- 891 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Gelecek
Karanlık yoldan gelen sesle bir kez daha irkildi Kürşat. İçinde duyduğu derin korkuya rağmen sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye devam etti. İlerledikçe önündeki görüntü netliğini yitiriyor ve karanlık etkisini arttırıyordu...
Artık tünelin içine girdiğinde, göz gözü görmüyordu neredeyse. Korkmasına rağmen tünelden gelen “Bana gelmelisin, çıkış yolun burada.” diyen sesi duyduktan sonra, gitmek zorunda olduğunu hissetmişti...
-------------------------------------------------------------------
Esnafın henüz süpürdüğü belli olan caddede yürürken kaldırımda duran bir gazete küpürü ilişti Adnan`ın gözüne: “Gelecekte yaşamak ister misiniz?”.
Gazete kağıdını yerden aldı ve yavaş adımlarla ilerleyerek okumaya başladı: “Şu an okudukların sadece sana özel. Sen seçilmiş birisin. Geleceğin karanlık dünyasına hoşgeldin.”.
Birden gözleri karardı...
----------------------------------------------------------------
Omuzunda bir el hissetti ve gözlerinin önündeki soyut alem, birden gerçek dünyaya dönüştü. Hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Arkasını döndüğünde çocukluk arkadaşı Semih`le göz göze geldi.
- “Hey! Senin ne işin var burada? Buraya nasıl girdin?”
- “Korkmana gerek yok Burak. Ben hep buradaydım.”
-------------------------------------------------------------
- “Burda işimi tam manasıyla yaptığımı görmüyor musun?”
- “Hayır Erkan. Sen işini tam manasıyla yapmıyorsun. Hemen eşyalarını topla ve bu şirketi terket.”
Masasının üzerindeki özel eşyalarını toparladı ve hokkalı bir küfür savurarak şirketi terk etti. O kadar sinirliydi ki iş arkadaşlarıyla bile vedalaşmamıştı.
Arabasına bindi ve iki elini direksiyona dayayarak mantıklı bir şekilde düşünmeye çalıştı.
Bir süre bu şekilde düşündükten sonra kontağı çevirdi ve arabasını çalıştırdı. Dikiz aynasına baktığı anda büyük bir korkuyla arabayı tekrar durdurdu...
------------------------------------------------------------
Kürşat, evinde oturmuş, televizyonda en sevdiği programlardan birini izliyordu. Farkında olmadan televizyonunun karşısındaki kanepede uyuya kaldı. Uyandığında boş bir arazinin ortasındaki asfalt bir yol üzerinde yatıyordu.
Birkaç dakikalık aydınlıktan sonra hava birden karardı. Olanların gerçek mi, yoksa rüyamı olduğunu anlamaya çalışırken, dehşetle yaşadıklarının gerçek olduğunun farkına vardı.
Etrafta hiçbir ses yoktu ve hava oldukça karanlıktı. Ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Evinde televizyonunun karşısındaydı ve şimdi ise nerede olduğuna dair en ufak bir fikri, saatin kaç olduğuna dair bir bilgisi bile yoktu.
İlerideki zorlukla görülebilen tünelden, büyük bir metal parçasının yere sürtünmesi gibi bir ses duydu. İçindeki korku gitgide artıyordu. Tünelin içinden bir ses daha geldi. “Bana gelmelisin, çıkış yolun burada.”...
---------------------------------------------------------------
Gözleri tekrar aydınlığa kavuştuğunda daha önce hiç görmediği bir yerdeydi. Bitişi veya başlangıcı gözükmeyen yolun kenarındaki bir kayanın üzerinde duruyordu. Etrafına bakıp bir hareket aradı ama göremedi. Olanlar anlamsızdı.
“Nerede olduğunu merak ediyorsun değil mi?” Arkasından gelen sesi duyduktan sonra büyük bir korkuyla irkildi ve kayadan düştü. Kafasını yavaşça kaldırıp karşısında duran adama baktı. Adam tekrar konuşmaya başladı:
- Korkma. Ve diğer dünyada bıraktığın hayatın için endişelenme. O hayatın bir daha olmayacak.
- Ama... Ama nasıl? Nerdeyim ben? Sen kimsin?
- Adım Tuğra. Burası benim dünyam. Sessizliğin ya da huzurun dünyası değil. Burası geleceğin karanlık dünyası Adnan.
- Gerçekten bu açıklamandan çok tatmin oldum! Dostum sen benimle dalga mı geçiyorsun? Hemen bana bu olanların mantıklı bir açıklamasını anlatmanı istiyorum.
- Ben anlatmayacağım. Kendin keşfedeceksin...
---------------------------------------------------------------
Gözlerini zar zor açabildiğinde gördüğü ilk şey, sanki sepya tonuna boyanmış gibi gözüken gökyüzüydü. Zorlanarak ayağa kalktı. Olanları gözünün önünden geçirdi.
