- 2573 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
ISSIZ ADAM İÇİN DUA!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“ISSIZ ADAM” İÇİN DUA!
Anladım, bugün yaşanılan duyguların adı; hazıra konmakmış! Bir filmden birkaç kare, bir şiirden bir satır çalmak, bir şarkıdan alınan bir söz… O kadar güzel anlatılıyor ki bazen duygular insanın insan olduğunu hatırladığı anlar yaşatılıyor. Belki de her şeyin zamansızlığından dert yanarken bir an olsun izlediğimiz bir filmde, dinlediğimiz bir şarkıda ya da okuduğumuz bir şiirde içimizde hızlanan şeye gem vuramıyoruz.
Kendi tarafımızda o kadar güçlüyüz ki… Mesela ben; hayatı parmağımın ucunda döndürebilirim sanırdım. Etrafında dönen olmayı hesaba katmamıştım. Hangisi güzel derseniz; etrafında dönmeyi seviyorum sanırım, durdurmuyorum kendimi. Hep hesaplı kurduğum cümleler, hep planlayarak attığım bakışlar, hep bir şeyleri isterken istememek için zorlamak irademi… Kendimle boğuşmak; sırf anlamasınlar diye duygularımı. Sırf kendi ellerimle yaptığım bir zırhın içine kendimi sokmak için! Ne ki derdim…
Malum hepimiz aşığız! Aşıktık ya da… Sırf yalnızlığa alıştığımız için “yalnızız”! Onu sevdiğimiz için değil! İçimizdeki doyumsuz bir şeytan sanki… Kolay geliyor “yek” yaşamak! Sorumluluk almadan, güven vermeden, istediğimiz gibi yaşamak, çok da kolaydır aslında. Şekerci dükkânları kadar caziptir. İki kişinin hesabını ödemektense yalnız kendimizinkini ödemek, iki kişilik yatakta tek başına uyumak, bir televizyon ekranını sadece iki gözle bakmak, banyoda duran tek bir diş fırçası, çamaşır sepetinde sadece kendi “kirlenmiş çamaşırlarımızın” olması, her şeyi tek paydada yaşamak, çok kolaydır! Birileri hayatımıza girer bazen, değişir her şey. Hep olduğumuz adam ya da hep olduğumuz kadın değilizdir. Kendimizi kendimiz değiştiririz. Sorumluluklar başlar ki bundandır; altında kalacak kadar eziğiz! Birden fazla beden değil, tek bir bedenle yetinmeyi öğrenmemiz gerekir ki bundandır; kendimize hükmümüz geçmeyecek kadar zayıf ve iradesiziz!
Zamanın üstüne atmak kalır bize başaramadığımız her şeyi. Zaman yok deriz, güvenmek istemeyiz, sorumluluk alamayız, sevemeyiz, özleyemeyiz, sevişemeyiz ki bundandır; ruhumuza bile benciliz! Neyin derdindeysek halledemeden, temizlenemeden, kırıp döktüklerimizle, bozup yeniden kuramadıklarımızla, acizliğimizle ölür gideriz. Devrimiz temiz olmaz, bir sonrakiler kirlenmiş doğarlar içimizden ki bundandır; gitgide 45’liklerdeki hiç oynanmamış seslerin anlattığı o çok eski aşkları, özlemleri, isyanları bile özlememiz!
Filme gitmeden önce…
- Sana benziyor kız!
- Nesi benziyor ki, izlemedim ben daha filmi!
- Ne bileyim benziyor işte… Bakışları, sesi, konuşması, ürkekliği…
- Ürkek miyim ben?
- Biraz… Sana yaklaştığımda da beni çok itmiştin. Kendini çekiyorsun ya hemen ondan bahsediyorum. Daha fazla anlatmak istemiyorum filmi izle…
- Sen adama benziyor musun peki?
- Hayır hayır hiç!
- Aslında buna ben karar vermeliyim. İzledikten sonra.
- Yok sen tam anlamıyla ona benziyorsun. İzlerken seni izliyorum gibi hissettim.
- Allah Allah, merak ettim iyice.
Filmi izledikten sonra…
- Filmi izledim. Benim cümlelerim gibiler…
- Söylemiştim.
- Adama benziyorsun!
- Nasıl yani. Ne alakası var!
- Her sahnede değil, hayatın da değil elbette. Sadece sen de bana öyle inatla gelmiştin. Kız ne yaptıysa aynısını yaptım evet, ben onun gibiydim.
- Ben?
- Senin üstüne kahve dökmedim ama sana vurduğum doğru.
- O kız kadar haklıydın!
- Haklıydım. Güzel filmdi.
- Ben seni izledim.
