12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
7911
Okunma
Üniversitenin başladığı ilk gündü. Liseyi bitirmiş istediğim bölümü kazanmanın verdiği heyecanla içim kıpır kıpırdı. İlk hafta hocalarımızla tanışma haftasıydı.
İlk derste sınıfı süzdüm dikkatlice. Ne de olsa yakışıklı sayılırdım. Sınıfın hemen hemen yarısı bayandı. Çok güzel ve çekici olanları yok değildi. En arka sıraya geçmiştim. İlk ders bölüm başkanımız Ali Hoca’nın dersiydi. Hoca kendisini kısaca tanıttı ve bizlerinde kendimizi kısaca tanıtmamızı istedi. Arkadaşlar başladılar kendilerini tanıtmaya. Ad, soyad, baba mesleği, nereli olduğu, kaçıncı senesinde bölümü kazandığı, neden bu bölümü tercih ettiği falan filan. Kısacası sıkıcıydı.
Bu tanışma seramonisi esnasında dikkat ettiğim unsur benim gibi doğudan gelen olup olmadığıydı. Sınıfın yarısı kendisini tanıttığı halde halen doğudan kimse çıkmamıştı. İçim daraldı. Sıra bana gelmişti. Bakışlar bana doğru çevrilmişti. Kısaca tanıttım kendimi:
-Adım Mehmet,soyadım Bahrevan, baba mesleği çiftçilik, ilk senemde buraya geldim. Bu bölüme gelmemin sebebi itiraf etmek gerekirse iyi para getirdiğinden diyerek kestim hemen mevzuyu.
Ali hoca:
-Mehmet nerelisin ve Bahrevan ne demek
-Ben Vanlıyım. Bahrevan ise Kürtçede Van denizi demektir. Dedim.
Sınıfı göz ucuyla süzdüm başta hoca olmak üzere birçok arkadaşımın yüzünde hoşnutsuzluk belirtisi gördüm. Başımı sağ tarafa çevirdim. Pencere tarafında oturan bir kızın bana gülümseyerek baktığını gördüm. Artık o an içimde ne geçtiyse ben de bilmiyorum açıkçası ben de gülümsedim.
Ali Hoca:
-Tamam sıradaki kendini tanıtsın.
Ali Hoca bu cümleyi söylediğinde sanki çivili bir tahtayı vücudumun üzerinde kaldırdıklarını hissettim. İlk gün iki ders vardı zaten. Ders bitişi elim cebimde sınıftan çıktım. Çarşıya gitmek için otobüs durağına yöneldim. Arkamdan bir ses:
-Bakar mısın? Döndüm, derste bana gülümseyen kızdı.
-Ben Aslı. Dedi.
-Ben de Mehmet. Ama Bahrevan da diyebilirsin. Arkadaşlar bana öyle der.
-Tamam Bahrevan tanıştığımız memnun oldum.
-Bende
-Nereye gidiyorsun Aslı. Diye sordum.
-Çarşıda özel bir yurtta kalıyorum. Ya sen?
-Ben de çarşıya gidiyorum. Arkadaşlarla evde kalıyoruz. Yurdun nerde? Diye sordum
-Dikilitaş’ta. Ya senin ev?
-Kümbet tarafında. Birlikte gidelim mi çarşıya? Diye sordum.
-Olur.
Arabaya bindik. Dikilitaş’a kadar ona eşlik ettim. Aramızda bir samimiyet ve elektriklenme olduğu su götürmez bir gerçekti.
Okulun ilerleyen günlerinde birlikte takılırdık genellikle. Onu eve de davet etmiştim. Ev arkadaşlarım da ona ısınmışlardı. Evimizin artık bir bireyiydi. Samimiyetimizden hem korkuyordum hem de devam etmek niyetindeydim.
