26
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2323
Okunma
MEKTUP, YAZIN TÜRÜ OLARAK SON DERECE ÖNEMLİ VE DEĞERLİ OLDUĞU HALDE , SANAL ALEM VE ELEKTRONİK İLETİŞİM VE HABERLEŞME HIZININ DİJİTAL TEKNOLOJİ İLE AÇTIĞI YENİ ÇIĞIR İÇİNDE PEK KALEME ALINMAYAN BİR YAZIN TÜRÜ OLARAK KALMAKTADIR.
DOSYALARIMI KARIŞTIRIRKEN TAM OTUZ BİR YIL ÖNCE BATI BERLİN’DEN, O ZAMAN ÖNCE SÖZLÜM, SONRA NİŞANLIM, SONRA EŞİM OLAN FİKRİYE VE KIZKARDEŞİM BİRSEN’E YAZDIĞIM MEKTUPLARI SAKLAMIŞ OLMAK, BU GÜN İÇİN ÇOK KIYMETLİ ŞAHSIM ADINA. EŞİMLE OLAN BU BERABERLİK YİRMİ YEDİ YIL SÜRDÜ VE AYRILDIK...(Başkasıyla evliyim halen.)
BELKİ EDEBİ MEKTUP OLARAK KALEME ALINMADI BU MEKTUPLAR AMA , OKUYUCUSUNA YİNE DE BELLİ DÜŞÜNSEL KATKILARI OLACAĞINI, YARAR SAĞLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM.O TARİHLERDE TÜRKİYE’DE OKURKEN YAZ AYLARINDA ALANYA -ATİLLA MOTEL’DE ÇALIŞIRKEN TANIŞTIĞIM KLİNGENBERG AİLESİNİN BENİ EVLERİNDE MİSAFİR OLARAK AĞIRLAMAYI KABUL ETMESİYLE BAŞLAYAN, BEŞ AYLIK BİR ALMANYA SEYAHATİNİN VE ORADAKİ İZLENİMLERİMİN HATIRASIDIR BU DOSYADAKİ MEKTUPLAR.TÜMÜYLE ORİJİNALDİR.
OKURLARA SAYGILARIMLA.
.............................................................................................................
1.mektup:
----------------------------------------------------------------------------------------Berlin, 5 Ekim 1977
Merhaba Birsen , Fikriye,
Yeşilköy’den ayrılışım pek hazin oldu.Beni uğurlayışınızı unutamıyorum.Fikriye hâla beni bekliyor mu? Uçağın hareketine kadar O’nu uçağın penceresinden gözlemiştim.Yolcu salonunun penceresinde siyah ceketi ve mavi kazağıyla elinde siyah çantası ve iki ellerini birbirinin üzerine kavuşturmuş beni uğurluyordu çok uzaklara.
Uçağın en arkasına oturdum, burada biraz fazla gürültü oluyor, ön kısımlar daha sessiz. Ama pencere kenarları hep doldurulmuştu.Pilot motorları çalıştırdı.Pencere kenarındayım.Uçağın kanatları otomatik olarak açılıyor.Motorun devri gittikçe yükseliyor.Fikriye hâlâ bekliyor, orada ve ben onu görüyorum, ama o artık beni göremiyordur, pencereden elimi salladım görmemiştir.Ve uçak tekerlekleri üzerinde ağır ağır yürümeye başlıyor, hızımız gittikçe artıyor, pistin sonlarına doğru havalanıyoruz.
Canım İstanbul, canım kardeşim, canım sevgilim, İstanbul semalarında birdenbire yükseliyoruz, sizler aşağıda ne yapıyorsunuz o anda kim bilir? Uçağın hostesi hepimize iyi yolculuklar dilerken, uçuş yüksekliğinin 8.500 m.den 9.500 m. ye çıkacağını söylüyor, gittikçe yükseliyoruz.Hostesler alman, anons almanca yapılıyor.Tüm İstanbul’u, Boğazı kuş bakışı olarak gözlemek mümkün.Az sonra bulutların içinden geçiyoruz, hiç bir şey görmek mümkün değil. Bulutların üstüne çıkıyoruz, yine güneş görünüyor, yeryüzünü kar kaplamış gibi, göz alıcı bir beyazlık, bir parıltı, çok güzel bir görünüm arzediyor.Bulutlar bitiyor,Bulgaristan sınırına geldiğimiz anons ediliyor.Hostesler herkese kahvaltı getiriyorlar.O kadar zengin ki; bir yaprak marul, haşlanmış ve ince kıyılmış bir yumurta,dilden yapılmış iki dilim pastırma, haşlanmış bir parça soğuk tavuk(piliç), bir küçük reçel, iki ayrı cins ve iki paket tereyağı, küçük bir dilim kaşar peyniri,iki küçük şekersiz pasta (Ekmekçik), bir tane küçük şekerli yaş pastası, iki dilim siyah ekmek, paketler içinde şeker ve biber,isteyene çay, isteyene kahve (Nes Cafe), çaya ve kahveye ilave edilmek üzere iyi kalite süt tozu; evet bu kadar tipik bir alman kahvaltısı.Kahvaltılar önceden ayrı ayrı tepsiler üzerine hazırlanıp, uçaktaki buzdolaplarına konulmuş, serviste çabukluk ve kolaylık olsun diye.Ellerimizi silmek için ilaçlı sıcak suya batırılmış, antiseptik özelliği olan el bezleri (Havlucuklar ) getiriliyor.İşimiz bitince yine hostesler tarafından geri alınıyor.(Bana afiyet olsun)
Bulgaristan semalarındayız.Sofya üstünden geçtik.Hava güneşli olduğundan, şehrin tümünü berrak bir biçimde görebiliyoruz.Oldukça modern bir biçimde kurulmuş olduğu belli, plânlı bir şehir.Koskoca dağlar bir hayli küçülüyor yüksekten bakınca.Dikkati çeken sık ve gür koyu yeşil ormanlar oluyor.Her taraf yemyeşil.Ekili alanlar köy ve şehirlerin dışında.Belli bir sisteme göre düzenlenmiş,instantif bir tarım yapıldığı apaçık.Sanayi bölgeleri ile oturma, yerleşim alanlarının aynı yerlerde, eğlence ve sportif kuruluşların ayrı yerlerde olduğu besbelli.Hipodromlar, stadyumlar, hava alanları tümüyle gözleniyor.
