6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1953
Okunma
Sonuna kadar açıktı gönül pencereleri, şehrin en alımlı yerinde süzülürdü geniş kanatlarıyla. Bazen hızlı hızlıydı kanat çırpışları ve bazen tek esmer bulut olmasının verdiği eda ile dururdu kız kalesinin üzerinde kendinden emin, mağrurlu seyrederdi şehri. Ten rengi kumsala sererdi bedenini, çıplak ayakları kavrulurdu yüreği gibi cayır cayır yanardı al topukları. İhanet gibi simsiyahtı saçları, belindeki iki gamzeye kadar uzanır ve öperdi, kızıl dalgalar gizliydi buklelerinde çıplak omuzlarında sefa sürerdi ki hiçbir kadın bu kadar güzel değildi.
Bağlılık duygusundan yoksun özgürlüğün sınırlarını aşarak çıkartırdı hayatın çapkın yanlarını. Bordoya çalan dudaklarının üzerinde yalancı bir ben, beni deli eden içimdeki kopmak üzere olan felaketleri coşturan o “ben” ve sonsuza kadar yazılacak, bitmeyecek bir hikâyenin ilk harfi gibi dururdu en cilveli hali ile. Bir gözlerine akmadı, gözlerim cesaretsiz miydim yoksa korkularımın gölgesine mi sinmiştim? Hiç bilemedim beklide bilmek istemedim.
Aşk mıydı bu yoksa bende kalmayacağını bildiğim için tutkularımın beni kamçılaması mı? Hiç yüreği elinde gelenlere kal demedim ki… İlla gidene sürgündür bendenim. Sevenle sevişmek yerine, sevdiğimle ölümü seyretmek bir uçurumun ucunda işte budur tüm varlığımla arzuladığım ve sen dudağında “beni” olan yar; bundandır senden geçemeyişim. Canımı acıtmanı seviyorum beklide, çapkın ruhuna ve asla benim olmayacağını bile bile istiyorum / özlüyorum “seni” başka bedenlere ait olmanı kıskanarak belki de ruhunu istiyorum, ten kirlense de hoyratça harcanan kasvetli gecelerde bir ruhun ak pak ve her geçişlerinde bir aşktan bir aşka kanatlarının arasından bırakmanı bekliyorum avuçlarıma “ruhunu” ey… Gözlerine bakamadığım yar…
Her mevsim geliş gidişlerinde bekleyen tüm göçmen aşklara ithaf en…
Kalem Sızım