmem kaçıncı kez astığım şiirime yine ellinin üzerinde şair uğramış,birkaç şair de lütfedip görüşlerini bildirmişti..Şimdi onların sayfalarına uğrama,şiirlerini okuma ve içimden geldiğince yorumlama zamanıydı.Her gün böyle yapar,sonra yazılarımı yazmaya başlardım.
Yazılacak şey çok.Üç kitap birden başladım.İki yıldır,yazmak için olağanüstü çaba sarfediyorum.Yazmaya şiirle,1967 yılında başlamıştım.Çok yoğun geçen atmış yıllık ömrümde, ekmek derdinden dolayı uzun süreli motivasyonlardan yoksun kaldığım için,düz yazı yazamadım.Kısa zamanlara, kısa şiirler sıkıştırdım.Onların da çoğunu,ev dışında yazdığımdan cebimde uzun zaman taşıyıp,çoğunu sonradan attım ya da kayboldu.Bir bölümünü ceplerimi boşaltırken bulup saklayan rahmetli eşim,yıllar sonra bir gübre çuvalı dolusu önüme koyup;
-Al bunları yayına hazırla,deyip önüme koydu da,düzenleyip yayınlama imkanım oldu.
O gün şair arkadaşların sayfalarını gezerken,bir rumuz ve resim üstüne tıkladım.Neden yaptım,bugün için hatırlamıyorum bile.Siz deyin tesadüf,ben diyeyim tevafuk.İlk defa görmüştüm,rumuzu da resmi de.Yazdığı yorum dikkatimi çekmişti,herhalde.
Sayfaya girdiğimde,tahtadaki yazının başlığı dikkatimi çekti. Okumaya başladım.
Hayatımı budenli etkileyeceğinden,beni günlerce ağlatıp,endişelere sürükleyeceğinden,korkutacağından,umutlandıracağından,sonra da sevinçten hüngür hüngür gözyaşı döktüreceğinden haberim yoktu,tabi.
Sıradan bir günün,sıradan bir yazısıydı.Okuyacaktım.Varsa yazmaya değer bir durum, birkaç satır,yazıp geçecektim.Ama öyle olmadı..Ogün bugün, bu yazıyı yazan arkadaşımızla ağladım,güldüm..
Sonunda yazışmalarımızı,yaşadığımız acıları ve sevinçleri herkesle paylaşmaya karar verdim.Kendisine teklif götürdüm.Olup bitenin,sıradan olmadığına,başkaları için ibret teşkil ettiğine,yayınlanmasının birileri için umut olacağına karar verdik.Uzun sürecek bir mektuplaşma süreci başladı..
Ve bize göre mutlu sona ulaştık.Halen de devam ediyoruz.Meyvelerini de aldık.Başka güllerde katıldı kervanımıza.Katılacaklarda var.Bizimle ilk irtibatı kurdular bile.
Bu ibret dolu bir hikaye.Bataklıktan çıkıp arşa yükselmenin hikayesidir.Tanışmamıza vesile olan yazıdan ve altına yazdığım yorumdan başlıyoruz,anlatmaya.
’Aynada kendime bakıyorum.
Uzun siyah saçlarım, kavisli kaşlarım, kıvrık kirpiklerim, siyah gözlerim, beyaz yüzüm. Ama bir karartı var. Yüzümde, gözlerimde bir acı bir çaresizlik, bir boş vermişlik hakim. Utanç ve vicdan azabı yüzümün diğer yarısında sanki. Yüzümü hüzün kaplamış sırlarla, gizemlerle kapatmış. Adı değişmiş hüznün yüzü oluvermiş.’
HÜKÜMSÜZ FAHİŞE
Şiirin Hikâyesi
Aslında bu siteye birkaç gündür üyeyim. Yazılanları okuyorum güzel şeyler. Umut var çoğunun içinde ya da mısraların, satırların bir kenarında. Benim yazılarımda da var mı? Sanmıyorum. Yazdıklarım birer gerçek yaşam öyküsü ise ve bu yaşamda umut hiç yoksa satırlarımda, mısralarımda nasıl olabilir ki?
--------------------------------------------------------------------------------
Gün ışıdı sonunda. Sabaha kadar bu bilmediğim şehirde yabancısı olduğum bu mahallede bu sokakta ve bu evde kaç şişe şarap boşalttım sayamadım.
23 nolu apartmanın üçünü katının 13 numaralı dairesindeyim. Oldukça konforlu bir daire burası. Yatak odasından salona doğru gelip kulaklarımı çınlatan ve bütün konforun, çakır keyfimin üzerine karabasan misali çöken bir nefes bir ses dışında.
