- 944 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYA GÖZÜYLE GÖRMEK
Recai Bey, ayaküstü ticaretle uğraşan, alım-satım işleri yapan, kimin satılacak bir şeyi varsa yardımcı olan ve karşılığında kendi tayin ettiği ücretini alan bir hayat adamıydı. Serveti fena sayılmazdı, tanıyanlar o nun ne kadar cimri ve varyemez olduğunu iyi bilirdi.
Sürekli iş tuttuğu kahvehanenin uzak bir köşesinde oturur, çoğunlukla ona iş getiren müşterilerinin ısmarladığı çayla idare ederdi. Kahve sahibine parası çok az nasip olmuştu. Kazancının çok azını yer, geri kalanını yatırım yapardı. Kendi ifadesiyle kötü günlere saklardı.
Bir gün et almak üzere kasaba girdi. Kasap gördüğü manzaradan hoşnut olmamıştı doğrusu. Ama müşteri kırk yılda bir gelse de velinimetti. Hafifçe gerinerek, yağsız kısmından bir kilo et sipariş etti. Fiyatını da sormayı ihmal etmedi. Ne de olsa epey zaman olmuştu et almayalı. Kasabın cevabı seri olmuştu.
-10 lira.
-En son aldığımda 7.5 lira idi.
-Olabilir.
-Aşağı olmaz mı ?
-Olmaz
-Almam o zaman.
-Sen bilirsin .
Adam sinirle dışarı çıktı. Yakındaki başka bir kasaba uğramayı düşündü. Belki orda eski fiyatlıydı.
-Etin kilosu kaça?
-10 lira.
-Geçen ay 7,5 liraydı.
-Hafta başında 10 lira oldu.
Almadı. Sabahtan beri 7,5 lirayı zor gözden çıkarmıştı. 10 lira sürprizinden hiçte hoşnut olmamıştı. Yakın ilçedeki kasaba gitmeyi düşündü. Hem bu arada, tapu dairesindeki işini de görürdü. Belediye vasıtasına binerek ilçeye ulaştı. İşini bitirdikten sonra, arka mahalledeki kasap dükkanından içeri daldı.
-1 kilo et verir misin, yağsız olsun. Kaça kilosu ?
-10 lira.
-Nasıl olur. Bizim orda da 10 lira dediler.
-Her yerde fiyatı aynı
-Aşağı olmaz mı ?
-Olmaz
-Bu ilçede daha ucuz olur diye, bizim oradan almadım.
Kasap merak ve hayretle, sordu.
-Siz bir kilo et almaya mı geldiniz buraya?
-Evet diye yanıtladı adam. Hem başka işimi de gördüm bu arada. Fazla para ödeyerek, kazıklanmak benim defterimde yazmaz. Para kolay kazanılmıyor diye de nasihat etmekten geri kalmadı.
Kasap kim olduğunu ve nerden geldiğini sorunca, yakın ilçedeki meşhur Recai bey olduğunu anladı. Recai beyle ilgili mevzuları duyuyor ve tanımadan içerliyordu.
Farkında olmadan vaktin geç olduğunu anlamamıştı. Hava kararmış, son belediye vasıtası çoktan ilçeden ayrılmıştı.
Kasap hayretini gizlemeye çalışarak, bu saatten sonra araç olmadığını ve isterse onu, misafir edebileceğini teklif etti.
Vaktin hayli geç olduğunu anlayan adam çaresizlik içindeydi.
-Zahmet olmasın. Size yük olmak istemem dedi.
-Meraklanmayın, misafirin başımız üstünde yeri var, diyerek sert bir ses tonuyla çırağını yanına çağırdı.
Tezgahın arkasında, boyu ancak tezgaha yetişen bir çırağının olduğunu o zaman fark etmişti.
Gelen çocuğun ensesine, hafifçe bir tokat vurarak azarlamayla karışık bir eda ile;
-Eve git, yengene misafirim olduğunu söyle, hazırlık yapsın diye gürledi.
Birazdan, dükkânı kapatıp, eve doğru yol almaya başladılar.
Havadan, sudan konuşuyorlardı sadece. Eve ulaştıklarında yemek hazırlanmıştı. Mükellef bir sofrada yemeklerini yediler. Çay kahve faslından sonra, yatma zamanı adam karısına; .
