- 582 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE DE KADIN OLMAK (03:08:2005)
NOT: Bu yazdığım ne bir öykü ne de bir hikaye sadece günlüğümden bir sayfa ve o tarihte ki ruh halim...
Evet ! yine evdeyim yine saçma bir işe istifayı basıp kendimi eve kapattım. Yine düşüncelerimi okuyorum, hayatı sorguluyorum. Bazen dışarı çıkıp yeni insanlar tanıyorum , dünde arkadaşım pınarın yanında dört üniversite ögerncisini tanıma imkanım oldu. Çok güzel bir sohbettin içinde buldum kendimi. Bu sohbettin akabinde ilk defa günümüz gençliğinden az da olsa umutlandım, evet dedim çok az da olsa ücra bir köşede birşeyler düşünenen gençler var dedim kendime. Son istifamdan sonra adım istifacı evren’e çıktı. Komikti ama yapabileceğim bir şey yoktu heleki bu son işimde. Öyle bir işyeriydi ki bana paradan başka hiç birşey vermiyordu. İnsanlar çok tuhaftı. Karşı cinsi tamamen silmişlerdi, kadınlar onlar için sadece bir seks aracı, bazen yanında gezdirdiği bir süs eşyası, evlendikten sonra temizlik işlerini yapıp çocuklarını büyüten ruhu olmayan bir robottu. Bu insanlar kadınların kıt akıllı olduğuna inanıyorlardı, kendilerinin düşünemediği ve beceremediği şeyleri becerdiği zaman da çılgına dönüyorlardı. Onlar için çalışan, düşünen ve saçmalıklara, görgüsüzlüğe karşı koyan kadınlar kötüydü. İşten ayrılacağımın iki gün öncesi çalıştığım barın kapısında durmak için bir kız iş başvurusunda bulunuyordu: Kız yirmiyedi yaşında , Hacettepe turzim otelcilik ve Ankara dil tarih sanat tarihi mezunuydu ve ona rağmen bir barın kapısında beklemeyi göze alacak şekilde işe ihtiyacı vardı herhalde. Başvuru formunu doldurduktan sonra kabalığın son hadinde bulunan müdürümüz konuşmaya başladı ve kabalık vasfını öyle güzel dille getiriyordu ki o işi almak için etrafına masum masum gülümseyen kız somurtmaya başladı ve bende içten içe sinirlenmeye başladım ama kız umduğumdan olgun ve tepkili çıktı. Müdüre iş başvurusundan vazgeçtiğini, konuşmalarının yersiz ve çok kaba olduğunu söyleyerek mekanı terk etti. Bence yapılması gereken en güzel şeyi yaptı, hepimizin vermesi gerektiği tepkiyi verdi. Onurumuzu inciten olaylara madiyat korkusunu bir kenara iterek, insanlık hakkını, yaşama vasfını dile getirdi ve gitti. Verdiği tepki beni öyle etkilemişti ki bende dahil diğer insanlarımız niye hiç birşeye tepki göstermiyor diye kendi kendime düşünmeye başladım. Maddi korkuyu bir kenara bırakıp üçyüz milyona itilip kalkılıp, aşağılanacağımıza biraz zoru göze alıp tepkimizi dile getirmiyoruz. Bu saçma çarkı vereceğimiz tepkiler bitirir bence. Ya o masum kız, evet bu kızcağız belki bir anne olup akşam evine süt götürmek zorunda olabilirdi, belki de kalacak bir yeri olmayan öksüz ve yetim bir kız da olabilirdi, belkide o iş yeri o kız için umudun son safhası idi, belkide o mekanı terk ettikten sonra umutsuzluğun verdiği öfke ile kendini kötü rüzgarların kollarına bırakıp ömür boyu ordan oraya savrulacaktı. Bunları niye düşündüm; çünkü hayat bir iplik kadar ince ve zayıftı, hepimiz bu ipliğin üzerinde yürüyorduk. Bu ipin üzerinde yanlız yürümüyorduk, ailemiz, arkadaşlarımız, tanıdıklarımız ve tanımadıklarımız hep beraber yürüyoruz bu ipin üstünde işte bu yüzden bu yolda yürürken hem kendimize hemde çevredekilere dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Belki o müdür için sıradan bir gün sıradan bir olaydı ama o kız için böyle olmaya bilir. Onun için her olaya ince yaklaşıp ince düşünüp öyle davranmalıyız. Hiç ummadığımız bir zaman da başka bir insanın hayatına kötü etki edip onun için vicdan azabı çekebiliriz, tabi çekecek vicdanımız varsa.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.