- 1345 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HANGİ EV ??
Kimileri için korunacak bir sığınak, kimileri için de sıcak bir ortam anlamına gelen ev, insanların özellikle dış dünyadan uzaklaşıp ’kendine ait’ bir dünyayı yaşadıkları yerdir.. Ev kelimesinin Türkçe’ de kullanımında, daha önce kullanılan hane kelimesi yerine ev kelimesi eklendirilmiştir.. söyleşi ve imlanın değişmesi ile, pek çok çelişkili ve mizahi tanımlamalar dilimize yerleşmiştir.. gelin beraberce göz atalım.. sanki ’ev’lenelim der gibi(!??)..
Dünya Evi: Evlenenlerin bekarken yaşadıkları dünyadan, ne yaşayacaklarını bilmeden girdikleri yeni bir evdir... Büyük yeminler, vaadler, ölünceye dek.. diye başlayan söz vermeler gırla gider... sonra hayat pembe düş perdelerini aralar, gerçek pencerelerini açar bu eve... kimilerinin gözü dışarı kayar, kimileri bu evden başka bir eve ’kiracı’ olur, kimilerine de ne mutlu.. aradığı mutluluğu evinde bulur.
Kitap Evi: En iyi dostların hepsinin bir arada bizi karşıladığı başka bir yer yoktur şu dünyada.. ancak onların da kendilerine göre dertleri vardır... kimileri pahalı kağıda basılmış, kimileri fotoğraflı, bol renkli, kimileri de ünlü bir yazar elinden çıkma.. bu yüzden her tebessümümüze aynı karşılığı veremezler.. elimize alıp okşar, sayfa aralarını koklar ve başlığına bakar, kimi satırlarına sadece göz gezdirebiliriz.. ’ paramız kadar dostumuz olur’ sözünün böyle bir ironisi daha yoktur.
Sanat Evi: Bu ülkede sanata verilen değer üzerine küsmeler, ah çekmeler ve iç geçirmelerle sedalanan yerlerdir... ah ben olsaydım şöyle yazardım.. ben olsaydım şöyle resmederdim.. bir sürü sitem zamanı yutar geçer, pirelerin berber develerin tellal olduğu ülkemizde.. yok mudur esaslı sanat evi?.. vardır...da .. bu ülkede heykel sanatının ne kadar anlaşıldığı kadar...?? devlet başkanı ve belediye başkanının ’kaldırın şu terbiyesiz şeyi..’ dedikleri hoşgörüsüzlük ve kabalık kadar.
Baba Evi: Üstüne ev yoktur.. ne kira, ne fatura ne de çamaşır, yemek, ütü.. ekmek elden su gölden bir ortamdır.. yeryüzünde yaşanan tek cennettir anne babayla yaşanan.. kısaca aileyle yaşanan.
Öğrenci Evi: Zor ama zevklidir.. mutlaka suyu ve çayı deviren bir sakarı vardır.. öğrenci evinin öğrenci misafiri çoktur.. temel gıda yumurta ve patatestir.. bol geyik, bol eğlencedir.. temiz tencere kalmayana kadar bulaşıkların dağlara nispet yapmasıdır.. böceklerle içli dışlı yaşamaktır.. temizlik ve hijyen; o da ne? cinsindendir.. aşk trafiği yoğundur, kısaca yol geçen hanıdır ve her gencin hayalidir kendi çapında.
Düğün Evi: Dünya evinden farkı yoktur aslında. Eksikleri hiç bitmez.. ayvanın sıkça yendiği bir yerdir. Allah rızkını verir edebiyatına kanarak dünyaya getirilen çocuğun, rızkını sağlamak için eşek gibi çalışmaktır.. sorumlulukların yüküyle şikayetlerin başladığı ve baba evine duyulan özlemin gittikçe arttığı bir evdir.
Ev Sahibi: Aynı takımı tutuyorsanız... evi satın alacakmış gibi eksiklerini görmüyorsanız.., ’eviniz çok eski..sanki bir müze..’ kelimelerini ’laf dokuz boğumdur, sekizini yut birini söyle’ kuralını uygulayabiliyorsanız.., çoluk çocuksuz, eşsiz dostsuz hani nerdeyse kimsesizseniz.., çamaşırlarınızı elde yıkıyor, süpürge faraş temizliği ana yeter diyor, bir de elleriniz amuda kalkıp yürüyebiliyorsanız.. bravo size.. Ev sahipleri kapışır sizi.. sabır vallahi sabır.
