- 794 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kaybolan Bir Yaşam
Artık ağlayamıyordu bile genç kadın. Günler boyu ağlamaktan artık gözyaşları kurumuştu. İçi ağlıyor. İçinin, kalbinin sıkıştığını hissediyor. Ama gözyaşları akamıyordu artık.
İçindeki acının yanında artık birde öfke, nefret, aldatılmışlık ve korku vardı.
Herkesten korkuyordu artık ve her şeyden. Gelecekten, geçmişi düşünmekten ve insanlara tekrar güvenmekten çok korkuyordu.
Yalnız kalmaktan da çok korkuyordu.
Yapayalnız kaldığı evin duvarları üzerine üzerine geliyordu. Nefes alamıyordu. Çığlık atmak istiyor ama sesi çıkmıyordu bir türlü.
Sonra isyan başlıyordu. Yüreğinin en derinliklerinden gelen kocaman bir isyan.
“Neden” diyordu.
“Neden Ben.”
“Bu kadar mutluyken.Bu kadar mutlu hissederken kendimi. Sevdiğim adamı bu kadar mutlu ettiğimi zannederken. Neden oldu bütün bunlar.”
Sevdiği adama kocasına isyan ediyordu.
“Neden yaptın bunu bana. Madem başkasını sevecektin. Madem onun yanında ölecektin. Neden dürüstçe söylemedin bunu bana.
Neden yaptın bütün bunları. Neden bana bu acıyı yaşattın. Neden giderken bana senin güzel anılarını, içimdeki aşkını değil de. Bir aldatılmışlık, korkunç bir öfke bıraktın içimde.
Neden yaptın bunları neden…”
Öylesine isyan doluydu ki. Aynı zaman da bir o kadar da üzgün ve mutsuz.
Güzel günleri geçiyordu gözlerinin önünden. El ele sokaklarda gezdikleri, sıcacık evlerinde oturup televizyon izledikleri, birlikte yaptıkları yemekleri, bütün güzel anıları geçiyordu gözlerinin önünden.
“Unutmak istiyorum” dedi fısıltıyla.
“Unutmak istiyorum. Sana dair her şeyi, kokunu, gülüşünü, öpüşünü, sarılışını, seni seviyorum deyişini, sıcacık bakışlarını, beraber uyuduğumuzu, sevişmelerimizi, kavgalarımızı, hayallerimizi, bu evi, senin son gidişini, son kez giderken bana bakışını unutmak istiyorum.” dedi.
Kelimeler zorla çıkıyordu belki ağzından ama karşında kocası varmış gibi konuşuyordu. Tıpkı onunla konuşuyormuş gibi. İçi ürperdi birden bire. O an sanki kocası gerçekten karşısındaymış gibi hissetti.
Üzgün, suçlu ve yalvarır bakışlarını görür gibi oldu.
Korktu
“Yaşasaydı eğer. Başka bir kadın uğruna, başka bir kadının yanında vurulup ölmemiş olsaydı. Ne yapardım acaba?” diye düşündü.
“Ondan kesinlikle ayrılırdım. Ama en azından onun yaşadığını, bir yerlerde nefes aldığını bilir teselli bulurdum.” diye düşündü kendi kendine.
Kafası öyle karışmıştı ki.
Artık net bir şey düşünemiyordu. Kafasının içine düşünceler, anılar hepsi birden hücum etmişti ve artık ne düşüneceğini bilmiyordu.
Sonra birlikte kurdukları hayaller geldi aklına. Bu yakınlarda bir bebek sahibi olmayı planlamışlardı. O kadar çok istiyordu ki kocası baba olmayı. Ve genç kadında o kadar çok istiyordu ki sevdiği adamı baba yapmayı.
Kocası o sabah gülen gözlerle “Tam bir aile oluruz” demişti. Acaba bu tam bir aile derken, sevgilisini ve sevgilisinin kocasını da hesaba katmış mıydı? O kadının evinde sevgilisinin kocası tarafından vurularak öldürüleceğini katmış mıydı hesaba ben baba olmak istiyorum. Tam bir aile oluruz derken.
Kin doluydu herkese. Kocasına, o kadına ve o kadının kocası olan diğer adama. Aslında bu olayda belki hepsi suçlu, belki de hepsi mağdurdu. Ama en çok kendini mağdur görüyordu en azsa kendini suçlu.
O aldatılmıştı. Kandırılmıştı. Yalan söylenmişti ona. Ve terk edilmişti. Hem de sonsuza kadar.
