- 2543 Okunma
- 26 Yorum
- 0 Beğeni
BİR TEL SAKAL VE YOLUNMUŞ BIYIK *
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne dert biter Anadolu’da, ne yoksulluk, ne hastalık ne ölüm . Tüm kahırı analar çeker genellikle. Anadolu ezelden beridir ezilen anaların yurdu olmuştur. Kadınların derdi çilesi, erkeklerinkini her zaman üçe beşe katlamıştır. O yuvayı yapan dişi kuştur, çadırın orta direğidir. Büyüyüp serpilen hayatın, gelişen bir neslin, elidir ayağıdır. O en güçsüz, yıkılgan anlarında, kocasının sırtını dayadığı karlı dağdır, en sağlam dayanağıdır.
İşte hangi köydeyse o köyde, yine yoksulluk at başı, aile nüfusu kalabalık, ana baba, gelin oğul torunlar hep bir aradalar, kara kış yaklaşıyor. Çocuklar aç, sefil perişan...
-Ölüm yolunu gözlüyor, kuşpalazı, boğmaca, karaçiçek, kızamık tifo, su çiçeği, difteri falan...
Büyük ana der ki adamına;
-Kalk git şurdan , önümüz kış, bu bebelerin ne yiyeceği ne giyeceği, ne donu ne gömleği, hiçbir şeysi yok, git bunlara bir şeyler al.
-Nerden alayım hanım, para yok pul yok, kime neyi, parasız kim verir?
- Ben anlamam, ne yaparsan yap, bunları sokak ortasına köpek eniği gibi salacak halimiz yok ya. Bu çocuklar tiril tiril üşür, hastalanır , ölür bunlar yarın soğuktan, kalk git şurdan, bir an evvel çoluğun çocuğun başına tellik, ayağına pabuç, sırtına sırtlık, basma pazen, altına üstüne yatak yorgan, battaniye, kilim ne bulursan al gel ...
Saçı sakalı ağarmış dede çaresizlik içinde daha fazla karısına direnmeden kasabanın yolunu tutar, tutar tutmasına da dede, parası yok şimdi cebinde, neyi nasıl ede ? Nereden bula, kimden ala, nereye gide ?
Düşünür taşınır, şansını önce doğrudan satıcıda denemeye karar verir. Kasabaya gelince dosdoğru bir toptancı bir manifatura mağazasına uğrar;
-Selamün aleyküm!
-Aleyküm selam, hoş geldiniz !
-Hoş bulduk; ağa benim adım şu, ben filanca köydenim, durum bu; bundan, bundan, şundan ibaret. Benim bunlara, şunlara, şunlara ihtiyacım var.
-Peki emmi ödemeyi nasıl yapacaksın? Madem paran yok, nasıl bir güvence, kefil vereceksin bize?
-Benim kefilim işte bunlar !
deyip, sakalını sıvazlamaya başlar adam , ama bir yandan da gözleri dolmuş içlenerek ağlamaya başlamıştır...
- Peki dede, tamam sakalını kefil bırak bakalım !
deyip istediği öte beriyi hazırlamaya koyulurlar.
Bu arada dede bir yandan sakalını sıvazlamaya, bir yandan ağlamaya devam eder... Nihayet ak bir tel sakal eline düşer onca sakalın arasından ve uzatır mağaza sahibine. Bir tel ak sakalı alıp, borç dökümünün yanına, borcun kefili olarak, ekleyip yapıştırırlar.
Dede;
’Allah razı olsun ! ’
deyip satın aldığı öte beri ile mutlu bir biçimde evine gelir...
...
Ertesi gün olay köyde duyulmuştur. Yakın bir komşusu sorar ;
-Nasıl alabildin beş para vermeden bunca malı ?
-Sakalımın bir telini kefil bıraktım.
Bunu öğrenen uyanık komşu, hemen kasabanın yolunu tutar, o da derdini anlatır.
Mağaza sahibi, adama sorar
-’Nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz?’
Adam
-Bıyığımı rehin bırakacağım!
deyip, tuttuğu gibi bıyıklarından eline gelen kadarını, acısına aldırış etmeden, yolup masaya bırakır.
Bunu üstüne mağaza sahibi;
-Yooook; senin yolduğun bıyığının kefaleti kabul değil, o adam sakalının bir telini bıraktı ama, bir telini koparıncaya kadar yarım saat ağladı burada. Sen bıyığının değerini bilmiyorsun, bıyığının değerini bilmeyen adamın, sözünün de değeri yoktur. Kusura bakma!
deyip, adamı eli boş geri çevirirler.
Olan yolunan bıyıklara olmuştur.
Borç ödenmeyecek, taahhüt yerine getirilmeyecek olduktan sonra, kesilen çekin, senedin, yolunan sakalın bıyığın, verilen sözün ne hükmü var ki?!
Şaban AKTAŞ
ANTALYA - 11.12.2008
foto:milliyet.com/ fotogaleri
....................................................................................
(*) Kaynak kişiler;Ökkeş Öztürk- Hüseyin Şahin / Yaşanmış bir halk hikayesidir, tarafımca kurgu biçimlendirilmiştir.