Kesim Evi: Eski dilde mezbaha adı verilen yerdir.. işin aslına bakılırsa, bayram geldi mi her yeri kesim evidir memleketimin.. kızarız, çok.. bir o kadar da göz yumarız..denetleyen ekiplerde göz yumar, sesler ayyuka çıkmadıkça.. eh, yıllar geçer öğrenilir temiz ve sağlıklı ( şimdi bi’de helalinden çıktı ) et kesimi nasıl olur.. et zaten sağlığa zararlı, kolestrol yapıyor.. maazallah, sinirli ve saldırgan bile yapıyor insanı.. haftada bir eksik etmeyelim soframızdan, lokmamızdan çalınmamışını bulunca.. olmazsa bu ülkede yenecek o kadar çok kanatlı, o kadar çok yüzgeçli var ki... gözümüzü açıp çevremize hele bir dolandırdığımızda.
Moda Evi: ’Moda, kendime yakıştırdığımdır..’ diyenlere aldırmayanlar buranın müdavimidir.. onları çarşıda, pazarda pek göremeyiz.. çünkü onların yarışı ’banal’ insanlarla değil, kendi aralarındadır.. en yenisi en cicisi peşindedir onlar.. eh, pek bir ünlüsü bu modaevlerinin, yormazlar hanımefendileri, beyefendileri taa Avrupa’lara gitmekten.. kıskananlar laf atarlar kokoş ya da efemine vesaire... sahi hocam moda nedir? Olmazsa nefessiz kalır ölür müyüz? Yoksa yormayalım mı küçük hayatımızı bu mevzulara?
Huzur Evi: Eskiden Darülaceze vardı.. çok yoksul, hiç kimsesiz, elden ayaktan kesilmiş yardıma muhtaç yaşlı insanların, hararetle şefkatle sarılıp sarmalandığı yerdi.. şimdi ne oldu da birçok huzur evi türedi.. insanların anne babalarına bakacak zamanları, daha da acısı tahammülleri mi kalmadı. kendinden küçüğü zaten ezen döven bir toplumolma evrimini tamamladık... yaşlılarımızı görmek istemez, acısının kahrına yutkunamaz nasıl olduk? onları bir köşeye bırakmak anlamına gelen bu bilmem nenin huzur evlerine.
Polis Evi: Polislik bir meslektir.. işçilik, muhasebecilik, pazarcılık, mühendislik veya doktorluk gibi.. ama görevleri ağırdır. Onlara ’görev verenlere talimat verenler’ onların eskiden ’polis amca’ diye sevildiklerinin hatırlanmasını hiç istemezler.. hele Hulusi Kentmen gibi bir baba, bir amca... Suçu insanların başına organize (musallat) edenler, polisleri gönderirler suçun işlenmesine isyan edenlere.. zordur polis olmak, çok zor.. mikroba çirkefe bulaşmak, açlık sınırında çalışmak.. bilir misiniz, onların aralarında intihar oranlarının bir aralar ne kadar da yükseldiğini?.. işte onların yaşadıkları yerdir polis evi.. bazen bekar, kuru kuru.. bazen çoluk çocuk, değişik bir yemek, iki lokma ekmek, bir bardak su ve belki arada bir biraz eğlence.
Kadın Sığınma Evi: Kadın nedir? Neden buraya sığınır? Kimden kaçar? Bu evlerin gittikçe çoğalması nedendir acep..? ’Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyin’ denilip eşek yerine konulanların mıdır burası... Vücutlarında darbelerden yara bere izleri, gözlerinde morluklar, saçları yolunmuş halleri nedir? Ana bacı avrat üzerine yeminler edilir.. anaya sinkafa kan dökülür bu ülkede... sonra da bu eksik eteğin cezası verilir kötekle, hakkı verilir döşekle.. İlkellik ve vahşet neden süre gider.. gen, füzyon ve bilgisayar teknolojisinde insanlık, makro evrenleri keşfetmesine rağmen..?? Neden hala bu gezegende mutluluk bir hayaldir, kalakalır şiirlerde filmlerde.. neden.. erkeklerin asırlardır süren, sövmeyi öldürmeyi cesaret sanan ne matah dünyalarında..
Sizin eviniz hangisi? ’ Sabah olsa da çıksam dört duvar arasından’ dediğiniz yer mi? yoksa,’akşam olsa da koşsam yalnızlığıma’ veya ’sevdiğimle iki metrekarede binbir gece masallarına’.. Mağaralarına dönen yorgun taş devri insanlarından, modern insana değin eve gitme, barınma, dinlenme, korunma ihtiyacı değişmedi. Değişen tek şey insanoğlu..hala özlenen bir ’ev’, bir yuva, bir ocak arayışı.. bir türkü dolanır dilimize, ellerimiz şaşkın, yumruk ceplerimizde.. ’yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.... uçan da kuşlara malum olsun’....
Zeynep A.Edirne