-Misafirimize, bizim odamıza uzak bir odada yatak hazırla. Bizden rahatsız olmasın diye seslendi sırıtarak.
Kadın anladığını belirten baş işaretiyle, çıktı odadan. Evin uzak köşesindeki odaya serilen yer yatağında yattı.
Ertesi sabah, kahvaltı bahçeye bakan balkonda yapılacaktı. Geniş alana kurulu ve bakımlı bahçedeki renkli çiçekler görülmeye değerdi.
Evin sahibi kasap, uykudan uyanmış, gerinerek ve bahçenin bir köşesinde ayakta ihtiyacını gidererek, sonrasında ayağıyla toprağı düzeltir gibi yaparak, elini yıkayıp sofraya oturdu.
Kahvaltı sonrası misafirliğin sonu gelmiş, ancak misafirin aklına takılan bazı nüanslar anlaşılamamıştı.
-Her şey için teşekkür ederim. Benim için yoruldunuz, zahmet ettiniz. Ancak müsaade ederseniz, bazı sorularıma cevap bulmak istiyorum.
-Tamam, neyi merak ediyorsun dedi ev sahibi.
-Sen olgun, halden bilen, yol yordam görmüş birine benziyorsun. Beni tanımadığın halde misafir ettin, çırağını azarlayarak çalıştırıyorsun, eşinle ilişkin garip, evdeki yaşamın farklı. Evin büyük ve konforlu olmasına rağmen, benim göreceğimi bile bile ihtiyacını bahçede gördün. Sanki bana duyurmak veya göstermek istediğin bir şeyler var.
Ev sahibi bu soruyu bekler halde cevap verdi.
-O gördüğün çocuk, evdeki kadın, dükkanım, ev ve bahçe bir adamındı. Kendi malını yemeye kıyamazdı. O ölünce her şeyi benim oldu.
-Peki, bahçedeki ihtiyaç molası ?
-Evin eski sahibinin mezarı. Bana sağladığı bu imkânlar için, aklıma geldikçe mezarına gidiyorum. Öyle adama, ancak böyle teşekkür edilir.
Bu hayat dersini hayretle ve dikkatle dinleyen misafir oradan ayrılarak, kendi ilçesine geldi.
Markete, kasaba, manava uğrayıp sipariş vererek, evine göndermelerini istedi.
Sonraki durağı, her zaman oturduğu kahvehaneydi.
-Her kese benden çay diye seslendi kahveciye. Şaşkın bakışlar altında, akşama herkesi evinde yemeğe misafir edeceğini söyleyince, o nu yıllardır tanıyanlar küçük dillerini yutacaklardı. Recai beyin başkasına çay ısmarladığını, hele evine misafir aldığına şahit olan yoktu. Sebebini sormadılar.
Elinde bir sürü yiyecekle, eve gelen çıraklar, Recai beyin gönderdiğini ve akşama misafir getireceğini eşine söyleyince bu defa şaşırma sırası evin hanımına gelmişti. Alışmadığı bir durumdu ve yanlış eve geldiğini düşünüyordu. Hata anlaşılır ve gerçek sahibi alır diye yiyeceklere dokunmadı.
Akşam vakti, önde Recai bey, arkasında misafirleri gelince kadın şaşkınlığını gizleyemedi. Karısı yanlışlık olduğunu zannettiği için yemek yapmadığını söyleyince kızar gibi oldu, ama haksız da sayılmazdı. Yıllardır kendi evine mükellef bir alış veriş yapmadığını biliyordu. Bu değişimin nedenini soran karısına şöyle cevap verdi.
- Karıcığım, bugün yakın ilçeye gittim ya. İşte orda, malımı yiyecek, oğlumu azarlayıp hizmetkârlık yaptıracak, seni alacak ve aklına geldiğinde mezarımı ziyaret edecek adamı gözlerimle gördüm. Sebebi sadece bu. Kadından gelen tepki ise, sevinç ve şaşkınlıkla karışık görülmeye değerdi.
-Tövbe de bey, tövbe de…………….
Saygılarımla
Ecz.Abdulkadir Nur GÖRDÜK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.