7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
8094
Okunma

23 Kasım akşamı geç saatlerde başlayan ve 24 Kasım’ın ilk gün ışıklarına kadar devam eden bir TV programı pek çok kişinin ezberini bozdu. Programda Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı, "Gel, gel ne olursan ol yine gel" dizelerinin Mevlana’ya ait olmadığını söyledi. İki isme destek, konunun uzmanlarından Prof. Dr. İskender Pala ile Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç’tan geldi. Onlara göre de bu dize Mevlana’nın hiçbir kitabında yer almamıştı. Şiir, Orta Asyalı ünlü sufi Ebu Said Ebu’l Hayr’ındı.
"Gel, gel ne olursan ol yine gel" dizeleri de Mevlana Celaleddin Rumi ile o kadar özdeş. Ancak şimdi bu dizelerin Mevlana Celaleddin Rumi’ye ait olmadığı ortaya çıktı.
Dizeler Mevlana’dan önce yaşamış başka bir mutasavvıfa, Ebu Said Ebu’l Hayr’a ait. Mevlana’nın beyitlerinin yer aldığı farklı Divan-ı Kebir nüshalarında bu dizeler alıntılanmış. Ancak son yıllarda yayımlanan karşılaştırmalı metinlerde bu tartışmalı beyitler ayıklanmış.
Hemen ardından da izleyicilerden e-mail’ler gelmeye başladı Teke Tek’e. Bu e-mail’lerden bir tanesinde bir izleyici Mevlana Celaleddin Rumi’yi intihal yapmakla suçluyordu: Bir başka şairin dizelerini Mevlana kendi kitabında kaynak göstermeksizin yayımlamıştı. Bu, Mevlana ile özdeşleşen
"Gel, gel ne olursan ol, yine gel / İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol, yine gel / Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir / Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!" şiirinden başkası değildi. Programda ilk itiraz Prof. Dr. Ortaylı’dan geldi; "Ne münasebet. Mevlana’nın hiçbir kitabında bu dizeler bulunmaz. Bu şiir Mevlana’dan sonra ona isnad edilmiştir. İntihal suçlaması mesnetsizdir" dedi. Murat Bardakçı da şiirin Ebu Said Ebu’l Hayr’a ait olduğunu söyledi. Şiir de zaten bizim anladığımızın dışında başka manalar da taşıyordu ve bu Farsça aslında yapılan kelime oyunlarının arkasına saklanmıştı.
"Gel, gel ne olursan ol, yine gel" dizeleriyle başlayan şiirin içerik itibariyle Mevlana’nın felsefesine aykırı olmadığına dikkat çekiyor. Bu yüzden bu yanlışlık günümüze kadar gelmiş; "Mana olarak şiir Mevlana’ya aykırı değil. Mevlana’nın eserleri karşılaştırmalı metin olarak son 15-20 yılda basılmaya başladı. Böylece metinler arasında farklılıklar ortaya çıktı. Zaten Mesnevi’de böyle bir problem yok. Sadece Divan-ı Kebir’in nüshalarına bu gözle bakmak lazım."
Sözünü ettiğiniz şiir de Mevlana’dan sonra hazırlanan bazı Divan-ı Kebir nüshalarında vardı. Ama kesin olarak bu şiir Mevlana’nın değildir. Şairi, yine çağının büyük mutasavvıflarından Ebu Said Ebu’l Hayr’dı."
Hayatları birbirine benziyor
Ebu Said ilk gençlik yıllarından itibaren ünlü bir mutasavvıf haline dönüştü. Ne zaman şiirle ilgilendiği bilinmese de, günümüze kadar gelen özlü sözleri var ve yoğun bir sevgi çemberinin ortasındaydı. Geceleri, hali vakti yerinde olan babasının sarayından kaçarak küçük bir camiye ibaret etmeye giderdi. Ebu aid’in hayatı da Mevlana’ya benziyor. Her iki isim de yaşamlarını dünya zevklerinden olabildiğince uzakta geçirmeye çalışmış. Günlerce hiçbir şey yemeden yaşamaya alışmışlar. Bu arada bir sürü düşman edinmişler ancak hiçbirine karşılık vermemişler.
Ebu Said, Mevlana’nın aksine Hırıstiyanları ve Musevileri Müslümanlığa davet ediyordu. Bu uğurda kiliselere bile gittiği anlatılıyor menkıbe kitaplarında. Tabi bir çok Hıristiyan ve Yahudi’nin de bu çalışmalar sonunda Müslümanlığa geçtiği ilavesiyle. Bu gerçekten böyle oldu mu bilinmez ancak devlet adamlarının yanındaki saygınlığı konusunda kesin bilgiler var. Ölümünden yıllar sonra bile oğulları Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün yardımlarına mazhar olmuşlar.
Haber: Tuncay Opçin/Aktüel
Teke Tek’e. Bu e-mail’lerden bir tanesinde bir izleyici Mevlana Celaleddin Rumi’yi intihal yapmakla suçluyordu: Bir başka şairin dizelerini Mevlana kendi kitabında kaynak göstermeksizin yayımlamıştır.
= Bir yüce şahsiyetin ardından böyle mesnetsiz konuşmak insan olduğunu zanneden şahıs-a yakışan bir tarzdır.
Bu büyük gönül adamına yapılan (başkasına ait eseri onu eserlerine koyanlar, onun ile özdeşleştirmeye çalışanların yaptığı )en büyük kötülük değilmidir.
Bir çok hocaların başkalarına ait tezleri kendininmiş gibi sunmaları, yetmezmiş gibi birde bu kötülüğü yapmışlardır bu yüce mabet-e, kendi kullandıkları emellere bu yüce gönül adamını da alet etmişlerdir.
Ona yapılan bu tarz yaklaşım, halkın gözünde onu yüceltmekten çok, başkasına ait eserleri kendine atfeden bir hırsız(haşa) haline getirmek değilmidir.
Bu sözler ona eserlerinin arasına bir nakış gibi işlerlerken bir gün bu sözlerin ona ait olmadığını, ortaya çıkmayacağını düşündüklerini zannetmiyorum, bu bilinçli bir yaklaşımdır.
Neyazık ki amaçlarına ulaştığını görmek çok acıdır.
Ve de yapılan en büyük kötülüktür...