GÜLÜMSEYEN GÖZYAŞI
TÜM ÖLÜLERE…
Gündüzleri hep uyuyordun.
Sevgili arkadaşım, geceleri kimse görmez amaçsızlığını,
saçlarının dağınıklığını, pis kokan kilodunu,
böyle biter miydi bi ömür, daha gençsin, kim motive edecek seni, uyan canım, mükemmel bi gün, bak kuşlar, bak özgürlük şarkısı, çiçekler, böcekler, insanları sevmek, bak ay ışığı,
Bak işte çay ve su böreği
Sonra sen bilirsin diyecek. Geber burada, lanet olası piç. Neden sonra dönmesini beklersin, senin yerine sana acısın bütün gece, merhamet etsin, bulaşıkları yıkasın özgürlük türküleri söyleyerek, çay yapsın, sonra yumurta pişirsin, mümkünse ayıp şeyler yapsın.
Ama felsefesiz olmazdı. Ara sıra uğrayanlara bi şeyler anlatmalı. Bu yüzden felsefesini bile bulmuştun. Dünyadaki bütün başarısız insanları temsil ediyordun. Bütün kaybedenleri, işsizleri, zencileri, orospu çocuklarını, çingeneleri bile sen temsil ediyordun.
Mantıksızlık diyordun
Sadece başarılı olanların yaşayacağı bi dünya değil bu
Zengin azınlık, fakir azınlığın binde birine yaşama hakkı tanıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Kesinlikle mümkün değil.
Bu yüzden diyordun.
“Zeki ve başarılı” olduğum halde,
evet aradıkları ben olduğum halde,
beni kullanmalarına izin vermeyeceğim.
Bazen abartırdın. Seni kurtarmaya çalışan aracılara (onlara aracılar diyorduk) bağırırdın, peki onlara (kaybedenlere) ne olacak!. Ne olacak lan onlara!
Aslında yorgun bir asiydin, çok yorgundun, hiç bir şey umurunda değildi, onlar umurunda değildi. Beyninde öldürmek istiyordun kendini.
Yavaş yavaş ölmek gecelerinde.
Ama bunu kimse bilmemeli, senin öldüğünü kimse anlamamalı, kimse iş vermez bir ölüye, kimse sevişmez, aşkım deyip sarmaz, dans etmez, tavla oynamaz, votka içmez…
Bir ölü olarak yeniden doğacaktın sabahlara. Hiçbir şeyden kaygı duymayan bir ölü,
Olabildiğince cesur,
yaşadığın her günü tanrıdan bir hediye kabul edip,
sabahları gözlerini açtığında gülümseyecektin, o zaman kendin olabilirdin, içindeki isyanı, aşkı, nefreti o zaman ifade edebilirdin korkusuzca, uzun ömürlü planlar yapmadan, bencil idealler olmadan, yaşlanma korkusu olmadan yaşayacaktın. İşte gizli felsefen buydu.
Bu yüzden karanlıklara adamıştın kendini.
Mutluluğu bulmak için kanatıyordun güneşin doğuşunu. Hazır olduğun gün, güneşi çağıracaktın.
Ama yaşayanlar anlamasın diye onlar gibi davranacaktın.
Hedefim iyi bir kariyer yapmak, şirketimizin temel politikası
sadece anlamasınlar diye dostum
anlamasınlar diye…
Ama ölmeyi beceremedik beynimizde, yaralayıp beynimizi, çıkmıştık insanların arasına,
ne ölü, ne de diri, arada bi yerlerde tanımlanırdık en fazla
artık yaşayanları anlamayacak kadar ölü
ölüleri anlamayacak kadar da yaşam doluyduk
anlamasınlar diye oynadığımız kişiler olmuştuk. Yıllarca eleştirdiğimiz, analarına küfrettiğimiz kişiler.
Kendimizi kandırmıştık dostum, sadece kendimizi. Biz de girmiştik bu çarkın içine, artık kaçamazdık. Kabullenmekten başka çıkışımız yoktu. Artık kardeşlerimize çok çalışıp başarılı olmalarını söylüyor, Ama çok çalışmalısın, kendini aşmak zorundasın diyorduk her birine.
