Hisseme düşen dünya (I)
Kaderi yazan kalemlerin cızırtısı, uykularımın tenine dokunur. Uzak bir coğrafyanın soğuk iklimi, iliklerime kadar işler. Terlediğimi sanırken, üşüdüğümü hissederim. Bir demet müşkülün girdabında, hafakanlar düşer çare ve çıkar yol düşüncelerime. Sağ duyum yeni bir düş aralığında, kucağında bir tomar dosya ile hafızamı silkelemekte olup hiçbir şeyin ne çok bedellere karşılık olduğunu belleğimdeki ekrana dökmektedir. Yine, hisseme düşen dünyanın ziyan göreceğine mutabakat teyidi koymaktayım anlaşılan.
Çayırlar toz çiçeklerini açmıştır çoktan ki, bende bir eli kolu bağlanmışlık hali, istemlerin ötesinde tembellik rehaveti, göz bebeklerimin büyümesine eşdeğer, akamet nüksettirir. Hafızamın bir yerinden açılan koridorda, harından başakların kuruduğu, tanelerin kavrulduğu, elem ve acı kusan bir zaman penceresi açılıverir. Alem, bıçaklarını bileyip hasadını tırpanlamaya başlamışken, benim yoncalarımın bile benim gayretimden ümidini kesmişçesine, yapraklarını karartıp rüzgara vermeye başlaması hazindir. Hangi kıracın kayalıklarında keklikler şakıyorsa, söylenen şarkılar ve lezzet hayalleri bana yabancı ve eldir.
Yamaçlarda pare pare yer etmiş, yel tutup dalgalanan buğday tarlaları, güneş bağrına aşk ettikçe, sahibinin geç kalmışlığını, hebayı ve hüznü resmeder. Halkın dikkatini çeken beceri ve başarı tutkunları, geceyi gündüze katıp çalışıp çabalayarak harman sonuna ter dökerken, Hakkın dikkatinden hicap duyan bir mağdurun ruhu, şafak öncesi uykunun en tutkun yerinde aklını zorlamaktadır. Cesetle canın ayrı düşmüşlüğünün çaresizliği inler, fikirler fiillere yalvarır. Destur, yakınla uzak arasındaki ipi, irtibatı koparmıştır. Konu bir bilinmez kudretin amanı ve inisiyatifindedir.
“Ben önceden yaşadım!” misalleri aks eder, tevatür aynalarına. Ak beyaz kara bakmaktan kararan gözler, ışığa bakarken karanlığın dibini şırınga eder, öngörülerine. Görülen; Atiye cisimsiz bakış açısının koordinatları olup, dik doğru çizgilerin kesiştiği noktalarda yaşanmamış olacakların, şifreleri kodlanmıştır. Elde edilense, bu veri akışının arşivlenmesi esnasında okunabilen, lahuti fizibilitelerin kalın çizgilerle yazılmış satır başlarıdır. Şaşkınlık bir akarsuyun akışkanlığında, taştan taşa yalpalayarak mukadder şeklini alır elbet. Ve su yatağında, arkasında zaman kuvveti oldukça içeriği çamurda olsa arı duruda olsa, ona göre hızlı veya yavaşça akacak.
Karınca yuvasına saatlerce seyre dalarak, o kara kuru yaratıkların, nasıl bir organizasyon ve emir komut hiyerarşisi içerisinde, kainatın kudümüne nasıl bir katkı, fayda sağladığı düşünülürde düşünen düşünülen koloninin elemanları tarafından, düşünce zamanının bir yerinde taciz edilir. Öyle ki, Olmaması lazımdır! dediğiniz her şey nerdeyse hep olması gereken şeylerdir.
(devam edecek.,)
Mehmet Sani Özel