USTURA YARASI GİBİ YOKLUĞUN…
Neydi bu çaresizliğin içinde beni sana getiren; öyle büyüdü ki varlığın içimde, vazgeçilmezim oldun sen kalabalığın orta yerinde kimsesizleşirken ruhum… Birkaç dakika içinde olsa seni görmek ihtimali de olsa, bulunduğun mekânlarda veya geçtiğin yollarda kendimi buldum. Görüyordum seni; beni sensizliğe götüren o acımasız otobüslerin uzun bekleyişlerinde, akıp giden dünyanın kalabalığındaki her insanda görüyordum. Istırap dolu bir gece tüm karanlığıyla çökerken yorgun geçen bir günün üstünde, yüreğimden zikrediyordum ismini ve aklımdan hiç çıkmayan sen varken, beklenmedik bir anda, beklenmedik bir köşeden çıkıp, o güneş söndüren gülüşünle “İyi akşamlar” diyordun bana. Ama yok oluyordun sonra, hayal mi yoksa gerçek mi olduğunun farkına varılmayacak kadar kısa bir anda görüyordum seni… Hayal de olsa, tüm acılarım hafifliyordu o olmayan sabahlara gebe gecede. Seviyordum seni, kendimden geçercesine.
Çocukları izledim bugün; güzel birer masum melekti hepsi. Bütün özlemleri gerçekleşmiş bir baba gibi hissettim kendimi. Bir an anlam veremediğim bir heyecan sardı bedenimi, sanki bir el omzuma dokunup “Hayatım bak, kızımızın sırası geldi” diyecekmiş gibi hissettim. Kocaman bir tebessüm vardı yüzümde, seni hissettiğim an duyduğum huzurdan öte bir huzur taşıyordum. Yanıma döndüm. Sen vardın yanı başımda ve sende gülümsüyordun, bu rüya hiç bitmesin istiyordum. Yanıma baktım, sen yanımda yoktun.
İşte o an, bilinmez bir el salladı usturasını yüreğime, canım yandı. Kanamaya başladı sensizliğim sarınca beni yaralarım, ağlamak istedim, ağlayamadım. Yoktun, gerçekliğin kim bilir neredeydi ve ben yalnızlaştım. Yoktun, kim bilir hangi muhabbetkâr adamın hayatının hızlı geçen anlarını dinleyip kahkahalar atıyordun yokluğunun acısını bana bıraktığın zaman… Yoktun, ustura yarası gibiydi yokluğun… Kanıyordum, derinden ve ince ince bir sızıyla…
Kapattım gözlerimi gerçeklerin acımtırak manzarasını görmemek için. Gözlerimin önünde hayalin… Bir peri inip gökyüzünden, sihirli değneğini fütursuzca sallamışçasına, karşımda buldum seni. Gülüyordun ve ben bir ressamın eşsiz bulduğu tablosunu haz alarak izlediği gibi seni izliyordum. Kısa da olsa senin yanındaydım. Yakındım sana, uzatsam ellerimi tutacak kadar yakındım ve seninle aynı havayı teneffüs ediyordum. Açtım gözlerimi, büyü bozuldu sevgili. Ben yine yokluğunla sarmaş dolaş buldum kendimi.
Nereye gittin? Biliyordum gittiğin yer neresi olursa olsun, giderken bir an durup, ardına dönüp “ Gelmiyor musun?” demeyecektin. Gözlerinin en gerisine kenetleyip gözlerimi “Geliyorum hayatım bir dakika!” demek hayalden öteye geçemeyecekti benim için. Ve ben ne kadar beklesem de seni; evreni aşan bir aşkla sevsem de, gözlerinin içine bakıp, ismini zikrederek ölmeyi hayal etsem de, sen gündelik sevdaların okyanusunda yol alıp, haftalık aşkların adalarında soluklanmayı tercih ediyordun. O ruh asla bana ait olmayacaktı. Sen uzun soluklu listeleri sevdin sevgili. Önemli değildi o listede kaçıncı sırada olduğun ama şunu bilmeni isterdim; benim maskem yok ve listem hiç olmadı, ne öncesinde bir sıfır değeri var, ne sonrasında ikinci sırada yazılı ismin, sen benim yüreğimde hep birincisin.
Türküler yaktım senin adına ve tapındığım gözlerini yaşatsınlar diye seni ölümsüzleştirdim sevgili. Sana sevdamın kanayan yarasından damlayan her kan tanesinden kelimeler yapıp, aşkın tükenmeyen kalemiyle yazdım. Senin türkünü söylerken, seni gördüm yine ve bir rüzgâr aldı götürdü beni ikisi birden tekmil aşkın gösterildiği sinemaya. Senin varlığınla yan yana izlemek isterdim oysa. Heyecanla elini tutmak, teninin sıcaklığını avuçlarımda saklamak isterdim ne yapacağını bilmeyen acemi âşıklar gibi. Sonrasında kalabalığa karışmak isterdim el ele ve gökyüzünü bir çiçek bahçesine döndüren havai fişek gösterisini izlemek isterdim sana sarılıp ve uzar giderdi içinde senin olduğun hayallerin listesi ama hayat bize her istediğimizi vermiyor değil mi sevgili?
Gecenin bir yarısı oldu yine, gözümde uykudan eser yok. Ben seni aradığım yıllardan beri böyleyim biliyor musun? Sana adamışım kendimi yıllar öncesinden; ismini, siluetini bilmeden… Seni düşlerime dâhil ettiğim zamandan beri, böylesine tutkuya dönüşen bir aşkla sevdim seni. Sende görmeyeceksin çıksam da karşına biliyorum; ikimizin hayatında yine o hazin cümle olacak. “Sevdiğin seni sevmez, seni seveni sen sevmezsin.” Bu sözü söylemeden, hani kırıp yılların kısır döngüde çevrelediği zincirleri, aşkla el ele koşma ihtimalimiz var mı sevgili?
Oy, bu nasıl bir rastlantı, bu nasıl bir sevda? Dilim tutuluyor karşında. Her yeni günle söz veriyorum kendime, sana o iki kelimeyi söyleyeceğim diye ama seni görünce karşımda hayalinle, nutkum tutuluyor, söyleyemiyorum. Biliyor musun? Seni çok seviyorum.
BAKİ EVKARALI
YORUMLAR
"Her yeni günle söz veriyorum kendime, sana o iki kelimeyi söyleyeceğim diye... ama seni çok seviyorum diyerek üç kelime ile finali bitiriyoruz..."Neden mi çünkü o söz işte “Sevdiğin seni sevmez, seni seveni sen sevmezsin.”....
Sevda, aşk, duygusallık ve hüzün. Bir de listede tek isim tek aşk... Kara sevda.
İşte o an, bilinmez bir el salladı usturasını yüreğime, canım yandı. Kanamaya başladı sensizliğim sarınca beni yaralarım, ağlamak istedim, ağlayamadım. Yoktun, gerçekliğin kim bilir neredeydi ve ben yalnızlaştım. Yoktun, kim bilir hangi muhabbetkâr adamın hayatının hızlı geçen anlarını dinleyip kahkahalar atıyordun yokluğunun acısını bana bıraktığın zaman… Yoktun, ustura yarası gibiydi yokluğun… Kanıyordum, derinden ve ince ince bir sızıyla…
kutlarım saygılarımla...