Zenginlerin şirketlerine girebilmek için çok çalışmalı ve her zaman başarmalısın! diyorduk. İdealler sunuyorduk.
Bakire proje örnekleriyle süslüyorduk cümlelerimizi.
Artık solculuk oynamak bitti
Kendine gel!, yine duyarlı olmaya devam edersin, haksızlıklara paranla karşı çıkarsın diye kandırıyorduk.
Lüks arabalar, güzel evler ve okşanmamış bacaklar sunuyorduk
Düzene ayak uydurabilenler ve yok olanlar, tek felsefesi budur diyorduk, “kabul etseniz de, etmeseniz de” diyorduk,
Onlar gibi sırıtarak
Ne çok konuşuyorduk dostum.
Ne çok konuşturuluyordu oynayan bedenlerimiz.
Ne çok ölüyorduk iş toplantılarında.
Artık ne ölüydük, ne de diri, en fazla ortalarda bir yerlerde tanımlanırdık.
Ayrıntıları içimize atmıştık,
Pas geçmiştik minik bir kız çocuğunun ağlayışını
Kırışık suratlı bir babanın çaresizliğini
Belki de pes etmiştik bencil odalarımızda
“Kimseden kabul görmeyen bir gözyaşıyla” gülümsüyorduk.
Hiçbir yere ait değildik artık, yabancı bir gezegende dolaşan hayaletler gibiydik, sadece sarhoşken küfredebiliyorduk, caddelerine işiyorduk dünyalıların, sonra güneşi çağırıyorduk.
Rötuşlu bir fotoğraf karesinde,
Gülümsüyorduk hayata…
a.y.
YORUMLAR
Ne çok konuşuyorduk dostum.
Ne çok konuşturuluyordu oynayan bedenlerimiz.
Ne çok ölüyorduk iş toplantılarında.
Artık ne ölüydük, ne de diri, en fazla ortalarda bir yerlerde tanımlanırdık.
Ayrıntıları içimize atmıştık,
Pas geçmiştik minik bir kız çocuğunun ağlayışını
Kırışık suratlı bir babanın çaresizliğini
Belki de pes etmiştik bencil odalarımızda
“Kimseden kabul görmeyen bir gözyaşıyla” gülümsüyorduk.
Hiçbir yere ait değildik artık, yabancı bir gezegende dolaşan hayaletler gibiydik, sadece sarhoşken küfredebiliyorduk, caddelerine işiyorduk dünyalıların, sonra güneşi çağırıyorduk.
Rötuşlu bir fotoğraf karesinde,
Gülümsüyorduk hayata…
INANILMAZ GÜZEL BİR YAZIYDI KENDINI BULMAK BUYSA BULMUŞ GÜZEL KALEM İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ HANI NEYSE O
YARGILAMIŞ, SORGULAMIŞ HİSSETTİRMİŞ,
YASEMIN DERKİ:
İnanıyorsan savunduklarına, arkasında duracaksın..gerek yok cellada cıkarıldığında darağacına, tabureye sen vuracaksın
_______ yine çok güzeldi sonsuza kadar hep yaz emi______
sevgiler................................................................
Hiçbir yere ait değildik artık, yabancı bir gezegende dolaşan hayaletler gibiydik, sadece sarhoşken küfredebiliyorduk, caddelerine işiyorduk dünyalıların, sonra güneşi çağırıyorduk.
Rötuşlu bir fotoğraf karesinde,
Gülümsüyorduk hayata…
..........................................................................
Öğütülüyoruz;
içindeyiz hepimiz bir büyük değirmenin.
Gemi batarsa hepimiz birden batacağımızı da hiç düşünmemiştik batmadan önce.
Saygıyla güzel bir yazı, sorgulamalar
akıllıca yaklaşım realist idi.Kutlarım.
Şaban Aktaş tarafından 12/17/2008 1:28:12 PM zamanında düzenlenmiştir.