- Herkes kendini izlemiştir eminim. Bir şeyler bulmuştur.
- Ağladın mı?
- Hayır. Böyle bir hikâyenin benzerinin öncesinde yeterince ağlamıştım zaten.
- EVET, SANIRIM ADAMA BENZİYORUM!
- Boş ver, o zamanlar bunu “anlamazdın anlamazdın, kadere de inanmazdın!”
“Ben aşka ait değilim, aşk zordur, sorumluluk ister, güvenmek ister, emek ister, benim için zor!” Daha ağır sözler gerek! Herkesin söylediğinin, herkesin korktuğunun, herkesin inanmadığının daha da ağırı! Aşkın yaşanabilirliğini kanıtlayabilecek bir gerçek hikâye! Cesaret! Emekle yaşanan anılar! Gerekirse bitsin! Bitmesi gerekiyorsa bitsin ama ağır bir aşk olmalı, ağır bir yük lazım! İçimi parçalayacak bir bakış! Gitme diyebilen, gurursuz bir adam! Sen yetersin aslında ama bana verebileceğin acının en iyisi bu değil daha!
En son Babam ve Oğlum filminde ailemin başımın üstündeki yerinin altını çizmiştim. Kalın bir hasretle ve uzun süre dinmeyen bir ağlayışla! Issız Adam’da da gitmenin tam vakti olduğunun altını çiziyorum. Kalın bir anı defteriyle ve uzun süre dinmeyecek bir ağlayışla… Acı bu, çekilecek. Zaten çekildi defalarca! Elbet bir gün hayatımdan o çekilecek!
Seviştiğimiz kadar sevemediğimiz için üremiyor aşk! Bu gürültünün içinde güzel geliyor eski plaklardaki temiz seslerin anlattığı aşklar! Ailelerimizi bu filmler sonrasında daha çok seviyoruz. Düşlere ihtiyacımız var! Hiçbirimiz bir romana, bir filme, bir şarkıya konu olacak kadar yaşamıyoruz çünkü!
Çağan Irmak daha çok film yapsın, biz gidip izleyelim, mendillerimizi hazırlayalım ve arayıp da bulamadığımız ruhumuzu hep o beyaz perdede bulalım diye dua edelim! En azından o acı çeksin bizim yerimize, o aşık olsun, o tokat yesin, o terk edilsin, o özlesin ailesini, o sevişsin, o korksun, o bozsun kocaman bir aşkı ki biz yaşamaktan korktuğumuz her şeyi 2 saatlik bir filmde izleyelim ve bitsin, yalnızlığımıza, ölü toprağımıza geri dönelim! Benim hala yaşamak için bir sebebim var! En azından Çağan Irmak anlattığı sürece ben “o kıza benzemeye” de, “o adama benzeyen” biriyle sevişmeye de ayrılmaya da hazırım! Yeter ki “gerçek” olsun! Ben “karda donmak” istemiyorum ama siz;
Madem yalnızlığı seviyorsunuz, buyurun toprağınız bol olsun!
Çisel ONAT®
YORUMLAR
Filmi ben de gösteriminden uzun süre sonra izledim. Ancak için için hissettiğim, kendimi bulduğum bir film olmadı nedense... Belki de senin bahsettiğin gibi filmlerdeki gibi yaşayamayışımızdan yahut benim de her yiğidin yoğurt yiyişinin farklı olduğu gibi filme bakış açımın farkından...
Gerçekten harika bir deneme olmuş. Ana tema çerçevesinde okura hem kendini anlatmıssın hem de okurlara kendilerini bulabilecekleri imkanlar tanımışsın.
Lütfen ne olursa olsun böyle özgürce, tüm hissettiklerini kelimelere dök. Okumak büyük keyif.
her aşk kendi yalnızlığını yaratır...
ayrı ayrı ortak bir duygu yaşarsın...
seversin ama kaçarsın.imkansızlaştırırsın kimi zaman...oysa vakit varken söylenmeli tümceler...gözler gözlere sarılmalı..
yoksa söylediğiniz gibi...
"Madem yalnızlığı seviyorsunuz, buyurun toprağınız bol olsun!"
sağlıcakla kalınız...
''Çağan Irmak daha çok film yapsın, biz gidip izleyelim, mendillerimizi hazırlayalım ve arayıp da bulamadığımız ruhumuzu hep o beyaz perdede bulalım diye dua edelim! En azından o acı çeksin bizim yerimize, o aşık olsun, o tokat yesin, o terk edilsin, o özlesin ailesini, o sevişsin, o korksun, o bozsun kocaman bir aşkı ki biz yaşamaktan korktuğumuz her şeyi 2 saatlik bir filmde izleyelim ve bitsin, yalnızlığımıza, ölü toprağımıza geri dönelim! Benim hala yaşamak için bir sebebim var! En azından Çağan Irmak anlattığı sürece ben “o kıza benzemeye” de, “o adama benzeyen” biriyle sevişmeye de ayrılmaya da hazırım! Yeter ki “gerçek” olsun! Ben “karda donmak” istemiyorum ama siz; ''
Çok güzel bir anlatım,samiimi duyguların paylaşımı...ve hak edene ,hak ettiği şekilde övgüler.
