GÖNDERİLMEMİŞ MEKTUPLAR (1)
Birtanem,
İnsanoğlu ne garip değil mi? Sürükleniyor bir yerden bir yere… İşte onlardan birisi de benim. Şu an da gece saat 00.50 bulunduğum mevkide; sen ise 02.50 de belki korkularla, belki güzel rüyalarla ama içinde bir sıkıntıyla uyuyorsun. O güzel yüzün en saf, en temiz ve en doğal halini almış durumda. Ben ise yaktığım sigarayla ekran başında sana bu satırları yazıp rüyanda sana teselli verebilmek için Tanrı ya dualar ediyorum, tanrının seni her zaman koruması dileğiyle..
Her insan yaşar fırtınalı dönem. Bunlardan birindesin. En azından çıkıp, haykırmak istediğini hissediyorum. Genelde cümlelerine keşke ile başlıyorsun ama çıkar keşkeleri hayatından. Çünkü ne kadar acı bir süreç olsada bu çevremizde gördüğümüz maskeli suratlardan arınacağın bir dönem. Sen güldükten sonra herkes güler çevrende fakat sen ağlarken?
Kendine iyi bak ve kendinden başkasını düşünme! Oraya gittin ama döneceksin. Kendine söz ver kendime iyi bakacağım diye ve döndüğünde belki de seni hiç göremeyeceğim. Her zaman ki gibi TV ekranlarında, gazete sayfalarında, dergilerde. Ama bilirmisin karadut hikâyesini. Öğren ve anlayacaksın sevginin ne demek olduğunu. Amacım sana akıl vermek değil; içimdeki duyguları sana anlatabilmek. Aslında bu bir aşk mektubu da değil. Buna benzer bir mektup sen orada değilken eline ulaşsaydı okumayacaktın. Sadece bu mektubun yazılmış olmasındaki amaç birinin hayatında büyük bir yer edindiğini bilmen en azından hiç tanımadığın birini senin için engin denizlerde, sert dalgalar eşliğinde, sıcaklık farkı gözetmeksizin seni düşündüğü ve dualarının seninle olduğunu bilmen. Aslında seni TV de gülerken görmeyi bu mektubu okumandan daha çok isterdim. Micheal Scolfield’in olmak isterdim? Bu diziyi bana sen izlettirdin.
Bu gün 16 ocak 2008 , 01.17 LT ve ne yazık ki bu mektubu en erken 23.01.2008 de gönderme şansım olacak. Benim dünyamda bu! Dünyamın en ulaşılmaz, en değerli varlığı bu satırları okuyan.
Kaptan