8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3349
Okunma
Marksizmin Din Eleştirisi Üzerine
Marksizim dinin eleştirisini,dini doğuran somut toplumsal ilişkilerin eleştirisi olarak kavradığı için,dinin yanlışlarına ve çarpıtmalarına karşı savaşımın "Salon dinsizliğine" benzer bir savaşım olmasını yatsır.Dini toplumsal hayatın gerçeği olarak görmeden,salt redçi ve kaba yaklaşım sergileyerek,ya da bolca söz üretilen salon konuşmalarıyla,somuttan kopuk çözümler üretmek kuşkusuz gerçekçi olamayacağı ortadadır.Toplumsal sorunlarda bu yaklaşımlarla çözülmediği görülmüştür.Çağın gereklerine uygun toplumsal perspektifler geliştirmek,yeni toplumsal yapılanmaları ortaya çıkarmak,toplumun ve insanın doğal gelişimine cevap olan pratik yaklaşımlar daha gerçekçi olacağı açıktır.
Marks’a göre dine karşı eleştirinin temeli şudur: "İnsan dini yapar,din insanı değil ve gerçekte din henüz kendini bulamamış veya yeniden kaybetmiş insanın kendine ilişkin bilincidir ve kendini doyuşudur.İnsan,yani insanların dünyası-devlet,toplum-bu devlet,bu toplum dini dünyanın bu baş aşağı bilinçliliğini doğurur.Çünkü dünyanın kendisi baş aşağı bir dünyadır.Bu dünyanın genel kuramı dindir.Onun ansiklopedik özeti,onun yaygın düşüncedeki mantığı,onun ruhsal şeref madalyası,onun tutkunluğu,onun ahlaksal onayı,onun ağır başlı bütünleyişi,onun doğru ve olumlama için evrensel temelidir." (K.Marks Dinin Eleştirisi Üzerine) der.Dinin toplum hayatında ve uzun bir tarihi süreç boyunca dünyanın genel kuramı,kavramı olduğunu belirtir.
Orta-çağ Avrupa’sının din ve kilise merkezli yönetiminin insanlığın gelişim ufkunu karatması ve yüzyıllara yayılan din savaşları halen hafızalardan silinmiş değildir.En barizinde yaşadığımız orta doğu coğrafyasındaki halkların içinde bulunduğu durum,çağın toplum ihtiyaçlarına uyarlanmayan dinsel inanç ve onun egemen sınıfların çıkarlarına formüle edilişi,gerçek anlamda bin yıllara varan bir toplumsal kısır döngü ve bu coğrafyadaki halkların gelişiminde bir duraklamayı yaşamalarının çok önemli bir nedenini oluşturmaktadır.Bu da gerçek anlamda bizlere dinsel bir sefalati göstermektedir.
"Dinsel sefalat hem gerçek sefaletin dile gelişidir,hemde gerçek sefalete bir karşı çıkıştır.Din baskı altındaki insanın iç çekişidir.Acımasız bir dünyanın yüreğidir.Maddeci koşulların ruhudur.Halkın afyonudur."(K.Marks.age)
Marx’ın dinin eleştirisi temelinde yaptığı bu çıkarsamalar, bir toplumsal gerçeğiifade ederken aynı zamanda dine yaklaşımda ortaya çıkan önemli bir yanılgıyıda bize göstermektedir.Kuşkusuz dinsel inanç gerçeği,toplumsal yapının veya baskı altındaki toplumun bir iç çekişidir.En geri koşulların doğurduğu bir kurtuluş ve bilinmezlere bir serzeniştir.Din toplum yaşamının bir gerçeğidir.Bu gerçeği görmezlikten gelme ve inkar etme bu sefalati yaşamanın başka bir biçimidir.Özellikle uzun yıllardır türk sol kesiminde görülen bu yaklaşım,dinin toplumsal gerçekliğin içinde çözümlenmesini ertelemiş,karşılıklı bir zıtlaşmayı doğurmuştur.İnkarcılık hiçbir toplumsal sorunu çözememiştir.Sorunların birikimini ve kangren olmasını doğurmuştur.Marx’ın din eleştirisinde yaptığı saptamaları çözemeyen,salt din "halkın afyonudur." biçimindeki saptamasını kaba metaryalist bir yaklaşımla ele alan anlayışın,sağlıklı bir bakış açısını geliştirmesini de engellemiştir.Oysa marksizm ve bilimsel sosyalizm dinin çözümlenmesini,toplumsal ilşkilerin çözümlenmesi temelinde ele alır.Toplumun bu temelde ele alınışı,toplumun işlevsel birimleri-alt ve üst yapının-sağlıklı bir çözümlemesi ve toplumu yeni gelişim evrelerine kavuşturmasının da çok önemli bir nedeni olmaktadır.
Kuşkusuz toplumun manevi dünyasında yaratılan etkileşimi kısa sürelerden silinip ortadan kalkmadığı da biliniyor.Toplumsal aydınlanma,toplumsal ilerleme ve çağdaş dünya normlarına ulaşma,toplumsal maneviyata da yenilikler yaratır.Toplum iç serzenişni daha iyi çözümler ve ruhsal tabuların etkisinden böylece çıkar.
Toplum ve onun birimleri olan insan grupları,sınıflar ne kadar çok kendilerini ifade etme özgürlüğüne kavuşurlarsa,kendi hak taleplerini ne kadar özgürce var edebilirlerse o kadar etkili bir toplumsal huzur ve birliktenlik gelişir.Ortak yaşam olanakları oluşur.Bugün "modern dünya" kavramını temsil eden ülkelerde manevi dünyanın siyasal etkileri neredeyse kaybolmak üzere.Tersi durumdaki "Geri sosyo ekonomik yapılar,insanların geri dönemlerde kalma inançlarını besleyeceği gibi,geri inançlara sahip olma,geri toplumsal yapılar içinde barınmak isteyecektir.Gerilikten kurtulmak bir devrim işidir."(H.Portakol-Din ve İnsan)
Özellikle düşünsel devrimler, kültürel devrimler,sosyal devrimler hem çağdaşlaşmanın,hem de toplumsal geriliklerden kurtulmanın olmazsa olmazıdır.Zaten yaşadığımız çağ ve yüzyıl geri toplumsal yapılarda bu devrimlerin olmasının zorunlu kılmaktadır.Yaşadığımız çağ bir "demokrasi çağıdır." Demokrasi daha açık,daha aleni ve daha çok şiddetten arınmayı ve derin toplumsal anlayışaları zorunlu kılmaktır.Artık günümüzde tüm toplumsal sorunlar bir demokrasi sorunu olmaktan ve çözümünde demokraside olacağı görülmektedir.