- 2427 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN BANA YALAN SÖYLEDİN BABA?
Uzun zaman oldu gelemedim yanına. “Çiçekler dalında güzeldir” derdin her zaman, bu nedenle, gelirken çiçek getirmedim sana... Bak baba! O saçları örgülü küçük kızın büyüdü artık. Bu gün yaşadığım dünyayı anlatmaya geldim sana. Ağladığıma bakma! Senin öğrettiğin gibi yaşadım, söylediklerin yalan da olsa!
Yaşamı öğretmiştin, hayat hakkında öğütler vermiştin ya bana, sende gittikten sonra, öğrettiklerinle tutunmaya çalıştım hayata. Sözlerin mıh gibi çakılmış, hiç çıkmadı aklımdan. Ses tonundaki ahenk ve heyecan, mavi gözlerindeki ışıltı, babam olmanın verdiği güven… Çocuk anılarımın en silinmezi olmuşsun yüreğimde. Sana çok inanmıştım… Yaşam hakkında bana yalan mı söylemiştin baba?
“Yaratılanı sev yaratandan ötürü!”
“Taş olma kızım toprak ol ki üzerinde çiçekler açsın ve o çiçeklerini ek sevgiye acıkmış yüreklere!”
“Sevgi yağmuru ol, yağ sevdiklerinin üzerine” diye öğretmiştin bana.
Toprak oldum çiçekler yetiştirdim ama taş olmuş yüreklere çiçeklerimi ekemedim! Sevgi yağmuru oldum yağdım sevdiklerimin üzerine ama ıslatamadım! Sevgimle sarıp sarmalamak istedim buz tutmuş yürekleri ama ısıtamadım! Yıllarca bulanık suda balık avladım. Sevgi uğruna ne mücadeleler verdim ama başaramadım... Başaramadım baba!
Hani Tanrı dünyayı sevgiyle yaratmıştı? Sevgi tüm kalplerin anahtarıydı hani? O sevgiyi aradım yıllarca… Kilitler pas tutmuş açamadım, üstelik kırdılar benim anahtarımı da. Bağrıma taş bastım sonunda. Sen bana böyle anlatmamıştın dünyayı. Kalk baba! Kalk da bak sevgi ile yaratılmış dünyaya! Sevgi bu dünyanın neresinde göster bana?
Kahpelerin itibar gördüğü, riyakârların alkışlandığı, yalanların doğruları silip attığı bu dünya mı sevgiyle yaratılmıştı? Senin anlattığın sevgi nerelerde, bulamadım ben baba? Kime sevgiyle sarıldımsa canımı acıttı, ağlattı ve sonunda yüreğim avuçlarımda kaldım tek başıma. Sen de yoksun artık dünyada. O sözünü ettiğin sevgiyi de giderken yanında mı götürdün yoksa? Ben şimdi neye, kime inanacağım baba?
“İnsanlığın temeli: “Şeref, haysiyet, namus ve onurdur! Bunların maddî karşılığı olamaz” demiş, bu değerleri bana ezberletmiştin. Yaşamımın her alanına taşıdım bu kavramları ve bu yüzden çevremde kimse kalmadı baba. Senin paha biçemediğin o değerleri satıyorlar, hem de sudan ucuza! Çünkü üzerinde marka taşıyana, son model arabası olana “şerefli” diyorlar, haysiyet ve onur’sa cebindeki kredi kartlarında! Bahsettiğin insanlık nerelere gitti baba? Gözü aç’lardan fırsat bulamıyor gönlü aç’lar karın doyurmaya! İnsanlık terazisi de mi yalandı yoksa?
“Sana taşla vurana sen aşla vur kızım, kazanan sen olursun” demiştin bana. “Aptal” dediler, “enayi” dediler “cahil” dediler kazanç dediğin buysa! İyi insan olmak için uğraş verdim ama aslında kötüler kazanıyormuş bu lânet dünyada! Sonunda yalnızım işte yaşamın ortasında. Yalnızlık Tanrı’ya mahsustu hani? Neden o zaman yalnızım bunca kalabalıkta? Tanrı kendisine benzeyenleri mi yalnız bırakıyor yoksa? Bana neden yalan söyledin baba?