İki ay olmuştu tanışalı. Üniversitenin olduğu kent soğukluğuyla biliniyordu. Sabah ve akşamları yer yer buzlanma oluyordu. O gün okuldan yine beraber çıkmıştık. Onu yurduna bırakacaktım her zamanki gibi. Yurda doğru giderken bütün ısrarlarıma rağmen buzun üzerinde kayarak gideceğini söyledi. Ben de düşmesin diye arkasından gittim mecburen. Sokak ise çok tenhaydı. Koluma girmiş olduğu halde buzun üzerinde kayıyordu. Ayağı kaydı. Yere düşerken beni de düşürdü. İkimiz de yere kapaklanmıştık. Göz göze geldik. Gülmeye başladık. Ayağa kalktım onu da kaldırdım kaldırıma çıkarttım ellerinden tutarak.
-Bir şeyin var mı? Diye sordum.
-Elim acıyor . dedi.
Acıyan ellerinden tuttum.
-Neresi ağrıyor diye sordum.
Sol elinin avuç içinin etli kısmını gösterdi. O kadar masum bir duruşu vardı ki. Tutup elinin ağrıyan yerinden öptüm. Gözlerinin içine baktım.
-Aslı, galiba seni seviyorum.
Artık dönülmez bir yol kavşağına girdiğimi hissetim. Çünkü bu cümlemden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Gözlerimin içine bakarak:
-Bende seni. Dedi.
Hayatım bütünüyle değişmişti. Her anımı onunla paylaşıyordum. Bazen geceleri benimle kalıyordu. Sarılır yatardık. Bu arada birlikte ders çalıştığımızdan dolayı derslerimiz de çok iyiydi. Hatta sınavlarda aramızda tatlı bir rekabet de oluşuyordu.
Ertesi günkü sınava çalışacaktık gece boyunca. Çay demleyip odaya götürdüm. Çayları doldurduktran sonra ona:
-Aslı şekeri uzatsana canım. Dedim. Bana baktı.ve
-Bana Aslı deme yalnız kaldığımızda Antaram de.bütün sevenlerim bana öyle der.
-Bu ne biçim isim. Ne demek Antaram.
-Ermenice eşsiz demek. Sen beni Türk biliyorsum ama ben Ermeniyim. Tepkiyle karşılaşmamak için kimliği saklıyorum.
Sonra hikayesini anlatmaya başladı. Daha doğrusu bu toprakların hikayesini anlattı bana usul usul.
-1915 kıyımına hiçbir şey yapmadıkları halde ailesi de tehcire dahil edilmiş. Dedesi başlarına ne geleceklerini az buçuk tahmin ediyormuş. Bu yüzden büyük dedesi bir oğlum bari kurtulsun hesabı bir oğlunu komşusu Hacı Osman’a bırakmış. Çocuk on yaşındaymış bıraktıklarında yani dedesi. Tehcir için kapıya geldiklerinde oğlunu gözü yaşlı bir şekilde komşusuna göndermiş. Hacı Osman da bu çocuk benim oğlumdur diyerek çocuğu sahiplenmiş. Ve kafile yola çımış. Gidiş o gidiş. Bir daha kimseden haber alınmamış. Hacı Osman çocuğun mal varlığına sahip çıkmış, onu okutmuş ve büyüdüğünde şu mal mülk senin babandan kalmış diye çocuğa mallarını da vermiş. Garo olan dedesinin ismi artık Galip’miş.
Dedesi üniversite okurken aynı durumda olan bir kızla tanışmış ve yalnızlıklarını evlenerek dağıtmışlar dedesi ile ninesi. Kimse bunların Ermeni olduğunu bilmiyormuş. 2 çocukları olmuş bir kız bir de erkek. Erkek olanı ise Aslı’nın yani Antaram’ın babasıymış. Gizliden gizliye ailesi çocuklarını iyi bir Hristiyan ve Ermeni olarak yetiştirmişler.
-Peki neden ben diye sordum.
-Çünkü sen çok cesur davrandın tanışma esnasında. Ve de çok yakışıklısın. Seni ilk gördüğümde işte hayatımın erkeği dedim. Bir de Kürt çıkman, bu ülkede aşağılanmayı ikinci vatandaşlığı bildiğinden dolayı tahminimden yanılmadığımı anladım.
Aslı’ ya yani Amaranta ‘ya sarıldım. Gözlerinden yaş akıyordu.
-İyi ki varsın Amaranta. Dedim.