- 506 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
'Tartıı Tartıı'
Hala yoksan yoksundur ve bu kendine alıştıran ’şey’ aslında bu kadar da sarsmamalıdır..
Kendi ellerimle hazırladığım garip içeceğimden yudumlar alarak yalnızlığıma nasıl bayılıyorum nasıl bayılıyorum görmelisiniz.. Bir zamanlar yalnızlığına kaçmaya bayılan bir sevgilim vardı; ah sevgilim, bunun bu kadar güzel olduğunu bilseydim ikimizi de kaçırmaz mıydım?
Şu sıralar dinlemeikten büyük keyif aldığım bir şarkı var. Evet, Issız Adam’ın içime işlediğini inkar etmeyeceğim, zira ben de ıssız, hatta ıpıssız bir adama aşığım; herneyse konu bu değil. Une Belle Histoire, şarkının adı bu.. Diğer Çağan Irmak yapımlarından da hatırlıyor olabilirsiniz, Sayın Irmak’ın anladığım kadarıyla bayıldığı bir eserdir kendisi..
Kulağımda bu ezgi tınılarken ellerim ceplerimde yürümek en büyük eğlencem oldu.. Ama özellikle yalnız yürümeliyim ve hava hafif bulutlu olmalı.. Sonra tramvay istasyonuna gelip ağır adımlarla durağın bir ucundan bir ucuna yürümeliyim.. O sırada yavaştan şarkıyı mırıldanmalı ve çantamın ön gözünden çıkardığım herhangi bir çikolatayı yemeliyim.. Elimde her daim bir kitap olmalı ve ara ara gözlerimi ondan ayırıp bütün hüznümle gökyüzüne bakmalıyım.. Sonra hafifçe gözlerimi aşağıya indirip etrafta mütebessim bir çocuk çehresi bulmalıyım.. Bulunmazsa kitaba dönmeli, bulunursa yavrucağın serçe parmağından tutmalıyım.. Tanrım, bu yavrucakların parmakları neden bu kadar şefkate yatkın bakar ki etrafa..
Bu şehrin sokakları neler barındırıyor, düşünüyorum.. Yurdumun bütün çocuklarına aşık olabilirim tanrım bu kentte! Zaman zaman İstiklal’de yapıyorum bu yürüyüşleri.. Hava kararmış olmalı ve insanlar koşuşturmalı.. Ben kulağımdan kulaklığı çıkartıp tınısını beğendiğim bir başka ezgi için, nereden geldiğini kestirmek için yavaş yavaş müziğin kokusuna gitmeliyim.. O an bir nostaljik tramvay geçmeli bir fast food dükkanının önünden, arkasına çocuklar asılmış olmalı ve bir diğeri tek eliyle bisikletini kontrol ederken diğer yandan aynı hızda gitmeye gayret ettiği tramvaya tutunmalı.. Ne yapmalı, alıp şimdi o yavrucağı içime sokmak istersem kızmayın bana..
Ara ara Taksim Metrosu’nda olmalıyım.. Nasıl küf kokar bilirsiniz ve o uzun, can sıkıcı, baş döndüren merdivenler.. Ama öyle kalabalıktır ki; bu şehrin insanlarına bayılıyorum.. Dün buralarda bir çocuk sokakta ilerlerken yere tükürdü ve ben ona küfür ettim; kentin dokusunu bozuyorum.. Kentimin balgam bağlamış caddelerini bilirsiniz; bazı amcalar o kadar dakik ve dikkatlidir ki her sabah aynı saatte, aynı yere çıkarırlar balgamlarını.. Birşey diyemezsiniz ki, en kibar cümlelerimizi, ’Buraya çöp döken eşektir.’, özdeyiş nevînden duvarlara kazıyan bir nesle çıkardığı balgam yüzünden nasıl hesap sorarsınız; adam bundan keyif alıyor..
Bakınız ben yine Une Belle Histoire dinleyip sıcak koltuğumda adını bilmediğim karışık içeceğimi yudumlarken şehrimin ücra köşelerinde çürümüş şeftali kokulu yeniyetmeler kartonlar üzerinde uyumaya çalışacaklar.. O yavrucaklar nereden bilsinler şimdi, bazıları burjuva doğar.. Bu küçük burjuva abla da ancak ağlar; ve ağlar..
Özlemek ne garip şey anne..
Sultanahmet’te bir amca var, baskülcü; ’tartıı tartıı’ diye bağırıyor gelene geçene.. Sen ona baktığında ne görüyorsan benim göremediklerim can çekişiyor..
Çok özlüyorum anne..
Biri gelse ’tartıı tartıı’ dese..
Yerim..
YORUMLAR
Zaman her şeye rağmen doğaya ve alışkanlıklara uygun bir biçimde yer değiştiriyor, kendi adımlarının içinde kaybolurken kadın, kendi içselliğine doğru derin bir yolculuğun başladığını sadece o değil, onu az da olsa tanıyanlarda anlıyordu...
Belki de Mozart'ın hayatının anlatıldığı Amadeus piyesinde söylendiği sözü kendi hayatımızda görüyoruz, o sözün hangi söz olduğunu söyleyerek yorumu uzatmak istemiyorum....
Saygımla..
Çok güzel bir yazıydı....