Günün yazısını ve değerli yazarını ben de kutlamak istiyorum. Çağan Irmak'ı ise benzer duygularla ben de kutlamıştım.
"Düşlere ihtiyacımız var! Hiçbirimiz bir romana, bir filme, bir şarkıya konu olacak kadar yaşamıyoruz çünkü! "
düş gibi...
yazılara, yazılanlara ve kalemlere ihtiyacımız var; çünkü hatırlatmalı herbirimize unuttuğumuz değerleri ve yaşamın nefes almaktan öte olduğunu...
uzun zamandır bu kadar keyif alarak ve her satırında sorgulayarak ve satır aralarında duraksayarak bir yazı okumamıştım. teşekkür ederim...
Eleştirisi bir yana, filmden esinlenerek mükemmel bir anlatımla yapılan kişisel sosyo psikolojik analize ve kendilğinden oluşan yoruma hayran kaldım; günün yazısı kendimce... Yazarın amacı filmi övmek ya da kötülemek değil, bir filmin yorumlanması da amaçlanmamış; kurulan bağ harika.
Yalnızlığın yalancı cazibesine kapılanlar için yerinde bir anımsatma. Yalnızlıktan kurtulup, kanıksama sonrası birliktelikten de çabuk bıkan maymun iştahlılara iyi söz.
Yazıyla bağlantısı olmamamasına rağmen madem konu açıldı, şunları da söyleyiverelim.
Filmdeki erkek yani Alper'in sağlıklı hiç bir aşkı olmamış, sadece afedersiniz fahişelerden cinsellik satın alıyor, filmden çok kolay anlaşıldığına göre çoklu kadın ve erkeklerle toplu cinsellik fantezilerden kaçınmıyor, kadınların elleri bağlanıyor, ve işte daha bilinen aykırı sapkınlıklar. Normal bir erkeğin ve kadının midesini bulandırıcak şeyler. Bu tür sapkınlıkların bulunduğu erkeklerin arasından filmde anlatılan erkek tiplemesinin artı yönleri belki de milyarda bir bulunur, ancak Çağan Irmak'ın fllmsel yaldızlamaları, ayrıntılı gözlemler duygusal kaygısızlıkla köreltildiğinde her iki tipleme de sevimli kılınmaktadır.
Babam ve Oğlum filminde tutarlı ve harika tiplemeler yaratan Çağan Irmak Issız Adam filminde kanımca yeterince kafa yormadan odaklanan cazip "anlamazsın"lıklara yyüzeysel dalmışlar ancak seyirciye fazlasıyla yetiyor.Erkeğe kondurulan artı yönler eksi yönlerle çakışmıyor, fahişe düşkünü ıssızlıkla taçlandırılmış adam çizilen Ada karakteri tarafından kesinlikle benimsenmeyeceğinın yüksek olasığılı gözardı ediliyor. Dolayısıyla çabuk kanan, sevgiye susamış saf bir kadın çıkıyor ortaya. Hatta ilk görüşmede ilk yalnız kalmalarında cinselliği yaşamaları, erkeğin dayanamayak o asil görünen bayanın giysisiz halinde çirkin bir yüz ifadesiyle, üst giysininin düğmelerini zarif olmayan bir şehvetle kopararak, zamansız nihayete ermesi hoş değildi, sanıyorum pek çok bayanın iğreneceği bir sonuçtu. Bir kadın, gündüzleri çalışma arkadaşlarına hoş davranışları ve eski plaklardan ibaret verilen karizmayla, yalnızca bir kez görüşelim isteğiyle ortaya çıkıp programlanmış olmasa da bu denli kolay birinci plana düşen sevişme patlamasıyla yatağa mı girer? Ardır elbette böyle kolay kadınlar.