Gittikçe yaklaşıyor. Kafamı kaldırıp kapıya bakıyorum. İşte o adam. Uzun boylu, hafif kel, bir tane bile siyah saça sahip olmayan, babam yaşında, gözleriyle, üzerime doğru gelişiyle beni ürküten, mideme sancılar girmesine neden olan o adam. Yanıma geliyor bana dokunuyor onu hissediyorum. O anda ölüm öyle büyüleyici öyle sıcak görünüyor ki gözüme. Ölemiyorum.
Uzun bir koridoru birlikte yürüyoruz ve yatak odası. Onunla aynı yatağa giriyorum. Nefesini, sıcaklığını, tenini hissediyorum. Penisi vajinamla tanışmaktan öteye gitmeyen bir birleşme sonrasın da ağlıyorum. Kendimi banyoya kapatıp midem ağzımdan çıkıncaya kadar içimi boşaltıyorum.
Aynada kendime bakıyorum.
Uzun siyah saçlarım, kavisli kaşlarım, kıvrık kirpiklerim, siyah gözlerim, beyaz yüzüm. Ama bir karartı var. Yüzümde, gözlerimde bir acı bir çaresizlik, bir boş vermişlik hâkim. Utanç ve vicdan azabı yüzümün diğer yarısında sanki. Yüzümü hüzün kaplamış sırlarla, gizemlerle kapatmış. Adı değişmiş hüznün yüzü oluvermiş.
Bedenime bakıyorum. Herkesin imrendiği, erkeklerin hayallerini süslediği, zihinlerinde buluşup doyasıya tadına vardıkları bu beden, bu yüz öyle çirkin duruyor ki karşımda. Bir sürü iz var, leke var, yara var. Teslim olduğum adamların elleri, tenleri, terleri var. İğreniyorum kendimden. Bir şeyler yapmak istiyorum. Parçalara bölmek, yakmak ya da defalarca yıkamak. Başımdan aşağı boşalacak her damla su ile eller, tenler, terler gider belki, diye. Günahlarım bırakır beni diye. Peki ya vicdan azabım! O da bırakır mı?
Yatak odasına gidiyorum yeniden. Kapıyı aralayıp ona bakıyorum çoktan sızmış. Salona gidip kanepenin üzerine oturuyorum. Şişenin dibinde kalan son bir kadehlik şarabımı yudumluyorum ve düşünüyorum. Bu bir ilk değil, son da olmayacak. Daha kim bilir kimlere nerede nasıl sunacağım, içerden bakıldığında yıkık, dışardan ise albenili bedenimi. Bedenim şu iki kavram arasında sıkışmışken, kendimi nerede, kimde unutacağım da, nasıl bulacağım. İhtişam ile sefaleti bir arada barındıran bu enkaz; bir kaldırımda, bir otobüs terminalinde, bir otelde, bir evde, bir barda, bir sokakta, bir arabada... Bilmiyorum, hatırlamıyorum.
Kaybettim Kendimi! HÜKÜMSÜZDÜR.
Bu yazıya nasıl bir yorum yazılabilirdi ki. Uzun uzun düşündüm. Çok etkilenmiştim. Sınırda yaşadığını, boğulmak üzere olduğunu hissetmiştim. Satır aralarındaki saklı, gizli ifadelerinde, tükendiğini, dayanamayıp canına kıyabileceğini düşündürmüştü. Aşağıdaki cümleleri yazabildim. Bir de bütün içtenliğimle dua edebilmiştim.(hacı ali bayram)
17 Ekim 2008 Cuma 00:10:13
Nereden başlamalıyım da doğru birşey yapmış olayım bilmiyorum...
Yazmış olman önemli... Nerede yayınladığının önemi yok. Nasıl böyle bir duruma düştün, sebeplerde kusurun var mı, yok mu bilmeyiz ama senin konumunda çok insan olduğunu biliyoruz.
Bazıları kendi kusurları yüzünden, bazıları tamamen suçsuz.
Her ne olursa olsun temiz bir insansın ki, yaptığın işten nefret ediyorsun, kurtulmak istiyorsun.
Allah sen ve senin gibi olan bütün kızlarımıza, kadınlarımıza yardım etsin.
Dua et. Kurtulmak için nefsinle, oluşmuş kirli çevrenle mücadele etmek için, Allahtan yardım iste.
Varsa ailene bütün açıklığınla sığınmaya çalış. Tabii anlayacak kültürde iseler.
Unutma, tövbe eden anasından doğmuş gibidir.