Analar ağlıyor baba! Yavrusunu karnında, kanıyla canıyla besleyen, mutluluğu ile sancılarını beleyip dünyaya oğullar kızlar getiren analar… Evlâtlar büyüyüp ayakları üzerinde durduğunda, artık anaya ihtiyaç kalmadığında, analar yaşlandığında; Sokağa atılıyor, şiddet görüyor, horlanıp dışlanıyor. Tüm emeğinin karşılığı bir yudum sevgiyi yıllar sonra sokaklarda başkalarına el açarak arıyor. Yürek dolusu sevgisiyle yavrusunun üzerine titreyen, kendi yaşamını evlâdına severek hediye eden analar! Gözlerinde umut yaşları, yüreklerinde terkedilmişliğin acısı ve dudaklarında oğul tadındaki duasıyla, analar ağlıyor… Yargı iflâs etmiş sanki vicdanlarda. Hani Cennet anaların ayağı altındaydı? Analar ayaklar altına alınmış oysa! Neden bana yalan söyledin baba?
Analar bırakıp bebelerini yurtlara, buz tutmuş duygularını alıp yanına, gidiyor kendi hayatını yaşamaya. Çocuklarsa yürekleri avuçlarında, anne resmi çiziyor yurdun buğulu camlarına. Analar para kazansın diye gönderiyor küçücük canları acımasız sokaklara. Duyguları nasır tutuyor çocukların sokaklarda, duygusuz insanların arasında. Analar doğurduğu yavrusunu atıyor çöp bidonuna. “Analık kutsaldır” demiştin bana! Analık mı kutsal, kutsal olan mı ana? Kayboluyorum işte böyle çelişkiler yumağında…
Kadın olmanın ayrıcalığını görmüştüm senin anneme davranışlarında. “Aşk-ı muhabbet” demiştin bir gün sana sorduğumda. Kadınlar zirveye çıkıyordu analık tacını taktığında. Ben de bu ayrıcalığı yaşayacaktım tüm kadınlar gibi büyüyüp kadın olduğumda. Olmadı baba! Kadınlar taciz, şiddet baskı altında. Aşk’ı muhabbet dediğini filmlerde seyrediyoruz, ya da okuyoruz hayali romanlarda. Annemle senin yaşamınız, seyrettiğim bir film karesi miydi, bir romanda mı okumuştum, aklımda kaldı yoksa?
Kardeş kardeşi öldürüyor şehrin tam ortasında. “Töre” diyor, “Namus” diyor nedeni sorulduğunda. Gencecik ve masum yaşamlar tükeniyor dağlarda mayın tarlasında, kahpe bir namlunun ucunda? Sırtından vuruyorlar çoğunlukla! Bayrağa sarılı tabut başında analar, çocuklar ağlıyor ağıtlarla. Evler basılıyor bebeler vuruluyor, kan karışıyor süt arayan bakışına. Anaların cesetleri sarılmış ayrılmıyor bebelerin cansız vücutlarına. Namertler ise korunuyor, besleniyor, alkışlanıyor, ölen masumların kanları hala avuçlarında. Mertlik dediğin neydi baba? Hani mertlik bilekte ve yürekteydi? Er meydanları çöplük olmuş, meğer arenaya çıkan aslanın bile kuyruğu yokmuş! Tüfek icat olunca mı mertlik bozulmuş?
Kimi dolandırıp, kimi çalıyor. Kimi zevk için adam vuruyor. Güçlü olan zayıfın hakkını elinden alıyor. Herkes üç beş kuruş için elindeki tüm manevî değerlerini satıyor. Üstelik bu insanlar toplumda alkışlanıyor. Verilen sözlere inanılmıyor, çekler senetler imzalanıyor. Dürüstlük tozlu raflarda, sözlük sayfaları arasında anlamını yitirmiş. “Söz namustur” derdin ya! Kimse sözünde durmuyor. İnançlarım eskidi, değerlerim yıprandı baba. Hani kul hakkıyla çıkılmazdı Tanrı’nın karşısına?