Retina taraması, parmak izi gibi işlemlerden geçmeden kimsenin giremeyeceği ofisinde ilkokul arkadaşı Semih`le karşılaşmış, sonrasında omuzunda bir ağrı hissetmiş ve gözleri kararmıştı.
Etrafında bakınıp Semih`i aradı. Semih, az ileride bağdaş kurup oturmuştu ve kendi kendine konuşuyordu. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra Burak`a döndü.
- Merak ediyorsun değil mi? Benden bir şey anlatmamı bekleme. Bu yetkiye sahip değilim.
- Burda neler oluyor? Ne yetkisi? Sen ofisime nasıl girdin?
- Şimdilik hiçbir soruna cevap vermeyeceğim. Zamanla herşeyi kendi kendine anlamaya başlayacaksın.
----------------------------------------------------------------
Neler olduğunu soramadan gözleri kararmıştı Erkan`ın. Şimdi ise uzun bi yolun kenarındaki çalıların üzerinde yatıyordu. İlk anda bir sinir krizi geçirdiği, daha sonra hastaneye kaldırıldığını düşündü ama etrafına bakınca böyle olmadığını bir kez daha anladı.
Yerden kalkmaya çalışırken, arkasından biri iki koltuğunun arkasından tutup kalkmasına yardımcı oldu. Arkasını döndüğünde kel kafalı bir adam gülümseyerek ona bakıyordu. Aklından hızla geçen soruların içinden birini çekip aldı ve adama sordu:
- Neler oluyor?
- Gelecektesin.
- Ne yani, etrafta çalılıklar var, hiçbir bina yok, hiçbir hareket yok ve ben gelecekteyim öyle mi? Benimle dalga geçmeyi bırak ve neler olduğunu anlat lütfen.
- Dalga geçmiyorum, gelecektesin.
- Bunu bana ispatla.
- Bunu sana ispatlayamam. Ama zamanla herşeyin farkına varacaksın.
- Peki. O zaman şöyle sorayım. Neden sadece sen ve ben gelecekteyiz?
- Başkalarının olmadığını nereden biliyorsun?
- Neredeler öyleyse?
- Göreceksin...
-------------------------------------------------------------
Kürşat, tünele doğru yürürken, yolun kenarında birini gördü ve yavaşladı. İçindeki korkuyu yendi ve tekrar hızlanarak gördüğü kişinin yanına doğru yürümeye başladı.
- Hey! Buraya bak. Burası neresi, neler oluyor, lütfen bana yardım et.
- Sanırım benim de senin gibi yardıma ihtiyacım var. Tuğra adında birisi geldi ve bana burası geleceğin karanlık dünyası dedi ve gitti. Adım Adnan.
- Ben de Kürşat. Tünele doğru beraber yürümeliyiz.
- Tamam.
-----------------------------------------------------------------
Burak hiçbir şey anlamamış, aksine kafası daha da karışmış bir şekilde sürekli yürüyordu. Arkasından biri seslendi.
- Beni bekle, lütfen beni bekle.
- Sen de kimsin?
- Merhaba, ben Erkan. Şu an nerde olduğumuz hakkında bir fikrin var mı?
- Hayır, hiçbir fikrim yok. Sanırım ileride bir tünel var, oraya doğru yürüyorum. Birlikte yürümeliyiz. Bu arada adım Burak.
- Peki, hadi gidelim.
-------------------------------------------------------------
Kürşat ve Adnan tünele girdiler ve ikorkuyla ilerlemeye başladılar. Tünelin tam ortasında dört yol ağzı vardı. Ve bu dört yol ağzının tam ortasında ise lağım kapağına benzeyen büyükçe bir kapak duruyordu. Tam bu sırada karşılarında iki karaltı gördüler. Korkuarı daha da artmıştı. Karaltılar yaklaştığında kendileri gibi iki insan olduklarının farkına vardılar ve korkuları biraz hafifledi.
Şimdi bu dört kişi, Kürşat, Adnan, Burak ve Erkan ne yapacakları konusunda fikir üretmeye çalışıyorlardı. Kapağı açma kararı aldılar, açtılar.
Kapağı açtıklarında aşağıda aydınlık bir oda ve bu odaya inen merdivenler gördüler. Önce Adnan indi. Ardından diğerleri.
Odanın duvarlarındaki yazıları okuyunca hepsi olduğu yerde donakalmıştı ve birbirleriyle konuşmuyorlardı. Duvarda şunlar yazıyordu:
“Dünya üzerinde milyonlarca yıl öncekine benzeyen bir patlama oldu. Ve sizler tanrı tarafından seçilmiş kişilersiniz. Dünya üzerindeki tüm canlılar öldü. Şu an bulunduğunuz yer dünyanın patlamadan yüzbin yıl sonraki hali. Yalnız değilsiniz. Dört kişi daha var ve onlar kadın. İnsan ırkının tekrar üremesi sizin elinizde. Onları arayın ve bulun, çünkü şu anda onlar da sizi arıyor.”