Şehide veda
Sizlerle burada olma sebebimi paylaşacağım. Şehit Piyade Astsubay Çavuş Cafer Ömer ÇETİNEL ’in hikayesini sizlerle paylaşacağım.
Ömer.....
Henüz 19’unda hayatının baharında, yaşama sevgisi dolu sırtında yüklü sorumluluklarına inat direnircesine dimdik bir abide gibi duran devrem dostum arkadaşım.
1995 yılında beraber mezun olmuştuk. İkimizde 53 devremiz gibi gençliğin verdiği ateş, içimizi yırtarcasına dolduran vatan sevgisi ve "bir şeyler yapabilme" isteğiyle her gün şehit haberlerinin geldiği yere güneydoğuya komando olarak gitmeye gönüllü olmuştuk. Ve istediğimiz oldu. Kura çekimi bizi birbirimize daha yakınlaştıracak (ve ayıracak) tı. Çünkü ikimizde aynı bölüğe çekmiştik kuralarımızı.
Birliğimiz 1nci komando tugayı idi ve gezici bir birlikti. Biz birliğe Şırnak ta katıldık. 1995 yılında Şırnak ta olmak Şırnak’a gidecek olmak bizi ürkütmekten çok heyecanlandırıyordu.Gidip bir şeyler yapabilmek istiyorduk , yaşıtlarımız üniversite ye hazırlanıyor ve pembe hayaller kuruyorken biz ölmeye öldürmeye gidiyorduk. Çünkü ailemizden aldığımız sorumluluk duygusu, gördüğümüz eğitim ve içimizdeki vatan sevgisi bunu gerektiriyordu.
O dönemde operasyonlar pek kısa sürmüyordu. En kısa sı 7 gün ve genellikle daha uzun kalıyorduk. Sarp arazi de gecelerce yürüyor, bazen çatışmaya giriyor kimi zaman ise mayın denen kalleşle tanışıyorduk. Aç, susuz kaldığımız günler, yağmurda ıslanmamız hiçbir şey arkamızdaki 20 askerin sorumluluğu ile yıldıramıyordu bizi. Ne kadar yorulsak da ne kadar bitsek de güçlü olmak zorundaydık.Her ne kadar yaşımız 18-19 olsa da arkamızdaki 20 yaşındaki 20 asker bizi izliyordu. Bizim güçlü olduğumuz kadar güçlü bizim cesur olduğumuz kadar cesurdular. Türk askeri komutanı cesursa daha cesurdur.
Her operasyondan sonra gelir yıkanır dinlenir, görevli olmadığımız akşamlarda 3 devre;Ömer , ben ve Gökhan oturur sıcak yoğurt, 3-5 erik , sıcak su ve sıcak rakı ile Yavuz Bingöl ün türkülerini meze yaparak içerdik. Hayallerimizi anlatırdık. Nasıl hayalimiz olmasın ki yaşımız 18- 19’du daha. Mican sen öleceksin kabir’e gireceksin diyordu Yavuz Bingöl nerden bilebilirdik bir gün Ömer’imizin öleceğini, kabir e gireceğini .....
Operasyonlarda yaşadıklarımızı daha detaylı anlatacağım bundan sonraki bloglarımda , bu bloğumda Ömer devrem’ in şehit olduğu günü paylaşmak istiyorum. Çünkü bugün o gün ... Ömer’imin şehit oluşunun tam 12’nci yılı doldu.
Tam o gün 26 kasım 1996.
Birliğimiz o dönem Tunceli deydi.
25 kasım 1996 günü operasyona çıktık. Araçlarla karakola giderken Ömer’le aynı araçtaydık; her zamankinden farklı olarak durgundu, çok durgundu hiç konuşmuyordu sorularımı konuşmalarımı kısa cevaplarla geçiştiriyordu. Kırılmıştım biraz halbuki şimdi anlıyorum ki ölüm içine doğmuş meğerse devremin. Karakolda hareket saatini bekliyorken yine her zamanki gibi devrem Ömer ve ben beraberdik ateş basında.Hava kararınca intikale başladık. sabaha kadar tepelerce yürüyüp ilk hedefimize vardık. Artık bizim bölük öne geçecekti plan gereği. Ömer devrem in timi ilk tepeciğe çıkacak, sonra ben öne geçip asıl bölüğümüzün hedefine çıkacaktım.