“Kalbin tek serveti aşk’tır, sevgidir” sözün de yalan oldu sonunda. Kalp’ler satılıyor üç beş kâğıt parçasına. Sevgiler Aşk’lar açık arttırmada. Pazarlıklar; sokak aralarında, internet ekranında, cafe barlarda. Yalanmış anlattığın tüm masallar da! Zengin kız âşık olmazmış fakir mahallede oturan delikanlıya. Mutluluk olmazmış, nohut odayla bakla sofada. “Hayvanlar seyran eder” diyorlar samanlıklarda. Sevginin adı paraymış, aşk’ın adı para! Neden baba? Neden yalan söyledin bana?
“Söz gümüşse, sükût altındır! Çok konuşan boş konuşur” derdin. Herkes bir şeyler söyledi bilir bilmez karşımda. Cevap vermek için bekledim hep sabırla. Öyle çok dinledim ki insanları, sonunda bana ağrılı bir baş kaldı. Üstelik altınları da çok konuşan, boş konuşanlar aldı! Sudan çıkmış balık gibi kaldım ortada. Susmanın erdemini bir sen mi biliyordun bu koca dünyada? Senin gibi birisine rastlamadım ki ben baba?
Hayatta olsaydın, dostluk için söylediğin sözleri tekrarlatacaktım yine sana. Neydi o dost dediğin şey baba? Öyle güzel tanımlamıştın ki bana. Vefa idi değil mi onun anahtarı da? Aradım dostluğu her karşılaştığım insanda. Kimse bilmiyor, hiç rastlamamışlar onlar da bir dost’a. Ne ektiysem dostluk bağına, kopartıp talan ettiler, biçme vaktim geldiğinde hepsi çekip gittiler. Karlar yağdı sonunda güvendiğim dağlara, güvenemez oldum artık dostun bağına da.
Ne kadınlık onuru var ne de bir yetimin başını okşuyorlar. Başlık parası diye kızlarını satıyor babalar. Para için babası yaşındaki adama kaçıyor küçücük kızlar. Her türlü günahı işliyor da, bir benim saçlarıma takılıyor insanlar. Kimse kimseye selâm vermiyor, yalanmış anlattığın o komşuluklar. İple bağlanmıyor artık çelikten yapılan dokuz kilitli kapılar. Arkandan kuyunu kazıyor güvendiğin insanlar. Konuşurken havada uçuşuyor yalanlar! Senin bana anlattığın dünya, böyle değildi baba. Bilgeliğinin ışığında yürüdüm yıllarca ama senden öğrendiklerim geçmez akçe imiş benim dünyamda. Senin bana öğrettiklerin doğruysa, bu kadar insan yalandan mı yaşıyor yoksa?
Biliyormusun baba? Senin göğsünde yatmayı, sevgiyle çarpan kalp sesini dinlemeyi, anlattığın masallara kahraman olmayı özledim. Baba kokusunu içime çekip hapsetmeyi, ellerinin saçlarımdaki sevda esintisini özledim. Sesini, bakışını gülmelerini özledim. Güvendiğim birine sığınmayı, ağlamadan uyumayı, çocuk düşlerimdeki pembe rengi özledim. Keşke şimdi yanımda olsaydın da, pembe renge boyadığın dünyayı, kendi yalanlarınla anlatsaydın yine bana... Bilsen baba, bir bilsen o kadar ihtiyacım var ki sana.
Umutlarımı uçurtma yapıp sahte sevdaları bağladım kuyruğuna ve gökyüzüne salıverdim. Artık ne umudum var sevgiden yana, ne de hevesim kaldı yaşamaya. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer, hemen gelirim yanına sende beni özlediysen eğer…
Nesrin Göçtürk
YORUMLAR
''Senin bana anlattığın dünya, böyle değildi baba. Bilgeliğinin ışığında yürüdüm yıllarca ama senden öğrendiklerim geçmez akçe imiş benim dünyamda. Senin bana öğrettiklerin doğruysa, bu kadar insan yalandan mı yaşıyor yoksa? ''
Pes etmemeliyiz yine de ,kazanmamalı kötüler. Dünyadan pek haberim yok belki ama ülkemiz maalesef aynen anlattığınız durumda ..
Günün yazısı olmaya aday bu güzel anlatımınız için şimdiden tebrikler.