YORUMLAR
İnsan haklarıyla ilgili problemlerin ardında sorumsuzluklar, adaletsizlikler ve ahlaksızlıklar yatıyor. Toplumsal yaşamı etkileyen problemlerin bu düşündüren malesef acı yönünden alınan hayatın bir kesitiydi makaleniz.duyarlı yüreğinizin taşıdığı.
teşekkürler paylaşımınız için ellerinize sağlık.
Sayın Topaloğlu Harika bir yorumdu, teşekkür ederim can-ı gönülden ...
BAZI ŞEYLERİN SALT SİMGE VE KAMUFLAJ OLARAK KULLANILMASI NE KADAR İĞRENÇ DEĞİL Mİ...
YANİ PERUK YADA PROTEZ GİBİ DURUYORSA
BEDENDE UZUVLAR HELE;
OYSA KIL KEÇİDE DE VAR TEKEDE DE
KAZDA ,ÖRDEKTE, KARABATAKTA MEKEDE DE...
BU YAZIDAN BİR VECİZ SÖZ ÇIKAR ŞİMDİ;
TEKENİN KILLISI,İNSANIN AKILLISI MAKBULDÜR.(Şaban AKTAŞ)
Saygılar sayın Topaloğlu...
Şaban Aktaş tarafından 12/12/2008 4:13:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ekonomik, sosyolojik ve psikolojik.
Sevgili Ş. Aktaş da farkındadır, insanımızın sosyo/ekonomik Anadolu sorunlarıyla birlikte, olayı anlatırken Türk insanının KIL İLE ANALİZİ'ni irdeleyip ortaya seriyor bir bakıma.
Doğu yoksuldu. Yoksul. Gerçi şimdi yapılanları bombalıyor PKK denilen anlamsız şey. Batının köyleri de berbat durumda, tarım hayvancılık gitti, devletin haberi var da yok, bunlar ayrı konu. Büyük adamlar bağırıp dursun, durum kötü. Daha pek çok kişi sakalını yolacak ama işe yaramayacak.
Gelelim Aktaş'ın gerçek öyküsünün akla getirdiklerini.
Sakal vardır ilkeldir, çemberdir, peygamberimizi bile üzen saptırılmış dinsel tavırların ürkütücü simgesidir. Sakal vardır Mevlana bilgeliği taşır, bu öyküdeki gibi.
Bıyık vardır; kirlidir, erkekliği kurtarmak için ondan medet ummaya çalışırlar, adam bıyıklıdır ama çalar çırpar, kadın döver, kadınların karşısında bıyık burmayla erkekliğini kanıtlayacağını sanır, kalleştir, hırsızdır, ırz düşmanıdır, ırz düşmanı olmasa bile burun önündeki o kıl birikintisiyle her şeyi becereceğini sanır.
Bıyıklı vardır yüz çizgileriyle bağdaşmıştır, erkeklik simgesinden gayri çehrenin uyumlu aksesuarıdır. Sahibi de merttir, yiğittir, kibardır.
Sevgili Şaban Aktaş'ın söylediği bu yazıdaki bıyıklı, belki kötü biri değildi ama; uyanık, yüzeysel bıyığı "kıldan ibaret" kalanlardan. BIYIK YA DA KIL, ADAMLIK, ERKEKLİK VE TEMİNAT İÇİN YETERLİ OLMUYORMUŞ MEĞERSE.
Düşündürücü bir öyküydü.
Daha varsa böyle, okumak isteriz Sn. Aktaş.
Bir şey daha aklıma geldi.
Burun önü kıl birikintisinin bıyık halinden erkeklik taslayıp, kalleş, korkak, kadın döven, mafya ayaklarında olup hırsızlık yapan, leş gibi sigara ve ter kokan, çalıp çırpan, devletin üst kademelerine gelip ihale kayırması, hayali ihracat yapan, memleketi parsel parsel sata bıyıklılar adam mı dersiniz?
Öyküdeki bıyığını ipotek edemeyen uyanık saf köylümüz onların yanında melektir.
Şaban Aktaş.
Yaramı kanattın galiba:))
Koraspini fazla almışım, kan fazla sıvılaştığından bir türlü durmadı:)
RamazanTopoğlu tarafından 12/12/2008 10:36:13 AM zamanında düzenlenmiştir.
YAZIMA İLGİ GÖSTEREN VE DESTEK VEREN TÜM SAYGIDEĞER DOSTLARA CANI-I GÖNÜLDEN TEŞEKKÜR EDERİM...
YALANSIZ RİYASIZ,YALVARMASIZ YAKARMASIZ ,BİREYİN HAKLARININ YASAL GÜVENCE ALTINA ALINDIĞI,
LAİK DEMOKRATİK VE HUKUK DEVLETİ
ATATÜRK TÜRKİYESİ' NİN
DEMOKRASİ PRENSİPLERİ VE KORUYUCU ŞEMSİYESİNDE ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ YAŞAMAK DİLEĞİYLE
ESENLİKLER DİLERİM...
