- 725 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
özledim...
özledim...
Susun, susun az dinleyin!
Çiçekçiler, Tunusbağı, Salacak… Doğancılar, Toptaşı, Üsküdarrr! Üsküdar bir iki, Üsküdar, Üsküdar…
Duydum, üstü dar! Susmayın, susturun şu değnekçileri nam-ı diğer dolmuş çığırtkanlarını, ben bir yere gitmiyorum… Peki, o zaman giden kim?
Geldi mi, gelir mi, gelirde beni bulur mu acep derken geldi bozacı yıllarımın şıradan şahidi… Takmadıklarımı takmış takıştırmış da gelmiş. İz sürmüş, az sormuş, çok bildiğim ellerde sürtmüş, üstelik olura olmaza göz süzmüş de gelmiş. İki dirhem bir çekirdeğim, bitmeyen çilem, avara kasnak dönen avareliğim…
Aslında pek de uzağımda değilmiş; hemen şuracığımdaymış, bekler dururmuş. Bir yaprağın ucuna takılıp, beni de göresi gelince, kalkıp, yoluma çıkası gelmiş…
Düşündüm de: yaz’ın en bitik zamanında, serden bitme yer cücelerinin inindeydim, ki hanidir oyalandığım yer… Ninnilerle masallarla uyutsunlar diye inmiştim dar bir vaktimde, uykuya varacaktım, çeyizim yatak döşek… Her hâlimi götürmüştüm, sandık sepet, ne çıkarsa bahtıma!
Üsküdar elim kadar…
Bir bakımlık Boğaz, bağırmayın! Uzaklarımdan geçiyor vapur, duyamıyorum!
Bağırın ve kaptana: “yıldızlar soluyor, galiba sabah olacak!” deyin, hangi kaptan mı, o rotasını şaşırana; Kadıköy zannedip, Haydarpaşa’ya yanaşana… Değin ki, sendelesin ve demir almasın bundan böyle. Çiçeklerini sulasın, tenekelerdeki, köşkünün sağına soluna ektiklerini… Kırmızı, sarı, mor ve hepsi katmerli yıldızçiçeklerini; çünkü yıldızlar soluyor ve iskele uzun…
Parmak ucunda yaşayınca soluk kesiliyor…
‘Nefes alamaz olmuş oralarda’ deyin. ‘Zincirleri boşalmış, palamarı kopardı, koparacakmış’ deyin; çünkü vakit dar ve Üsküdar!
Kanlıca’yı duman mı almış, yalan!
Bebek gözümden yıllar öncesinden düşmüş; bağışlamak benim işim değil de, ah be Aşiyan!
Karşıma geçip: ‘Fıstıkağacı ne yana düşer? ’ gibisine sorularınızı susturun ve hatta içinizden İstanbul’la ilgili hiçbir şey geçmesin, bekletin!..
Bekleyin, hele vapur bir geçsin kendinden…
Elbet doğrulurum, günebakan’larım açsın diye bekliyorum hanidir. Çiçeği sarıya, göbeği çekirdeğe bir doysun; serden bitme yer cücelerinin ininde ilelebet kalacak değilim; ama ya efkârım!..
İzimden ayrı indiğim gün gideceğim bu ellerden diyorum, gidenlerin peşinden giderim diyorum, hem de aklıma sormadan.Aklımın da ayarı kalmadı gibi, belki de hiç yoktu!
Bir silkelenmeme bakar, bulurum eksik çivilerimi, bir bir çakarım yerine diyorum; gülüyorlar!
Sulara sellere kapılsam, ayaklansam, yalancıktan saklanıp, gerçeği tek elimle haklasam… Doğal Ayaklanma sayılır, ayıklanırsın diyorlar!
Elime ayağıma tezce davransam, devranı yaksam… Akşam akşam yığınlarca cümle, cümlesinden kaçsam! Bu saatten sonrası korkutuyor…
Bekliyorum, hele vapur bir geçsin kendinden…
Kendimden, kendiliğimden kaçtım; inanmazsan kıyılarına köşelerine sor. Bir değil onlarca defa üstelik ve beceremedim, cumartesi kibarı gibi süslenen ben, aklımca; tekmili mekan edinen ben, süklüm püklüm, saç baş dağınık ve binbir hasretle, içindeydim; ama sen! Göçerlerin kanat sesine, yaprak uçuranların dibine, ille de umutlarımın serinliğine düşünce ve düşününce yine bana kalmadın İstanbul!
MüzeyyenkızılyaR
23.09.008
Avara kasnak dönmek: hiçbir işe yaramadan, boşuna.
Cumartesi kibarı gibi süslenmek: özentili ve zevksiz süslenmek.
Tekmil: Tamamlama, bitirme. Bütün, tüm. Eksiksiz.
YORUMLAR
çok güzel emek vermişsiniz,çok
okumamak olmazdı,
evet İstanbul aşıklar kenti İstanbul,uğruna binlerce şiir kitaplar yazılmış,
Bir gün seni bırakırım ya
Tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu
Evet,gün geliyor bıkıyorum senden
Ama İstanbul dan bıkmak gibi bir şey bu
C.SÜREYYA
sevgi,saygı ve hürmetler..