Toplum utansın. Seni o duruma sokanlar, acziyetinden yararlanalar utansın. Sen kendinden değil, yaptığın fiilden nefret et.
Senin ruhun da herkes kadar temizdir... Allah, her birimize şah damarımızdan daha yakındır. İmdat diyene icabet eder.
Allah yardımcın olsun...
İbretlik yazının sevabına Allah’ım sana yardım edecektir.
Selam es selame
---------------------«»---------------------
carmenmir ( 10/16/2008 )---------------------------1
---------------------«»---------------------
Öyle güzel anlatmışsınız ki, sonum muamma olduğu için bir kez daha üzüldüm.
---------------------«»---------------------
hacı ali ( 10/16/2008 )----------------------2
---------------------«»---------------------
Sevgili carmenmir,
Sanırım nefs adlı yazıdan bahsettiniz. Yanılırsam düzeltin.
Sevgili carmenmir hepimizin sonu muammadır. Yaratan her şeyde tam muhtar, kullar her zaman hataya ve sevaba aynı uzaklıktayız. Bizi meleklerden de, cinlerden de, evrenin bütününden de çok seven rabbimiz bu nedenle seviyor. Hata yapıp pişmanlık duyduğumuz ve
’sana sığınırız rabbim, senden sana sığınırız, kusurlarımızı affet, sen settar isminle hatalarımızı, günahlarımızı örterek, affederek mahviyete gönder,’ dediğimiz için en çok sevgiliyiz.
Biz her an, her saniye hataya-sevaba aynı uzaklıkta kullarız.
Kurduğun cümleden anladığım ve sana diyebileceklerim bunlar. Bir babanın şefkat nefesi...
Umarım bir nebze yardım edebilmişimdir.
Lütfen, aşılmaz zannettiğin derdin varsa bana yaz.
Çözümsüz hiç bir dert olamaz. Dertleri yaratırken Mevla’mız dermanını da yaratmıştır.
Allah sana bana şah damarımızdan da yakındır. Herkesten çok yakın... En yakın. Konuş onunla ve bir çıkış yolu dile. Sen hüküm ve hikmet merhamet sahibisin, beni teselli et, bu durumdan kurtar, de. Ey her kulunu işiten ve cevap veren Allah’ım. Bir kapıyı kapadığında başka bir kapı açan, Fettah Allah’ım...
Bana rahmetinle muamele et. Sen gafur ur rahimsin âmin.
Selam ve selam.
Unutma burada seni dinleyecek bir manevi baban var.
Gözlerinden öptüm dersem kızmazsın değil mi? Yedi çocuk, yedi torun sahibi, atmış yaşında bir ihtiyar öğretmenim.
Gecen şafağa dönsün. Yüreğin umutla dolsun. Euzü besmele çek, şeytanın sırtını yere vur.
Hükümsüz Fahişe ’ye yazılmış yorumlardan bir kısmını aşağıya alıyoruz...
3/1/2009 8:33:00 PM
Nesli yitik sevdaların yatağa boş koyuşları....Nefsin pençesinde dolaşanların ve örümcek ağına düşenlerin çığlık ve isyanları......Bu ne müthiş, bu ne güzel, ne endamı güzel ifadeler ki yüreklere ok gibi saplanmış....
Tebrik ediyorum BAŞARILARINIZIN devamını diliyorum.....
d_i_l_e_k
3/1/2009 8:37:34 PM
kusura bakmayın ama bu kadar ucuz olmamalı edebiyat...
bir insan böyle bi yazıyı içini dökmek için yani yaşadıklarını birileriyle paylaşmak için yazıyor ise hata ediyor... bunların anlatılacağı yerler burası değil...
bir insan böyle bi yazıyı hayal gücüyle yazıyor ise neden yazıyor... bunlardan başka şeyler kalmadı mı şiirlere yazılara konu olabilecek...
tabi ki herkes her istediğini yazma hakkına sahip ama ben bunların bu kadar ortalık konusu olmasına karşıyım...
iyi akşamlar
süveyda.(m)
3/1/2009 9:24:32 PM
kusura bakmayın ama bu kadar ucuz olmamalı edebiyat...
asıl siz kusura bakmayın dilek hanım.unutmuşum bir an her insanın aynı yeryüzünde aynı kara parçasında aynı pisliklerin içinde yaşamadığını.
bu bir kurgu değil,bu çok iyi bir edebi eser olsun diye yazılan bir yazı değil,bu içimi dökmek için yazılan bir günlükte değil.
bir insanın bir genç kızın okuma hayalleri kurarken nasıl fahişe oluşunun, üzerinden yanından önünden arkasından sizler gibi umursamaz insanların nasıl geçip gittiğinin resmi bu yazı.
