- 746 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aça
nişan olsun,
düğün olsun,
yazmayla kapısını çalan her okucuya ;
“-geliriz, gelmemiyiz hiş” derdi
…
“-sevmiş, saymış, oku ğöndermiş”
tafsilatları aldıktan sonra
kamışların arasından Aça
oysa;
ne nişanlara sini götürdüğünü
gören olmuştu
ne de düğünlerde boyunu-posunu,
ne katılmış, ne oynamıştı
ne misafir ağırlamış,
ne cenazelerde ağlamış
ağıtlar yakmıştı
ne bir yere gittiğini
ne merdivenden indiğini,
ne yanına varan olur,
ne de o gider başkalarına
kendi evinde hapisti Aça
ama
tellalın ne ünlediğiyle,
bağı-bahçesi varmışçasına
kanal nereye akacaksa,
sanki saltıkçı başına varacakta
koca köyde ne olup bittiğiyle,
çoklarından fazla ilgilenirdi
köyün ücra köşesindeki evinde
herkes öyle kabullenmişti
nedenini sormazdı kimse
bir haftalık gelinken,
kocası askere gittiğinden bu yana
merdivene ayak basmazdı Aça
pek öyle herkesle de konuşmazdı
selam verse, rastgele biri,
içeriye kaçardı
yoldan geçenlerin bir kaçını
kollar,
bekletir,
en çok ta hergele çobanının kızı Elif’den
havadisleri sorgulardı
işin aslı diğerlerinin umrunda da değildi,
Kurban Bayramından,
Kurban Bayramına
çoklarını bilmez tanımazdı
koca köyde;
bir elin parmağı kadardı olsa olsa
kiminle konuşacağını bilirdi Aça
koca köyde bir o koğ bilmezdi
ilenmezdi
ha deyince;
çeşmeden dönmediğini zannettiğinde
çığlık halinde Naciye’ye seslenirdi
kimse bilmezdi ne dediğini
kimseye zararı yoktu
kendi halinde
zavallı biri
çok şeylerin farkındaydı, aslında
ama başkalrına göre ha vardı,
ha yoktu Aça
Musalla’nın karşısında
kamışların arasından görebildiği kadardı
bütün dünyası
geç farkına varıldı
kamışların aralanmadığı
Naciye de anlamazdı
anlam verememişti, uyanmadığına
son uykusuna dalmıştı Aça
yapraklar hışırdadı,
bir-iki
ağaçlar sallandı,
bir sağa bir sola
yağmur çiseledi,
birkaç damla
yanar yaz ortasında
evinden ilk çıktığında
sal’landı, musalla taşına
evinin yanıbaşına
Naciyenin anası, Pandalın karısı
Aça
nişanlarda,
düğünlerde hep vardı…
“geliriz, gelmemiyiz hiş” derdi
gitti, gelmedi
köyün nüfusu azalmadı
köy yukardan aşşa sayılsa
Aça’nın esamesi okunmazdı
rastgele birine sorulsa
yaşıyor mu, yoksa;
gerçek dünyaya götçümü diye
teretdütde kalırdı
kimse kimseyi bu yüzden
ayıplamazdı
fırtına kopmadı,
şimşekler çakmadı
köpekler uzun uzun ulumadı
kamışlar arasından bakmadığını
kimse fark etmedi
Elif’den başka
Elife bir şeyler sormaz olmuştu Aça
ardından ağıtlar yakılmadı
ona değil,
kendisine ağladı ağlayanlar
“Aça …….
sizlere ömür” denildi, soranlara
o kadar
bir hışırtı,
biraz yağmur,
o da birkaç damla
Hakkın rahmetine kavuştu Aça
yapraklar hışırdadı,
ağaçlar sallandı,
yağmur çiseledi,
yanar yaz ortasında
evinden ilk çıktığında
sal’landı
musalla taşında
Müslüğün kızı
Pandalın karısı
Naciyenin anası
Aça
Musalla’nın karşısında
kamışların arasından görebildiği kadardı
bütün dünyası
çeşmeden
dönerken
yere testisini, helkesini
koyup ta dinlenen
Elif’e
bir de bazı talebelere
seslenirdi
küçüklere “Senget’de mi okuyon”
bana da
“-şey mi?.... len çocuk
İzmir’de mi okuyon sen” derdi
her defasında
“-hı hı” derdim, yormamak adına
“-Melidi görüsen bi çok selem et”
Senirkent’i
gidip-gördüğünden,
İzmir’i bildiğinden değil
Eşe Senirkent de gelindi,
Kabak Mevlüt İzmir’de işçi
yapraklar hışırdadı,
ağaçlar sallandı,
yağmur çiseledi,
yanar yaz ortasında
sal’landı
musalla taşında
Kabak Melidin
Eşe’nin
Gülseren’in
anaları Aça
dile gelse de konuşsalar
o gün musallada olanlar
kendinden başka herkesin
“kendilerine ağladığı”nı anlatırlar
koca köyden birkaç kişi sadece
evinden ilk çıktığın da
evinin yanıbaşındaki
musalla taşına
geldiğinde
dört kolluyla,
kul sayıldığında,
birilerinin aklına geldiğinde
adam yerine koyulduğunda
eller üstünde tutulduğunda
Aça
……..
hışırdamış yapraklar
sallamış ağaçlar
birkaç damla çiselemiş
o kadar
ağlamamışlar
ağıtlar yakmamışlar
ne fırtına, ne rüzgar
birkaç damla yağmur
o kadar
“Allah kurtardı” demişler
“başınız sağolsun” dememişler
diyecek birini bulamamışlar,
o gün fayda yokmuş,
oğlandan kızdan gelinden
neden sonra duymuş, gelmiş, sahiplenmiş
kardeşi Elif, Aşşamelle’den
Naciye aldırmamış
olup bitene
ardı-sıra bakakalmış mevtaya
kamışların ardına saklanmış Aça
o akşam örgülü yerine gelinmemiş
daha öncelerdeki gibi taa öte mallelerden
kap-kap yemeklerle birileri
rahmetliyle ilgili
herkes bir şeyler anlatmamış yalan-yanlış,
rahmet okumamış
kimse dedi-kodu etmemiş ardından
mirası için kardeş kavgalarına tutuşulmamış
ne haftası,
ne kırkı,
ne elliikisi
ne sin kurbanı
ne mezar taşı!
de! ki yaşadı,
günahıyla-sevabıyla,
ağrısı-sızısıyla,
bir başına
zavallı Aça
kırk yılda bir gelirim köye
………
köyde ne hergele kalmış
ne hergele çobanı
Elif gelin olmuş,
iki çocuklu babası yaşında birine
Zedefçe merhum,
sizlere ömür
hergele çobanı Karasümbül’ün
karaörtü,
“yerden evi ” virane
mezarlığın çelenleri tarumar,
tarumar
Pandalın gözarasında kamışlar
kamışları aralar
“İzmirde mi okuyodun len çocuk,
sen” der
başımı sallar
“-hı hı” derim
gözlerim dolar
rahmet dilerim
kazara yanımda biri varsa
içeri kaçar
Aça
okucu: okuyan, oku dağıtan, düğün davetiyesi(peşkir vs) dağıtan kimse
oku: okuntu: düğüne buyurun hediyesi, davetiye
yerden ev: tol, altında samanlık, ahır gibi kısımları olmayan bir katlı zemin üzerine yapılmış, iptidai ev
..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.