Yugoslavya ve Avusturya’nın belli bölümlerinden geçiyoruz.Hepsi aynı durumda , güzel plânlı, yemyeşil memleketler.Almanya’nın köyleri havadan göründüğünce oldukça entresan. Dağlar üzerinde belirli bölgelerde bazen tek tük, bazen beş on ev bir arada, bazen de bir mahale biçiminde olan konutlar arasında modern bir ulaşım sağlanmış, her bölgeden bir diğer bölgeye yollar uzanıyor.Yemyeşil ormanlar arasında kırmızı kiremitli evler var köylerde.Büyük şehirlerde ise oldukça yüksek apartmanlar var.
München (Münih ) havaalanına indik.Uçağa kocaman, kalın boru gibi bir şey otomatikman uzandı.Onun içinde bir koridordan transit yolcu salonuna geçerken, pasaportlarımıza Almanya’ya giriş damgası vuruldu.Saatlerimizi iki saat geri aldık.Münih’e geldiğimizde Türkiye saati ile ( TSİ) 12.50 idi.Meğerse uçak biletine Alman saatine göre işlenirmiş.Münih’ten Pan-am Havayollarına ait uçağa biniş kartını aldıktan sonra ve yarım saat bekledikten sonra,Berlin’e uçtuk.Bir saatlik süre zarfında birazcık ımızgamışım, uçak alana inince haberim oldu; uyandım, daha önce alana gelmiş olan valizimi gümrük muayenesinden geçtikten sonra tekrar aldım.Telefon kulübesinden telefon ettikten On beş dakika sonra, Hans arabasıyla gelip beni aldı ve eve gittik.Havada çok hafif bir çilenti vardı.Berlin’in modern caddelerinden geçerken dikkatimi çeken özellik; her şeyin caddelerin, evlerin büyüklüğü ve genişliği, temizliği oluyordu.
Hans’ın evi gerçekten büyük bir ev.Kütüphanesi Antalya Kütüphanesi’nden daha geniş,ingilizce, almanca yayınlarla dolu.Ne arasan var.Evin her yanı, her köşesi çeşitli ülkelerin tarihi ve turistik değerlerini yansıtan tablolar, yapıtlar, çiçekler , meyveler(Elma muz, ceviz,kurutulmuş çiçek türleri) ile doğal bir dekorla süslenmiş.Evin her odası çeşitli ülkelerde yapılmış halılarla döşenmiş.Tekniğin en son ve en zengin yenilikleri her an odada çalışırken,renkli televizyon,tuvalette müzik, her şey emrinizde.Bu makinaları daha sonra tanıtırım size.
Ben geldiğim gün akşam bir şişe şampanya patlattılar.Kırk yaşından sonra Yirmi üç yaşında nur topu gibi bir oğlan dünyaya getirdikleri için çok sevinmiş olsalar gerek.Bana evlat gözüyle bakıyorlar.
Geldiğimin ikinci günü benim odayı tamire giriştik, dün duvar kağıtlarını yapıştırıp Hans’la beraber yorucu bir çalışma yaptık.Doğrusu Hans çok fedâkar insancıl düşünceleri olan birisi, hanımı Margot ise en az onun kadar insancıl, cana yakın.Bana yemeklerde aileye dahil olduğumu, her şeyimizin ortak olduğunu, tüm ev eşyalarımı dilediğim biçimde kullanabileceğimi belirttiler.
Evet, burada her şey hayâl ettiğimden daha modern, daha insancıl, rahatım oldukça iyi, böyle süreceği inancındayım ve böylece geleceğe olan güvenim bir kat daha arttı. Mektubumun bu sayfasına (6 Ekim) devam etme olanağı buldum.Sakın bana darılmayın, ilk gün niye yazmadım diye.Ve beni hiç mi hiç merak etmeyin, sabah akşam şahane bir gömme banyo hizmetimde, yemekler oldukça besleyici.
Hepinizi hasretle kucaklarken, gözlerinizden öper tüm dostlara candan selam ve sevgilerimi iletirim.İlerde yazacağım yine, yanıtınızı beklerim.
Alasmarladık Birsen, alasmarladık Fikriye...
Şaban
imza
Adres:1000 Berlin 41
Bündesallee 79 a
W.DEUTSCHLAND