siz nerede yaşıyorsunuz bilmiyorum ama benim yaşadığım yerde bu kadınlardan çok var ve bir fahişenin mesleğini icra ederken neler hissettiğini sizlerde hissedin istedim.Anlamak için o mesleğin inceliklerini bilmek ve o hissiyatlara sahip olmak gerekmiyor emin olun.
bu benim fahişeliğimin resmi ve o resmin içinde hiçbir zaman çiçekler böcekler kuşlar kelebekler yok.
herkes kendi yaşamından kendi çevresinden esintilerle yazıyorsa benim çevrem benim yaşadığım bu.
itirazı olan varsa okumasın.
hayat bu kada ucuzken,bir beden,bir ten bu kadar ucuzken kimin umurunda edebiyatın ucuzluğu.ne kadar yanlış bir yerden bakarak okumuşsunuz.
süveyda.(m) tarafından 3/1/2009 9:29:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
deniz_tayanç
3/1/2009 10:07:29 PM
Bence edebi/ yatınızın ucuz olmasında bir mahzur yok.
Bir beden bir ten o kadar da ucuz değil, bir karşılığı var?
Siz demişsiniz ya okumak istemiş işte. İtirazımız vardır da sana değil. Okuduk, bu da hakkımızdı küçük hanım.
Jemanja
3/1/2009 10:40:38 PM
çevremizde ve ülkemizde yaşananlara nasıl kör sağır dilsiz ve edebe aykırı olarak bakıyoruz...yaşansa bile ortalığa dökülmesin istiyoruz......ne geldiyse başımıza toplum olarak ikiyüzlülüğümüzden geldi...duyurma konuşma görme mantığıyla burnumuzun ucunda yaşananlara duyarsız olduk...sorgulayıp yazana kızdık...bana göre doğru bir yazıydı ve her gün cevremizde yaşanan ve görmezden gelinen....
hanay
3/1/2009 11:00:35 PM
Yazınızı kendi özgür iradenizle değilde okuyuculardan gelen eleştrilerden dolayı mı kaldırdınız?Yoksa site yönetiminin etkisiylemi oldu?
Nedeni ne olursa olsun öyle güzel ve edebi bir yazıyı asla kaldırmamalıydınız..
Ötekileştirilen ve metalaştırılan insanların sesini duyurma hakkını elinden almaya kimsenin hakkı yok.O yazıyı okuyup yorum yaptığım bir anda gözlerimin önünden kaybolmasına üzülürken bağırdım ’Bakın kral çıplak! ’diyen çocuğu susturdular,yazıklar olsun....yazık ettik..
deniz_tayanç
3/1/2009 11:00:38 PM
Ben bu yorumlara çok şaşırıyorum. Zaten ne geldiyse başımıza, sadece olaylardan sözeden, nedenlere inemeyenler yüzünden geldi. Oldu olacak fahişe ahlakıyla ahlaklansın da toplum tek yüze dönüversin yüzü. Hiç bir biçimde vicdanlı, maneviyatlı olamayanların sığınağı "anna karenin" in ahlakı olsun.
Kalp Ağrısı
3/1/2009 11:06:49 PM
yazıyı okuma şansına erişemedim maalesef...dünkü yazısını okuyabilmiştim arkadaşımızın sadece...edebiyat dilinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum...hayatımızda etrafımızda olan gerçekleri,yaşananları yazıyor...bunlar var,oluyor...ve nasıl olduğunu bilirsek belki daha dikkatli hareket edebiliriz...nedense hep yaşayan suçlanıyor böyle durumlarda ya ona bunu yaşatanlar onlar ne olacaklar...üç maymunu oynamaya devam ederek hiç bir yere varamayız...biraz gün yüzüne çıkmamız gerekiyor artık...bu ülkede yaşlılar sokağa atılıyor,esirgeme kurumları çocuk dolu,çocuklar kaçırılıp pornolarda kullanılıyor,kadınlar hiç te istemedikleri işlere zorlanıyor,engelliler evlere saklanıp hapsediliyor...biraz uyanıp,silkinip etrafımıza bakmalıyız artık...sesleri kısmaktan,o yazılmasın yahu buda çizilmesin,bu hiç edebi değil demekten vazgeçelim...konuşan toplum olalım...boş konuşan toplum değil...ve unutmayalım hayat sıcacık evinde uyuyup ana baba şevkati yaşayıp,eli sıcak sudan soğuk suya sokulmayanların gördüğü kadar lay lay lom değil...saygılarımla...