Üstelik anlaılan öyle eksi yönleri olan erkekte öyle artı yönlerin gelişmesi bir hayli zordur. Oluşturulan kişiliklerde bir eğretilik vardı. Bilmeden iyi bir kadının kalitesini düşüren bir film, kendisini kısa sürede hastalık bahanesiyle terkeden adamın ardından sevgi duyan kadın, kendisiyle birlikteyken fahişe arayışında olan adamı anlamayan kadın basitleştirilendir. Anlayabilmesi zordur da diyelim. Cinsellikler sonrası pat diye ayrılmak isteyen sürüyle erkek dolu bu toplum. İlk yalnız kalmada sevgi yeşermeye başlasa bile hemen seksi düşünen adamı kaç kadın evet der. Denilecek ki hayranlık duyulası bir sevgi oluşutu, oluştu görünüyor ama basamakları hızlandırılmış aymazlıklarla sonuca gidiyordu. Gitmek üzereyken gerip dönüp her şeye evet diyen kadın, tuhaf değil ama geri dönmeye değer erkek, kadının ruhsal zarafetiyle iyice bağdaşıyor muydu? Madem kanındaki virüsten ötürü ölümçül bir hastalıktan kadını terketti de son karşılaşmalarında erkek daha niye hayattaydı, izleyeciye bırakılan, ağlamaya endekslenen sahneler sonrası mı ölümü düşünülmüştü,hala yaşıyordu. Ve kadın hala sevgi duyuyordu, bu çok tutarsız görünüyordu..
Çağan Irmak daha asil bir erkek tipi yaratmalıydı bu filmde.
(Filmdeki aktör biraz da fazla pozör duruşluydu ama başarılıydı)
Aşık olmayı da, sevişmeyi de terkedilmeyi de bu kadar kolay evet diyen kadın tipinden uzak durmalıydı. Sevgi biraz daha anlamlı işlenmeliydi. Fakat film yine de güzeldi.
Neyse lafı fazla uzattık, yazarın amacı film eleştirisi değil demiştik. Filmin ana temasının iyimser yönlerinden öyle güzel bir yazı yazmışlar.
Keyifle okudum
Soylu bayanların yalnızlıktan kurtardıkları soylu erkekler olsun dileyelim. Seçkin sevgilerin kapsamında her tür sevgi davranışı caizdir. Kadınlarımız pis şehvetlerden arınmış sevgi dolu erkekleri ayıklayabilecek yetiye sahiplerdir diyelim.
RamazanTopoğlu tarafından 12/16/2008 12:44:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
filmi arkadaş grubumla izledim bende...çıktıktan sonra bi arkadaşım...kadın bi şekilde hayatını kuruyor olan adama oluyor dedi...doğru aslında...ve biz sahiden duygularımızı korkarak yaşayan bi milletiz..ama kendimi ayrı tutuyorum bundan...hani türk filmi gibi diye bi söyleyiş vardır...öyle yaşadım hep aşklarımı...sevmeninde izdırabında dibine vurdum...çoğu zaman geride kalan olan oldum...ve en sonunda; giden...belli bi süre sonra zaman doldu ve mutlu olan oldum...korkmadım yaşamaktan...acınında kendine göre bi zevki var çünkü....geberesiye aşık olmak nedir bilirim...tepkiler aldığımda tavsiye ettim üstelik...ve halada tavsiye ederim....kendi filminizi yaşayın....başka filmlere muhtaç olmadan...yazı çok güzeldi...bundan sonra takip edeceğim sizi..kaleminiz daim olsun...saygılarımla...
Kalp Ağrısı tarafından 12/15/2008 1:39:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
Seviştiğimiz kadar sevemediğimiz için üremiyor aşk! Bu gürültünün içinde güzel geliyor eski plaklardaki temiz seslerin anlattığı aşklar! Ailelerimizi bu filmler sonrasında daha çok seviyoruz. Düşlere ihtiyacımız var! Hiçbirimiz bir romana, bir filme, bir şarkıya konu olacak kadar yaşamıyoruz çünkü!
.....................
Uzun zamandır bu kadar hoşuma giden bir yazı okumamıştım...
Hem dilimizi temiz ve hatasız kullanışınız hem de anlatımınızdaki akıcılık, tema seçimi, sıfır yazım hatası...
Bir düz yazıda aradığım tüm özellikler mevcuttu ...
Gerçekten takdir ettim Çisel arkadaş, kutluyorum ...
İçimin sesi Çisem;
Ne var ise içimde haykırdığım onu dillendiriyorsun ve ben her okuduğumda binbir hayretle ve hayranlıkla kalakalıyorum olduğum yerde. Yüreğim ağzımda okuyorum her satırı. Kımıldayamıyorum...
Aşkın adına bu kadar cesurca konuşabilen pek az kadın tanıyorum yazık ki ben. Ayıptır, günahtır diye ört bas etmiyorsun hiç bir duygunu işte o yüzden, en çok bu yüzden, sayfalarına yüzümü sürmeden, gözyaşımı silmeden geçemiyorum.
Sen hep yaz emi... Çok gözyaşı var benim biriktirdiğim...