MAYDANOZLU KOYUNLAR
]MAYDANOZLU KOYUNLAR
Küçük dünyaların sıkıştığı vitrin camları onu her zaman büyülemiş ve hayallerini süslemişti. Vitrinde duran mankenler sessiz dünyasının büyülü kahramanlarıydı. Onların karşısına geçer ve saatlerce kıpırdamadan vitrin mankenlerinin gözlerinin içine bakardı ve kendisini anlayan sessiz kahramanların seslerini dinlerdi içinde. Konuşamamaları sorun değildi önemli olan susarak anlaşmaktı. Zaten onları güzel yapan da konuşmuyor olmalarıydı. Herkes konuşuyordu da sanki ne oluyordu.
Mankenler, sesiz dünyasının suskun kahramanları, ne kadar kolay ve aynı zamanda ne kadar zor bir hayatları vardı. Güzeldi çünkü etraflarında onlara hayran gözlerle bakan insanlar vardı yani en azından birileri yaşamayan bu mankenlerin farkındaydılar. Güzel elbiseler giyip en güzel duruşlarıyla etrafın ilgisini çekmeyi başarıyorlardı. Güzeldi, oturacak bir evleri vardı ve bazılarına göre çok şanslıydılar. Yağmur çamur mesele falan değildi öyle kendileri için. Sobaları yanmasa da ekmekleri gelmese de öyle üzülmez, dert etmezlerdi, Büyümezlerdi, yaşlanmazlardı ve en güzeli belki de yakınlarının ölmesi ihtimali akıllarına bile gelmezdi. Şöyle olduğu yerde kalakalsa acaba onlar gibi olmayı becerebilir miydi? Ama…
Özel hayatlarını herkesin gözlerinin önünde yaşamak zorunda kalmaları can sıkıcı oluyordu, bazen el ele tutuşuyorlardı gözler önünde ve bazen biri diğerinin kucağında oturuyordu, Bunlar gözler önünde yaşandı mı hiçbir güzelliği kalmıyordu.
Hele vitrindeki mankenlerin kıyafetleri değiştirilecekse ve çırçıplak soyup camın önünde öylece bırakılmışlarsa buna dayanamıyor ve utanarak bakıyordu onlara.
Güzel yaşam öyküleri yazardı onlar için. Her birini öğrendiği yeni masalların içinde yaşatır isimler verirdi hepsine. Kırmızı başlıklı kızdı mesela karşıdaki mağazanın çocuk mankeninin adı, onun yanındaki ise Pinokyo; sonra Han sel’di her zaman boynunu bükene verdiği ad. Keloğlan’a geçen gün peruk takmışlardı ve çok gülmüştü onu öyle görünce. Annesi görse tanıyamaz diye düşündü kendi kendine. Prensesler ve krallar hep sessizdi ve camdan bir sarayda yaşarlardı. Bu dünya hakikaten ilginç bir dünyaydı. O bu dünyanın küçük bir uydusuydu ve yörüngesinde döndüğü bu dünyaya hayrandı
Bir sabah uyanıp da evlerinin karşısındaki mağazanın taşındığını görünce hayretler içinde kalmış ve önce sessiz sonra annesini de çıldırtacak kadar sesli bir biçimde saatlerce ağlamıştı. Annesi anlamaya çalıştı önce küçük kızını ama o biliyordu ki anlatsa da annesi onu anlamayacaktı. Bu yüzden ağladı ve sustu.
Önce elbiseler çıktı mağazadan sonra mankenler ve vitrini söküyorlardı şimdi de. Artık karşısında camdan sarayda yaşayan kahramanların hiçbirini görmesi mümkün olmayacaktı ve onun bu düşüncelerin anlatacağı, onu anlayacak hiç kimsesi yoktu.
Aradan günler geçti, boş kalan dükkâna bakmamaya onları hatırlamamaya kararlı bir biçimde yaşamaya alışmışken yeni yeni insanların buraya girip çıkmaya başladıklarını fark etti. Dükkânda hummalı bir çalışma başladı kısa bir süre sonra. Yeni camekânlar yapıldı, Dükkânın adı yazıldı sonra: Şen Kasap.
Camekân uzun süre boş kaldı. O vitrinin yeni sakinlerini bekliyor ve heyecanlanıyordu. Yeni masallar öğrenmiş ve mankenlere koyacağı ismi şimdiden tasarlamıştı.
Bir sabah uyandığında vitrinde bacağından bir çengele asılmış halde duran koyunları gördü Koyunların başları yoktu, üstlerindeki deriyi soymuşlar ve ayaklarına geçirilen bir çengele asmışlardı. Yavaş ve sakin bir biçimde incelemesine devam etti O da ne? Bunlar yetmezmiş gibi bir de kuyruk yerine maydanoz sıkıştırmışlardı, başlarının olması gereken yerde ise birer domates duruyordu. İçini büyük bir hüzün kapladı. Büyük bir haksızlıktı ve onları izlediği yerde evlerinin balkonunda, içine akan gözyaşlarını hissettirmemeye çalışıyor geçen seferki gibi annesinden dayak yemek istemiyordu. Neden üzüldüğünü düşündü, manken kahramanlara kavuşma hayalinin maydanozlu koyunlara dönmesi mi yoksa gördükleri miydi onu üzen anlamaya çalıştı ama yok nedenini bir türlü bulamadı.
Gece yatar yatmaz maydanozlu koyunlar girdi rüyasına, kuyruk yerine maydanoz sıkıştırılmış koyunlar sırayla geçiyorlardı gözlerinin önünden sonra anlayamadığı bir biçimde babası geldi arkalarından. Babası da el ve ayaklarının üzerinde maydanozdan bir kuyrukla yürüyordu aralarında ve çığlıklar atarak kan ter içinde uyandı. Babasının da onlar gibi olması rüya ise de korkunçtu. Yattığı yerde içini çekerek ağlamaya başladı, babası onun sesini duymuş ve kızının yanına gelmişti, şöyle dikkatlice karanlığın içinde görebildiği kadarıyla babasını inceledi ve rahat bir nefes aldı çünkü babası maydanozlanmamıştı sonra gördüklerini babasına anlattı, babasıyla dakikalarca güldüler bu rüyaya ve babası bir az sonra karanlıkta kayboldu. Babasını özlemişti. Boğazından geçen, geçmeye çalışan yumruk büyüklüğündeki özlemleri yutkundu. İçi küçülmüş, küçülmüştü ve nefes alamadı bir süre, sonra sesi geceyi yırtan bir hıçkırığa dönüştü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.