HÜSEYİN ATMACAOGLU
3/1/2009 11:13:25 PM
bu yazılarını..............içten ve dgal....yazıyor ,,,,,,,
SUVEYDA................ON NUMARA...TEBRİKLER.....OLDUGU GİBİ
simray
3/1/2009 11:16:15 PM
dilek hanım siz mi şairsiniz yoksa bu yazıyı yazanmı anlamıyorum...Ben sizin şair olduğunuza katiyyen inanmıyorum bile.....
HÜSEYİN ATMACAOGLU
3/1/2009 11:44:11 PM
İŞİNE GELMEYEN OKUMAZ.......SÜVEYDA,NIN,
SÖYLEMİŞ OLDUGU GİBİ..............
papatya..
3/2/2009 1:21:59 AM
tsk ederim..
mor
3/2/2009 3:48:35 AM
şimdi edebiyata ucuz demek için bir çok şeyi gözden geçirmemiz gerek en başta edebiyatın sınırı var mıdır ve amaç nedir…bu yazıda amaç farklı yaşamlara dikkat çekmektir illa yaşanması gerekmez bir konuyu kaleme almak için hayatı gözlemlemek yeterli bu konuda zaten edebiyata gönül verenlerin bir eksikliği var her yerde aşk şiirlerinin olması bunun en güzel örneği….yaşanılanı yazma …..
yazının kurgu olduğunu düşünürsek yazının yazılmasında ne gibi bir sorun olabilir yazı içinde argo kelime yoktu anlatılmak istenen anlatılmıştı diyelim ki argo vardı . Peki bunun ne gibi sakıncası var? Yazılmaz diyorsak önce Can Yücelin tüm kitaplarını toplatalım sonra Küçük İskenderi taşlayalım yetmezse birçok isim bulmak mümkün…
Brezilyada Raquel Pacheco adlı telekız yaşadıklarını kitaplaştırdı başka örnek yunan asıllı Dimitra Ekmektsis bir telekızın hayatını anlatan kitap yazdı ve sonra “Taylandlı bir fahişenin anıları” kitabı Nicola Pierce ye ait .Şimdide ülkemizde okunmaz tepki görür denilecek ama Dimitranın kitabı Amerikadan sonra ilk kez Türkiyede yayınlandı yani ülkemizde de bu tarz kitaplar okunuyor ve en başta yer altı edebiyatı yayınlarında bu tarz kitapları görmek mümkün. Hiçbiride edebiyata ucuz demiyor başka insanların hayatına dikkat çekmek için yazılmış kitaplardır.
Sorun dile getirilmeden kaynağı ve sebebi bulmak mümkün değil birileri hatırlatacak ki o yaşamlara neden olan unsurlar ortaya çıksın ve zihinlerde acaba etkisi bıraksın…Yoksa hepimiz hayatı bırakıp ayrılık acısıyla bitkin düşmüş şiirler yazalım o zaman daha da ucuz olacaktır edebiyat buna eminim…
Velhasıl yazının kaldırılması doğru değil yazıda bahsedilen olaylar şu an bile yüzlerce mekanda yaşanıyor hepimiz haberdarız ama umursamıyoruz …
Son örnek “yatak odasında felsefe” kitabı felsefeye katkısı olan bir kitap ama orda yatak odasında geçen olaylar anlatılmıştır eğer sadece o kısımlarına dikkat verilirse kitap elbet kötü izlenim bırakır ama felsefe boyutunda bakılırsa kazanımı mutlaktır…Dostoyevskide dahil birçok yazara ilham olan Marquis de Sade ‘in kitabıdır acaba edebiyatı ne kadar ucuzlatmıştır ?
Bu olayları yazmak değil mesele yaşanmış olmasıdır yaşayanında ayıbı değildir yaşatanların ayıbı vardır…
Ucuz olan insan hayatı sadece…
dipnot: Kimse kimsenin şairliğinin derecesini belirleyemez Dilek hanım ve Deniz Tayanç bey şiirleriyle takdir ettiğim isimlerdir sadece düşünce zıtlığımız var o kadar bunuda konuşarak halledebiliriz sanırım...ve süveyda yazmaya devam et okuyanların çok bilesin...
YORUMLAR
Bazen insan bir çukurdan kurtulmaya çabaladıkça
başka daha derin çukurlara da yuvarlanabilir.
İslamiyeti anlatıyorum diyerek insanları kandıran kimselerin varlığını d a göz ardı etmemek lazım..
Evet manevi eksiklik içerisinde olan insanları kandırmak çok kolay. Allah şşeytanın şerrinden korusun.
Haneflerin de şerrinden korusun.