O sırada telsiz dinlemesi alındığı bildirildi. Teröristler "geldiler düzen aldık bekliyoruz" demişti. O esnada operasyondaki tek birlik biz değildik tabii ki. Bu dinleme herhangi birisi için olabilirdi. Ama eğer bizim bölgemizse tek ihtimal vardı benim çıkacağım asıl hedef olan tepe. Tunceli arazisi çok ağaçlık bir arazi ve mevzii almak için gerekli kayalık vs. pek yoktur. Teröristler o bölgede çukur kazıp içine giriyor, biz ise üstlerine giderken açıkta kalıyorduk .Buna bir de ağaçlıktan dolayı biz onları görmeden onların bizi gördüğünü ekleyince bu kestirme beni çok ürkütmüştü. Muhtemelen gideceğim tepe de teröristler mevzii almış beni bekliyor olacaklardı. Ve en çok korktuğum şeyin başıma gelmesinden korkuyordum. Teröristlerin ilk ateşinde vurulup, mermi sıkamadan şehit olmak.
Ömer durgunluğumu farketti. O ilk tepeciğe çıkacaktı onun çıkacağı tepecikte olmaları arazi açısından pek mümkün değildi ! Yanıma geldi sırtımı sıvazlayarak "devrem hiç korkma, mg-3 ün başına ben geçeceğim eğer oradalar sa oraya mermi yağdıracağım " dedi. (mg-3 timimizdeki en önemli silah makineli tüfektir) içim rahatlamıştı. Arkamda devrem olacaktı . Çatışma çıktığı an Ömer arkadan beni destekleyecek ve ben onun desteğiyle teröristleri ele geçirecektim.
Ve o an geldi.10:00 civarında Ömer timiyle ilerlemeye başladı.Hemen arkasında da ben timimle ilerliyordum. 10:30 civarında Ömer hedefine çıkmak üzereydi ki çatışma başladı. Yanılmıştık teröristler benim değil Ömer in çıkacağı tepedeydi. Çok yoğun ateş altındaydık yanımdaki asker in önüne mermi çarptığını gördüm ki oda görüp bana baktı. Çok kısa bir süre göz göze geldik. Gözlerinden korkusu okunuyordu.Ona bakıp komando diye bağırarak ileri sıçradım o esnada o korkan asker arkamdan çıkıp beni yakalamış hatta geçmişti. 6 yıl güneydoğuda kaldım eğer komutanı yürekliyse, Türk askeri daha yüreklidir , eğer komutanı 1 adım giderse düşman üstüne Türk askeri 5 adım gider. Bu milletimizin kanında var.
İlk temas başladığında kendimi yere atarken telsizim yerdeki taşa çarptı. Telsizden Ömer e çağrı yapmaya başladım fakat cevap alamıyordum. Telsizimin taşa çarptığı esnada bozulduğunu düşündüm! (başka timlerin çağrısını duyuyor olmama rağmen telsizimin bozuk olduğuna inanmak istiyordum.) Ömer den çağrı almadıkça daha hızlanmaya başladım. Hızla öne gitmeye başladım bir yandan çatışma sürüyor her tarafımıza mermiler geliyor ama biz mahkumda olduğumuz , arazi çok ağaçlık olduğu ve teröristler çukur kazdıklarından hiç bir şey görmüyorduk, sadece yanımıza düşen mermiler den korunmaya çalışarak ileri gittim. Az sonra Ömer’in timinden bir askeri gördüm adını hala hatırlıyorum. Cumali idi.Cumali "Ömer Astsb. Nerde" dedim. Eliyle yukarıya işaret etti. "Bana seslensin, baksın dedim." Yine yüzünde garip bir ifadeyle yukarıyı işaret etti. Cumali nin yüzündeki ifade ve Ömer in telsizinin susması her şeyi anlatıyordu. Her şey açıktı, ama görmek isteyene.
Bağırmaya başladım Ömer Astsb. Bana baksın, seslensin diyerek ilerlemeye devam ettim.Ta ki o ana kadar.
Az ilerleyince yerde yatan bir beden gördüm. Kafası ağacın arkasındaydı göremiyordum. Ama rütbelerini görmüştüm. Astsb.çvş. Benden önde tek Astsb.çvş. Ömer di. O an dizlerimin üstüne çöktüm kaldım.Az sonra göreceğim manzaraya kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Ama ilk defa kendimi tutamıyordum ve askerin önünde ağlıyordum, tutamıyordum kendimi. Mermi sesleri ni duymuyordum artık belki de umursamıyordum.Kalktım ve yaklaştım yaklaştıkça Ömer in yüzünü görmeye başladım. Bakışlarında ki ifadeyi değiştirememişti vücuduna isabet eden 4 kalleş kaleş mermisi. Cansız bir beden de cansız bir yüz de bu ulu ifade olabilir miydi ?
