- 1309 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Ben ve bana
Ne zaman savunmasız kalsa aşk bende, başlar avuçlarıma çocukça ağlamaya.
Oyuncağı elinden alınan örgülü saçlı küçük kız bağırır:
-anneee! şu çocuğa bak oyuncağımı alıyor... Bir kaç tel saçı dökülmüştür bebeğinin, ya da serdiği küçük kilimin üzerine çamurlu ayakkabılarıyla basmıştır çocuk. O zamandır ayak izlerini taşır küçük sarı saçlı kız. Alışkındır kirlenmeye ve kirletilmesine.
Oysa, küçük bir kilim serer düşlerine. Üzerine duvarsız çatılar çıkar, kilitsiz kapılar, perdesiz pencereler. Bir kilim vardır elinde, bir de bebeği kucağında ama o koca bir eve sahiptir. İki kişi de olsa kalabalıktır yuvasında. İşten dönmeyeceği babası vardır kucağındaki mavi elbiseli bebeğinin. Akmayan sütünü içirir, beyaz hayallerinden sağdığı. Rengarenk çiçekler açar gönül bahçesinde, salıncağını kuramadığı gölge ağaçların yapraklarında dinler ve mırıldanır ninnileri.
Bebeğini uyutur, ellerinde büyütmek için. O büyüdükçe büyür yüreği, elleri, ayakları – anne olur – sarı saçlı kız çocuğu, yatırdığında ağladığı bebek hiç dillenmese de, konuşur da konuşur ona. Kızar, doyurur, gezdirir hayalleriyle kolkola.
Taaa ki akşam annesi seslenip eve çağırana kadar annedir o!
Günün tozu serpilmiş düşlerini toplar kaldırımdan. Bebeğinin son kez düzeltir saçlarını; - haydi bak annenanne çağırıyor, akşam olmuş. Geç saatte sokakta kalan çocukları kaçırıp dilenci yaparlarmış... deyip küçük adımlarıyla uzaklaşır büyük dünyasından.
Eve girer, kilimini uzatır annesine; benim çamaşır makinamın pili bitti, sen bunu yıkar mısın? ve odasına doğru ilerler, karanlık dolabını açar, oyuncak sepetini çıkarır ve koyar bebeğini. Kapanır dolap.
İçinde bir sepet dolusu bebek, bir sepet dolusu saf çocukluğu kalır karanlıkta.
Hala o bebeklerim saklıdır, annem de başımda. Kilimim hangi eskicide çocukluğumla ayak altı bilmem. Hala ayak izleri var sokağımın tozlu kaldırımında, duvarlarını örmeye başlıyorum çatı altına bir rüzgara bile yenik düşüyor taşları, penceresiz diye perdelerim savruluyor saçlarımla ve kapısı hala açık yüreğimin, kilidi yok. Çocuk yanım hiç gitmedi benden. Eteklerim uzayıp, topukları yükselse de ayakkabıların, hep çocukçadır adımlarım. Çantam ağırlaştıkça boşalmaz ki düşlerim! Onlar hep göz kapaklarımın karanlığında saklı. Her kırılganlıkta bağırsa da büyüyen yanım, çocukça zırlar -niye insanlar böyle? diye.
Susarım, cevabım yok!
Anne, büyümek için niye bu acele?
Çocuk kalmak istiyorum ben, hem biliyor musun, seviyorum dedikçe, sevilmeyi unuttum anne. Gözlerindeki yaşları silmek için sevdiklerimin ellerini uzat derdin ya!
Uzattım ama uzattıkça ben daha çok ağladım anne, ellerim daha çok kırıldı, canı yananlara üzüldükçe, daha da içim acıdı. Keşke insanlığı öğretmeseydin anne.
Oyuncaklarımla oynamayı öğrendim, insanlarla oynamak nasıl bir şey anne?
İşten yeni geldim,! ! ! Yüzümden temizlemeliyim renkli yorgunluğu...
ve odama sakın gelme, ben bebeklerimle konuşmak istiyorum, olur mu anne?
Çocukluğumla, çocuk yanımla kalmak istiyorum...
Sesimi duysan da – ahhh ahh bu kız her şeyi kafasına takmasa! deyip de kendini sakın üzme!
Her acıda daha çok büyüyor çocuk yüreğim, insanlık gözlerimde öldükçe daha çok anlarım oyuncakların kıymetini.
Hazır olduğumda büyümeye, odamdan çıkarım annem... bekle
Bırak, beyaz düşlerin sağanağına tutulsun gözlerim! ! ! olur mu?
Arzu Altınçiçek
YORUMLAR
Anne, büyümek için niye bu acele?
Çocuk kalmak istiyorum ben, hem biliyor musun, seviyorum dedikçe, sevilmeyi unuttum anne. Gözlerindeki yaşları silmek için sevdiklerimin ellerini uzat derdin ya!
Uzattım ama uzattıkça ben daha çok ağladım anne, ellerim daha çok kırıldı, canı yananlara üzüldükçe, daha da içim acıdı. Keşke insanlığı öğretmeseydin anne.
Oyuncaklarımla oynamayı öğrendim, insanlarla oynamak nasıl bir şey anne?
Günün yazısı olmaya aday,mükemmel bir yazı okudum ve etkilendim. Tebrikler.
"İşten yeni geldim,! ! ! Yüzümden temizlemeliyim renkli yorgunluğu...
ve odama sakın gelme, ben bebeklerimle konuşmak istiyorum, olur mu anne?
Çocukluğumla, çocuk yanımla kalmak istiyorum...
Sesimi duysan da – ahhh ahh bu kız her şeyi kafasına takmasa! deyip de kendini sakın üzme! "
Sustum.
Bir gözyaşı tanesine
Hapsettim
Çocuk saflığımı.
Mayıs soğuğundan
Kaçıp karıştı
kuytu dehlizlerine
ruhumun.
Fırtınalı bir gece
Dilimde, korkuya karışmış
esrik bir melodi.
Kayıp bir yıldızla
Unutuversem kimsesizliğimi
Sevgiler...