Boğaziçi aşk bilmecesi
Mekan- Kadeh tokuşturmalarından gelen sarhoş sesler, dalgalar, saklanmış martılar, gecekondu ışıkları, akşamcıların küfürbaz naraları, gemiler, dalgakıran…
İnsan- Belirsiz bir şekilde hüzünlüydü gölgesi bir set gibi yakamoza vuran adam. Unutulmuş bir dostun yeni hatırlanması gibi, bir aşk romanında ki kadına aşık olmak, abla sevgisi gibi… İçindeki duygunun yerini bulamamış, anlayamamış, adlandıramamıştı. Aşk değildi galiba. Aşk başka bir şeydi. Onu da anlayamamıştı zamanında ama bu daha farklıydı. Normal sevgiden biraz fazla, sevdadan bir sevgi daha kısa…İyi yazardı üstelik bankta oturup kaderine,yani karanlık boğaza bakan adam. Ama içinde ki duygu ölçülü bir şiir yazamayacak kadar karmaşık, kafiye tutmayacak kadar dağınık, betimleme yapılamayacak kadar gerçekçiydi.
Ayın ışığı köprünün gölgesinde son buluyordu… Aslında buradaki son cümle hikayenin ‘mekan’ kısmında yer alması gerekiyordu.Fakat ayın o silueti boğazda düğümlenmiş bir ağlamak gibi gölgelenmişti Boğaz’da. İçine çöreklenen acı-keyif arası duyguyu anımsatıyordu hikayenin tek kahramanına.
Zaman- Yusuf ile Züleyha’dan çok sonra, Fatih ile İstanbul’a az yakın, Gece geç vakit suları, Berduşların ikinci şişesinin ilk yudumu,sefacıların üçüncü kadehi, yani ilerde ki sarı sokak köpeğinin soğuktan donmasına yaklaşık dört saat kala.
Hikaye- Bir çok kişiden duyulmuştu bu hikaye.Belki bir çok kişi yazmıştı bile. Fakat ne yazan okumuştu yazdığını ne okuyucu bulmuştu.
Vakt-i zamanında ki vakit zamana erememişti daha. Bir adam kendinden büyükçe birine aşık olmuştu. O bir adam, hem içindekinin aşk olduğunu anlayabilmiş, hem de o bir kadının ne düşündüğünü tahmin edip, kapısını çalarak derdini anlatmış. Arada ki birkaç senenin engel olabileceğini düşünemeyen adam tek çare dediği kadına, aradaki yaşına, aptal başına söverken… Kendinden çok büyük bir sevgiye aşık olmuş tekrardan ve muhakkak bir karşılık görmüş Yaratan’ından…
Çok zaman sonra şehre indiğinde o adam, görmüş ki kadın mendebur biriyle evlenmiş.Adam haline şükrederken kalbini yoklamış ki o bitmez dediği aşkı yerinde bulamamış.
İnsan- Ay’ın denizle öpüşmesini na-mahrem diye keserken köprünün gölgesi, Kız kulesi ufak bir kız çocuğu gibi korkarken İstanbul gecesinden ve İstanbul kendi gecesinden ürperirken ahir zaman yüzünden… ‘Aşk’ dedi.’ Gerçek güzelliğin ne olduğunu bana sorgulatan, konuştuğunda önceden bildiklerimi unutturan, güldüğünde zaman ve mekanı karıştırdığım… Ve daha bir çok sebebim varken aşk diye bağırmaya ben içimdekinin ne olduğunu düşünüyorum.’
Fısıldar gibi söylemişti bunları, deniz bir an ışıldar gibi oldu,sanki duymuştu.
‘Aşk ulan aşk’ diye seslendi bu sefer. Neredeyse İstanbul bile duymuştu onu.Keyfi yerine geldi, ellerini montunun cebine soktu, biraz gerildi… Yüzü gülüyordu. şimdi ondan başka şeylerde düşünebiliyordu.’Herhalde’ dedi. Neredeyse kahkaha atacaktı. ‘Herhalde Yaratan bu aşkı bir boy büyük verdi ki büyüyünce de takınayım’
Bir sigara yaktı, tekrar baktı boğaza,döndü birde İstanbul’a baktı.’ Ey ceddim Sultan Mehmed. şimdi anlıyorum kendinden büyüğe aşık olmak neymiş ve hesap edebiliyorum karadan da olsa kaç gemi yürütmek gerekirmiş.’
Sigara paketini ve hüznünü bankta bırakarak uzaklaştı adam, sarı sokak köpeğinin ölmesini beklemeden. Geceye nasip bir ‘aşk’ çıktı adamın içinden.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.