Önümde yatan cansız bedenini görmeme rağmen inanmıyordum , inanamıyordum devrem in şehit olduğuna. Az sonra tepeye çıkacaktık o çantasından ketçapı ben mayonezi çıkartıp ekmeğimize sürüp yemek yiyecektik daha.O esnada izinde ne yapacağımızı konuşacak en son izinde olduğu gibi buluşacaktık izinde de.Ama ordaydı önümdeydi cansız önümde uzanıyordu.Gözyaşlarımı tutamıyordum artık devreme sarılıyor , ağlıyor kalk devrem diyordum.Kalk, ka, l kalk.
Kalkmadı. O esnada sesleri duymadığım mermileri duymaya başladım. Çatışma sürüyordu, teröristler 5 metreden devrem i şehit etmiş ve ağaçlıktan istifade ederek kaçmaya başlamış arada arkaya dönerek ateş ediyorlardı. Mehmet Astsubayımız da geldi o esnada yanıma , o bir mg-3 ün basına geçti ben başka bir mg-3 ün. Arkalarından mermi yağdırıyorduk. Mermilerle beraber kinimi öfkemi de kusuyordum teröristlere. O mermiler boşa gitmemişti. Arkalarından gittiğimizde kan izlerini bulduk, vurulmuşlardı. Ama belki yaralı olarak kaçmışlar, belki de ölmüş ama ölülerini diğer teröristler çekmişlerdi.
O esnada helikopterin geldiğini gördüm. Helikopter devrem için gelmişti. Devremin cansız bedenini, naaş’ını götürmek için, bir daha asla göremeyeceğim devremi götürmek için.
Operasyonun sonraki günler nasıl geçti hatırlamıyorum. Hep Ömer aklımdaydı sanki tüm olanlar kötü bir kabustu, Ömer izinde ve geri gelecek gibiydi.Fakat gerçekler tokat gibi suratımda patladı çok geçmeden. O sene kış için Kayseri ye döndüğümüzde tüm bölük personeli bir minübüse binip afyon’a Ömer in ailesini ziyarete gittik.Ömer’n silahını babasına verme görevi en yakın arkadaşı olarak bana düşmüştü. 1 sene önce Ömer imin kuzey ırak ta taştan yapılma barakasının üstüne kampet demirlerini birleştirerek, meydan okurcasına diktiği Türk bayrağına sardım silahını. Bayrağına sarılı silahını babasına verecek ve onlara Ömer i anlatacaktım. Neler neler söyleyecektim hepsini aklımda planlamıştım. Ama beklediğim gibi olmadı hiç bir şey. Ömer’imin annesi yanına gittiğimizde "izinde buluştuğu arkadaşı kimdi ? " dedi. "Benim teyze dedim. "Seni çok sever, sana çok güvenirdi "dedi ve sustu teyze. Öyle bakıyordu ki , sanki bana gözleri o sana güveniyordu , neden onu koruyamadın ? diyordu. Oğluma neden sahip çıkmadınız ?diyordu ve tokat gibi patlıyordu bakışları yüzümde. Söylemeyi düşündüğüm her kelime boğazımda takıldı kaldı. Bayrağa sarılı silahını babasına teslim ettim ve öylece kalakaldım annesinin , babasının bakışları beni eziyor , Ömer’in resminin olduğu duvarlar üstüme, üstüme geliyordu.
Daha 19 yaşındaydı , hayatının baharındaydı bir sevgilisi bile olmamıştı hayatında. Çocuk sayılacak yaşta 20 yaşında 20 askerin sorumluluğunu almış, dimdik onuruyla gururuyla yürüyordu. Bu haksızlık değildi de neydi? Kalleş kaleş mermileri onu pusuda yakalamıştı, çukurda bir teröristin Ömer görmeden daha attığı mermiler o dev gibi bedenini yıkmıştı. Halbuki ne çatışmalar görmüş, ne tepeler delip geçmişti. Bir fırsatı olsa o tepeyi de yıkacaktı. Ama ilk kurşunlar bulmuştu onu.
Bugün 27 kasım 2008, tam 12 sene oldu . Unutmadım devrem ne seni, ne yaşadıklarımızı , ne hayallerimizi. Rahat uyu senden sonra intikamını aldım, kanını yerde bırakmadım.Ne ben ne devrelerimiz ihanet etmedik davana, davamıza savaşımıza.
Bugün yaşıyorsak bu ülkede huzur içinde biliyorum ki senin kanın sayesinde. Rahat uyu devrem. Sağol, varol elbet bir gün buluşacağız bekle beni.