HUZURLU MUTLULUĞUN MUTLAKTA MEYVELENMESİ
Ve günümüz insanına ölüm erişmeden huzurun erişmesi gerekiyor. Bir beyaz sayfanın ütüsünün bozulmamışlığında, gönül mürekkebinin dolduracağı dizelere hayat kıvılcımı aşılamanın nöbetinde inat etmeli. Huzur filizlenmesinde ısrar etmeli… Ama, anda/bugünde. Huzurun erişmesi ve an’la birleşmesi, birleştirilmesi gerek.
………….
“Mutluluğun aşinalık sahiline vuran dev dalgası,
Geleceğe dair zafer muştularında çekimlenir.
Lacivert göğün kabaran bulutlara kucak açması,
Yağmur damlalarıyla mutluluk kartpostalına lehimlenir.
Yalnız geceleri değil bütün geleceği ısıtan can atlası,
Musiki duygusallığında aşırı mutlulukla resimlenir.”
Gülümsemenin huzura, oradan mutluluğa ve anın hatta yarının inşasındaki aracılığının mimarlığına etkisi bakımından bir hikâye dillendirilir. Dinlenesi, sevilesi ve ibretlenesi civanlıkta:
Bir yerleşim biriminde, bir minik can, o mahalde yabancı olduğu ve yalnızlığı tavırlarına sinmiş birine çocukluk saflığının ışıltısında gülümser.
Buram buram çocuk safiyetinin dekorladığı bu gülümsemeden yabancı adam etkilenir, içindeki yalnızlık hüzünlü güzünü bahara çeviren davranışın çeşnisiyle yemek yediği lokantanın garsonuna, normalin üzerinde hatırı sayılır bir bahşiş verir.
Bahşişin gününe getirdiği gönenlikte, lokantasında çizgi üstü bir performans sergileyen garson; akşam evine giderken yolu üzerindeki dilenciye gönül çoşkunluğunda daha fazla sadaka verir. Dilenci külahını havaya atar ve bu sadakayla giderek karnını bir güzel doyurur. Günlerdir sıcak yemek hasretiyle kıvranan mideciği, yemek vuslatıyla kendinden geçmiş bir şekilde son günlerinin en güzel gecesini karşılamaya hazırdır.
Gece ve yalnızlık… Dilencinin dillendiremediği bu derdine çare olması hem de karnının güzelce doymuş olması sevinçbazlığında, geceleme mekânına giderken yol kenarında sahipsizliğini sindirmeye çalışan bir köpeği de yanına alır. Karnını doyurur; sever, okşar. Kuyruk sallamanın ritimleştiği yürüyüşte köpekçik dilencinin peşine takılır. Beraberce gecelenecek apartmanın bodrum odasına gelinir.
İki yoldaş köşelerinde karınlarının tokluğunda, geceye ve uykunun kollarına teslim olurlar. Rehavetin ve uykunun koyulaştığı, dinlencenin doruklandığı anlara yakın zamanda; geceye ve uykuya teslim olmayan, olanlara da rahat vermeyecek, geceye katran dökmeye hazırlanan şeyler zamana karşı yarışmaktadır. Nöbet tutmaktadır.
Bodrum katında yangın çıkar. Yangını ilk fark eden köpek olur. Huysuz tavırları ve rahatsız edici davranışlarına dilenci uyanır. Uyanmakla kalmaz uykuyla haşir neşir apartman sakinlerinin hepsini uyandırır. Tedbir alınır. Dışarı çıkılır. Harlar söndürülür. Duman sindirilir. Canlar ölümden kurtulur, canın yongası mallar telef olmaktan…
…………...
“Mutluluğun aşinalık sahiline vuran dev dalgası,
Geleceğe dair zafer muştularında çekimlenir.
Lacivert göğün kabaran bulutlara kucak açması,
Yağmur damlalarıyla mutluluk kartpostalına lehimlenir.