Her şeyini kaybetmişti. Kocasıyla birlikte, hayallerini, anılarını, mutluluğunu, özlemlerini, geleceğini ve geçmişini kaybetmişti. Neye yanacağını, niçin üzüleceğini bile bilmiyordu artık. Aldatıldığına mı yansaydı, yoksa sevdiği adamın ölümüne mi kara vermiyordu bir türlü.
Çok da iyi biliyordu ki bundan sonra hiçbir şey eskisi olmayacaktı. İnsanlara olan tüm sevgisi ve güveni bitmişti.
“Bunda sonra nasıl yaşarım ben.” diye düşündü. Her şey o kadar karma karışıktı ki. Öylesine şaşkındı ki. Hayatına devam etmesi gerektiğini biliyordu da. Nasıl devam edeceğini, bu acıyla nasıl yaşayacağını bilmiyordu.
Tüm gece boyunca oturdu kaldı mavi koltuğun üzerinde. Gözlerini bile kırpmadı. Her şeyi düşündü. Aklından onlarca anı, onlarca plan geçti. Sabah olduğunda artık ağlamamaya ve üzülmemeye karar vermişti.
Kocası onu aldatmış sonrada öldürülmüştü. Aldatan ve terk eden bir adamın yasını tutmayacaktı daha fazla.
Gece boyunca oturduğu koltuktan kalktı. Kocasına ait ne varsa giysi, eşya, anı, fotoğraf, mektup her şeyini ama her şeyini babaanneden kalma sandığa kapattı. Sanki anılarıyla birlikte acılarını ve aldatılmışlığını da o sandığa kapatmayı diledi.
Sonra emlakçiyi arayıp evini eşyalarıyla birlikte satmak istediğini bildirdi. Tüm bunları yaptıktan sonra kendine küçük bir çanta hazırladı. Yanına hiçbir anı almak istemiyordu. Nasıl olacağını bilmese de yeni başlayacağı yaşamında eskiye dair bir anısı olsun istemiyordu. Görmek istemiyordu etrafında ona ait ve onu hatırlatan bir şeyler.
Evden çıkarken son kez baktı evine. Her köşesinde onlarca anısı olan evine baktı.
Her köşesine.
Her tarafta kocasının yüzü vardı ve gülen gözleri.Mutlu olduğunu sandığı dakikaları. Gözyaşları yanaklarını ıslattı tekrar. Hala Neden diye haykırıyordu kalbi.
“Neden yalanmış o çok mutlu olunan dakikalar. Neden yalanmış o çok mutlu olunacak günler.
Evin kapısını kapatmadan son kez konuştu boşluğa. Evinin duvarlarına. Tıpkı kocasıyla konuşur gibi haykırdı boş eve.
“Neden? Neden? Neden? Neden yaptın bunu bana?Ben seni bu kadar çok severken.Seninleyken bu kadar mutluyken. Seni mutlu etmek için canımı bile vermeye hazırken. Bu muydu hak ettiğim son?
Sen hak ettiğini buldun. O beni aldattığın kadında buldu. Peki ya biz, biz aldatılmışlar ne olacağız? Bu acıyla, bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacağız.
Ben nasıl yaşayacağım bu üzüntüyle. Hiç düşündün mü? Bu kadın ne yapar, nasıl yaşar, nasıl durur ayaklarının üzerinde, nasıl güvenir ve sever artık insanları hesapsızca. Düşündün mü bütün bunları.
Gidiyorum ben.Tıpkı senin gibi. Artık seni düşünmeyeceğim. Asla hatırlamayacağım. Beni aldattığını ve terk ettiğini, başka bir kadının yanında başka bir kadın uğruna can verdiğini unutacağım.” dedi.
Ve gözyaşlarıyla çekti kapıyı. Ne yapacağını nereye gideceğini bilmiyordu.
Aklına birden mezarlığa gitmek geldi. Kocasının mezarını son kez görmek ama hemen vazgeçti bu fikrinden. Çünkü oraya giderse oradan kopamayacağını ve orada o mezarın üzerinde canına kıyacağını çok iyi biliyordu.
Taksiye bindi. Direk olarak hava alanına gitti. Dünyanın herhangi bir yerine gidecekti.Neresi olursa oraya.
Oysaki çok da iyi biliyordu ki. Nereye giderse gitsin. İçinde yalnızlığını, anılarını, aldatılmış ve terk edilmiş olmanın acısını taşıyacağını ve bunu asla unutmayacağını çok iyi biliyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.