DOKUNMAK DEĞİLDİR AŞK
Gözlerin yeter
Bir de sözlerin
Yüreğe değerse eğer
Dokunmak değildir aşk
Hatırlıyor musun, bir çınar ağacının altında oturuyorduk. Aşkımızın da çınar ağacı gibi köklü olması için seçmiştik onu. Yapraklarını dökse de dimdik ayakta dururdu. Aylar sonra belki de rüzgarın etsiyle o oturduğumuz çınar yapraklarını dökmüştü.
Rüzgar nasıl yaprakları döktüyse bizim aşkımızda geçen zamana ayak uyduramamış ve yaprak uçlarından dökülüp ayaklar altında kalmıştı. Ah arkasından bir ağıtçısı da yoktu bu aşkın.
Belki de kim bilebilir, dökülen yapraklar aşkımıza ağlayacak kimse olmadığı için düşmüşlerdi, bize ağlamak için.
Şimdi, sana bu mektubu yazarken dışarıda gümüş rengi bulutlar var.
Aradan geçen bunca zamana rağmen seni ve beni unutmamışlar. Bulutlar ağlıyor, mısralar ağlıyor. Şehir karanlığa boğuluyor.
Oysa çocukken bu havalarda teyze çocuklarıyla ne kadar mutlu olduğumuz oyunlar oynar, göğe nispet yapar gibi kahkahalarımız yükselirdi.
Oyunların en sonunda da “Arap kızı pencereden bakıyor; yağmur yağıyor seller akıyor” der dağılırdık.
Şuan yokluğunun kaçıncı günü?
Ruhumda her saniye bir asır gibi…
Tensel manada sana hiç dokunmamıştım… Sözlerim kulaklarında çınlasa, gözlerim gözlerini gözbebeklerinde görse ve gülüşlerini birlikte paylaşsak yetiyordu.
Zamane çocuğuyduk ikimizde…
Oysa aşk anlayışlarımız o kadar farklı mecralarda akıyordu ki…
Ben yanı başında olup seni dinlemekten geçen saniyelerimin içinde senin aktığını görmekten, yüz şeklini, mimiklerini izlemekten mutlu olurken; sen başka hayaller kurardın.
Sanırım “Seni Seviyorum” derken seni neden sevdiğimi bile anlamamıştın.
Gözlerin yeter
Bir de sözlerin
Yüreğe değerse eğer
Dokunmak değildir aşk
Hatırlıyor musun, unuttuğumuz onca şeyin içinde bir de Leyla ve Mecnun kıssası vardı?
Ben hatırlıyorum çünkü şuan içinde bulunduğum durumu bana en iyi anlatan kıssa bu…
Bu nedenle de acımın büyük olduğuna inanmıyorum. İnansam bende kendi çapımda bir kıssa yazardım sanırım. Ama yazamadığım için sana bu kıssayı anlatmakla yetinmek zorundayım.
Hani Leyla ve Mecnun okul yaşına gelince birlikte okula başlarlar. Zaman içerisinde birbirlerine aşık olurlar ve Leyla okuldan alınır. Kays, çöllere düşüp Mecnun namını alır. Gel zaman git zaman Leyla’yı İbni Selam ile evlendirirler. Leyla, kendisinde bir büyü olduğunu kendisine dokunduğu anda ikisinin de yok olacağını söyleyerek İbni Selam’ın vuslatını engeller. Leyla’nın da vuslatı kem gözler tarafından engellenmemiş miydi? İbni Selam, vuslatın yakınlığına rağmen uzak olmasına dayanamaz ve bir gün bu fani dünyadan göçer. Leyla için engel kalmamıştır. Çöllere düşer, Mecnunu arar.
En sonunda bulur Mecnunu. Ama ikisi de tanınmayacak haldedirler. Mecnun ilahi aşkın maddileşmesinden korkarak Leyla’yı kabul etmez. Br süre sonrada Leyla göçer bu dünyadan. Arkasından Mecnun…
Velhasılı sevdiceğim, her aşk bir baş götürür. Bu baş ne senin olsun ne benim. Seni uzaktan seveyim. Ama varlığını ruhumda her an taşıyıp bileyim.
Gözlerin yeter
Bir de sözlerin
Yüreğe değerse eğer
Dokunmak değildir aşk
M.S./2008
Kahramanmaraş