''NE EL ÖP NE DE AYAK
KİRLENMESİN DUDAKLARIN
YAŞIYACAKSAN İNSANLIK İÇİN YAŞA
DEĞİLSE KALABALIK ETME DÜNYAMIZA ! ''
Borç ödenmeyecek, taahhhüt yerine getirilmeyecek olduktan sonra, kesilen çekin, senedin, yolunan sakalın bıyığın, verilen sözün ne hükmü var ki ?!
buram buram anadolu kokuyordu öykü.. öyle güzel öyle ders vericiydi ki...ne iyi yapmışsınız ...ve ne güzel dillendirmişsiniz yaşanan duyguları...artık kaybedilen değerlerimizi...
kutlarım yürekten saygıdeğer hocam..
sevgim saygım her daim...
SABİHA KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 12/11/2008 11:52:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dert bir değil hangisine yanayım.
Yine parelendi yürek yarası......
Hangisine yanayım?.
Anadolu'mun derdine mi,yoksulluğuna mı ?.
Anadolu anasının cefasına mı?.
Anadolu yiğitlerinin çaresizliğine mi,boyun bükmelerine mi?.
O boyun ki düşman karşısında asla eğilmedi.
Anadolu gelininin kara talihine mi?
Anadolu ninesinin cefasının hala bitmediğine mi?.
Anadolu dedesinin ak sakalını rahatça sıvazlayıp hala rahat edemediğine mi,
Söyle şairim hangisine yanayım ?....
Yanıyor yüreğim ama gururlanıyor da.Gururluyum çünkü;
Anadolu'm Anadolu
Anadolu'm ana dolu
Sanma kalırız biz yetim,
Anadolu'm ana dolu.
O Anadolu'm da söz hala senet.
O Anadolu'm da sakalın hala sözü geçiyor.
O Anadolu'm da komşusu açken uyunmuyor.
O Anadolu'mun derdini yazan şairler var,yazarlar var.
O dertlere yanan yürekler var.
O dertleri çözmeye çalışan gönüller var.
İŞTE TESELLİMİZ DE BUNLAR.
Kutluyorum duyarlı yüreğinizi ve kaleminizi.
SAYGILARIMLA.
Emeksiz yemek olmaz.Güzel bir misâl.
İnsan olmanın yanında güvenilir ve sözünün eri olmak lazım.
Ben buna çok önem veriyorum.Öncelikle söz verdiğim zaman mutlaka yerine getiririm.Sözüne sadık olmayanı da ayırırım.
Güzel bir öykü.
Aslında bir ara şiirlere ara verip yazı ,öykü okumalıyım diye düşünüyorum.
Ben ne iş yaparsam o işe tam eğiliyorum.Aynı anda birden fazla iş yapabilirim ama yaptığım işin hakkıyla yapılmış olmasına özen gösteriyorum.
Yüreğinize sağlık.
Selam ,saygı ve hürmetle.
Sayın Aktaş...
Teşekkür edrim beni hikayenizi okumaya yönlendirdiğiniz için.İtiraf edeyim ,şiir tutkum yüzünden düz yazılara pek bakmıyorum.Ancak o kadar güzel kaleme alınmış bir öykü ki bu ,gözlerim dolu dolu okudum desem inanın.Bizler vatandaş olarak çok duyarlı bir topluluğuz.Yapılan yardımlaşma programlarında sıklıkla izliyoruz bunu.Ama ne hazindir ki bir devlet politikası oluşamıyor ve kişisel yardımlarla götürülebiliniyor yardıma muhtaç insanlarımıza yapılması gerekenler.
Anadolu insanımız yokluklarla savaşırken ,büyük aşiretler de onların sırtından kazandıkça kazanıyor.Düğünlerinde havaya savrulan dolarları gördükçe ,takılan takılara şahit oldukça insanın kanı donuyor.
Cebinde beş parası olmadığı halde ,karşısındakine sonsuz güven veren çilekeş Anadolu insanına örnektirbu dede...
Güzel ve hüzün veren yazınız için teşekkürler....
Müthiş olağanüstü bir gezinti yaptım Anadolu'da anlattığınız yöre ve köyleri elimle koymuş gibi buldum /dahası o analara-çocuklara uzandım avuçlarımda yarınların güneşi...merak etme dost o'nlara bıraktım.Annelerle içten bir dertleştik and olsun hala değişen bir şey yok yoksulluk yine adıyla büyüyor.En hızlı kazancımız bu yoksulluk/yolsuzluk.Tek bir sakkalının teline güvenilir olunması da Anadolu insanının başlı başına bir meziyeti....o insan ki onuru için yaşamıştır ancak onuru yani GSMH dan adına düşen onur tavanlardaki 2 milyona pay edilmiştir.Anadolu meziyeti ve kadınının her bir anına selam olsun.Sayfana taşıdığın makale soluksuz okunulası bir eser olmuş.Örnek teşkil eden her yazı/şiir bu sayfada Yürek adamı dostum kalemine bin sağlık.
Mahzun Prenses... tarafından 12/11/2008 12:34:59 PM zamanında düzenlenmiştir.