Yalnız geceleri değil bütün geleceği ısıtan can atlası,
Musiki duygusallığında aşırı mutlulukla resimlenir.”
Minicik, saf bir gülümsemenin devasa sonucudur bu. Masumiyetin katıksız orjinalliğinin yazılmış en tatlı kitabı çocukluk saffetinde nakışlanmış duygularda; yürek ülkesinin toprağında filizlenen çiçek bahçesinin karanfili üzerinde titreyişi… Yani minik bir gülümsemenin dizginsiz sevecenliğe kement atmasını vurgulamak bakımından biraz abartılı gibi görünse de gerçek gülümsemenin gücünün vurgulanması bakımından dikkati odaklayan bir açılımdır hikaye.
Gülümseme; yıldızların sihirli bir âlemde konulmuşluğu, suların bin bir dereden gelen kaynaklarla yumulmuşluğu, yolların kıvrımlarından ümit umulmuşluğu, rüzgârların bir yordamlı arayışlarda sokunulmuşluğu, hayatın rüyavari dokunulmuşluğudur sanki...
Birde gülümsemenin bilinçlenmiş, gönül fırınında biçimlenmiş ve yüz ferahlığında çiçeklenmiş huzurundaki sonucunu tahminlemek gerektir. Gülümsemenin mutluluğa, mutluluğun huzura salınımının safbaharlar çelenginde pırıltısını, hayat labirentlerinin ışıklandırılmasında kullanmak gerektir.
Gecenin karanlığında yolunda olan ve hedefine doğru ilerleyen bir otomobilin gideceği yerin Hatay’dan İstanbul olduğu hayallensin. Aydınlatabildiği mesafe iki yüz metre, gideceği mesafe ise binlerce kilometredir. Bu haliyle; sürücü ne göremediği binlerce kilometrenin endişesini içinde düğümler, ne de anın ötesinde yarının sürprizlerinin sıkıntısında kıvranıp kendini hederler.
Bütün dikkati ve ısrarcılığı; araç farının ışıldattığı mesafenin gönül huzuruyla, telaşsız ve kazasız ritimlenmesidir. Andan koparak, yarının hesabı yapıldığı anda dikkat erir. An’da olmak, an’a odaklanmak ve an’la şahlanmak gerektir. Bu ritim esastır; bu dikkat esanstır. Bu an’lar, panik yapılmadıkça birbirine zincirlenerek ritimkar bir şahikalıkta yarınlara huzur köprüsü kurar. İşte bu huzuru ve dikkati yolunca, yordamlıca biçimlendirmek gerekiyor.
Gülümsemenin ışığında mutluluk yolundan huzur diyarına ulaşmanın minicik ve en kolay adımını gülümseyerek atmak gerekiyor. Gülümsemeyi huzura kaydırmak, huzuru ise mutluluğa sızdırmak gerekiyor. Gülümsemeli huzurun, huzurlu mutluluğun, mutlakta meyvelenmesi gerekiyor.
S. Edip Yörükoğlu/Ömürkonuğu
NOT: İçinde bulunduğumuz an’ı bayram sayan bütün yürekleri; yüce değerlerle bezeli pırıltılanmış gülümsemeyle huzurlanmış mutluluklara havale ediyorum.
An’lar ve yarınlar böylesi gönüllerin çiçeklendiği panayırlara dönüşsün.
HUZURLU MUTLULUĞUN MUTLAKTA MEYVELENMESİ Yazısına Yorum Yap
"HUZURLU MUTLULUĞUN MUTLAKTA MEYVELENMESİ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
7 Aralık 2008 Pazar 15:14:07
Edip Bey, yazınızda sergilediğiniz düşünceler, kullandığınız kelime ve kavramlar çok müstesna. Bu görüşleriniz sanırım herkes tarafından da düşünülebilir, ancak kaleme alıştaki ustalık ve ediplik kendini öyle göstermiş ki, yazınızı beğenerek ve gıpta ile okudum.
Kurban Bayramınızı kutlar, esenlikler dilerim. Selamlar.