Kayıp..
Güneşli bir gün! Bir tatil! Ve Artvin’deyiz. Köyümün yemyeşil doğasında mükemmel bir gezi için karar kılıyor ve kışlanın yolunu tutuyoruz. Ana, ağabey, kardeş, yenge, yeğen. Uzun, kıvrımlı, daracık ve yemyeşil bir patikadan yola koyuluyoruz ağır ağır attığımız adımlarla. Epey ilerliyoruz. Manzara müthiş. İnsanın ruhunu temizliyor. O sırada abi elini cebine atıyor bu güzel manzarayı fotoğraflamak için. O da ne! Telefon yok. Ah diyor unuttum çamaşır ipinde asılıydı. Hahaha. Evet, çamaşır ipi. Telefon sadece belirli yükseklikte çektiği için oralarda. Evin önündeki çamaşır ipine asıyor akıllı abim telefonunu. Bir umut babamın telefonun çekebileceği bir yerde olması için dua ediyoruz. Ama nafile. Babam neden aldığını henüz kestiremediğimiz o telefonu yanında taşımıyor yine her zamanki gibi. Neyse komşuları arıyoruz ev telefonundan ulaşabilme amacı ile. Fakat bizdekinin cep olduğunu aradığımızda karşımıza çıkan sesin duyamıyorum sesin kesik kesik geliyor deyişinden sonra fark ediyoruz. Yoğun bir çabadan sonra anlatabiliyoruz derdimizi Naciye yengeye. İçimiz rahat devam ediyoruz kışla yolculuğuna. İçimiz rahat dediysem yanlış anlaşılmasın. Her an bir ayı ile karşılaşma olasılığı haricinde rahat yani. Bir yandan çam kozalağı topluyorum eve döndüğümde kapıya süs yapmak için. Herkesin gözüne taktığı, kullanmadığı zaman başının üzerinde duran güneş gözlükleri benim belimde bağlı olan hırkaya takılı olduğu için kozalak toplama sırasında düşürmüş olabileceğim gözlüklerimin, orada olmadığını fark ediyorum bu sırada. Gitti gözlükler tüh diyorum. Abim bakalım kışlaya kadar hep birlikte gitmeyi becerebilecek miyiz diyor gülerek. Sakin sakin ilerliyoruz patikada derken annemden bir ses geliyor. Yok! Ne yok demeye kalmadan anahtar yok, düşmüş galiba diyor. Kendimi tutamıyor ve orada basıyorum kahkahayı. Az önce telefon çekim bölgelerini aradığımız küçük tepenin olduğu kısma dönüyor ve diz boyu otların arasında anahtar aramaya koyuluyoruz yüzlerimizdeki biraz sonra patlayacak bomba ifadelerle. Buluyor muyuz? Hayır. Annem siz gidin diyor ben geçtiğimiz yerlere bakayım. Annem dönüyor. Biraz sonra abim de vazgeçiyor kışla sevdasından ve dönüyor. Anahtar araya araya dönüyoruz eve doğru. Bu arada inatla kozalak toplamaya devam ediyorum. Nasıl bir heves ise benimki. İleriye baktığımda kimsenin olmadığını görüyorum. Ne kadar oyalandıysam artık kapı süsü uğruna… Sanırım yolu da şaşırıyorum bir müddet sonra. Burada bir aslan görmüş kadar irkildiğim köpekler geliyor aklıma birden. Ne alakası var demeyin. Ben de biliyorum birinin kedi familyasına ait olduğunu tabi. Ama korku bu, kedi köpek tanımıyor o sırada bir ormanın içindeyseniz. Neyse elimdeki çam kozalaklarından da vazgeçip en iyi koşu skorumu elde ediyorum. Sonunda eve varıyorum. Kimse yok. Nasıl ya! Derken anlıyorum ki iyi koşmuşum. Benden biraz sonra teker teker geliyor diğer kaybetme ustaları da. Annem ilerde caminin kıyısında görünüyor gözüme. Sağ olsun imam efendi bulmuş anahtarı. Annem de benim gözlükleri. Müthiş bir kışla serüveninin sonrasında hep birlikte kendimize gülmeden edemiyoruz gün boyu durup durup. Bu fotoğraf; kayıp arama hallerimiz esnasında Çağdaşın makinesine takılanlardan sadece bir tanesi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.