- 835 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KORNASIZ BEKİR
Bazı şeyler vardır ki, adamın alnına yazılmaya görsün be abi!
Gem vurulmamış tay, yükseklerden uçan kartal olsan ne yazar! Alıp kendini kaçamazsın bir yere.
Olacağı varsa bir şeyin, oluyor!
Ne akacak kan damarda uslu duruyor ne de çıkacak can bedende zincirle bağlanıyor.
İster gümbürtülü, ister sessiz olsun; eğer yanlış yaşamıyorsa insan, adı adam diye anılıyor hem hayatta hem de mezarda.
Biz yaşamayı böyle öğrendik kardeş! Bıçak gibi keskin olacaksın; ama kınında kansız duracaksın.
Adı Bekir’di. Kornasız Bekir.
Aynı durağın şoförüydük ikimiz de. Üsküdar’dan Kadıköy’e aynı elli altı pleymutun direksiyonunu sallıyorduk. Pırıl pırıl teslim ederdik arabayı birbirimize.
Aynı evde kalıp, aynı tencerede pişiriyorduk yemeğimizi. Hani derler ya, yârin yanağından gayrı her şeyimiz ortak, diye. Biz de öyleydik işte.
Bekir kaldırımda yürüdüğü zaman, sivri burunlu ayakkabılarının ökçelerindeki nalçaların sesini dinlemek, ona ayarı bir zevk verirdi. Ne zaman direksiyona geçecek olsa, elindeki taş tespihi, parmağındaki külçe yüzüğü zula eder, öyle kontağı çevirirdi. Korna çaldığını kimse duymamıştır onun. Ayıptır, derdi.
Bir kıza sevdalandı. Öyle, bir kız, dediğime bakmayın! Şahaneydi… Arkadaşımın yürek yavuklusunu bana anlatmak düşmez. Sadece şunu söyleyeyim, Üsküdar’da hiçbir hatun eline su dökemezdi. Sabahları Bekir’in yanına oturup, iki kişilik ücret vererek Kadıköy’e kadar giden yolcuya, arkadaşımın gizli sevda çektiğini bir ben bilirdim. Bir keresinde Bekir ondan bahsederken, “öyle bir, günaydın, diyişi var ki, duymalısın,” demişti. Bilmez miyim! Bazen bana da, “iyi akşamlar kaptan,” derdi.
Kızın geciktiği sabahlar, bizim Bekir’in hiç düşünmeden sırasını arkadaki arabaya verdiği çok olmuştur. Onsuz gitmezdi.
Ne zaman, “oğlum, söyle şu kıza sevdiğini, bir randevu koparırsın belki,” desem, Bekir’in kalbi göğsünde zıplardı. “Yok,” derdi, “ben diyemem ona sevdiğimi.” Sonra, boyunun büküp,” ben kimim ki sevsin beni, belli ki ya bir öğretmen ya da bankada çalışan biri, mutlaka bir sevdiği vardır onun, karıştırmayalım kızın kalbini.”
Ben, bugün inandığıma o gün de inanıyordum. Sevilen sevildiğini bilmiyorsa neye yarara ki o sevgi! Bu yüzden, arkadaşımdan habersiz, onun adına süslü bir mektup yazmaya karar verdim.
Yazdım da.
O gün arabayı bakım için iki günlüğüne tamirhaneye götürecektim. Akşam Kadıköy’de taksi-dolmuş sırası olmazdı, gelen dolmuş bekleyen yolcuları alıp, göbekten bir ‘u’ çekerek Üsküdar’a atardı kendini. Durağa yanaştığımda o sıradaydı, önünde durup işaret ettim, hemen atladı yanıma. Kimse binmeden mektubu kucağına bıraktım. Bana ters ters baktı. “Benim değil,” dedim, “Bekir’in, hani diğer arkadaş var ya, işte onun!” Belli belirsiz gülümsedi, telaşla mektubu alıp çantasının içine attı. Üsküdar’da indiğinde de her zamanki gibi sıcak bir, iyi akşamlar, dileğini bıraktı.
Yazdığım mektup aynen şöyleydi.
“Sayın Hanımefendi,
Bu mektubu, size olan duygularımın verdiği cesaretle ve sizin bağışlamanız ihtimaline güvenerek yazdım. Şunu bilmelisiniz ki her sabah yanıma oturduğunuzda kendimi dünyanın en şanslı insanı sayıyorum. Bana söylediğiniz ‘günaydın’lar o kadar çok birikti ki içimde, onlarla kalbimde yaşamaya başladınız. Size ciddi bir arkadaşlık teklif etmek istiyorum. Eğer gönlünüzde başka biri yoksa, lütfen bunun için bana bir şans verin! Kabul etmemeniz durumunda, asla size gücenmem ve siz de bu mektubu hiç yazılmamış kabul edersiniz. Yine siz benim en güzel yolcum olmaya devam edersiniz… Bekir.”
Akşam arabayı götürüp tamirhaneye bıraktım. Eve gitmek için Selman-i Pak Caddesi’ni tırmanırken yüzümde hınzırca bir gülümseme vardı. Sokağa girdiğimde o gülümsemeyi yüzümden sildim. Mektubun cevabını alana kadar Bekir’e söylemeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Eve girdiğimde Bekir birinci kattaki balkonumuza çilingir soframızı hazırlamıştı. Kafamız biraz ısınınca, yine arkadaşımın güzel yolcusuna olan sevdasını dinlemeye başladım. O kadar güzel anlatıyordu ki onu, kızın güzelliğine değil, Bekir’in sevgisinin güzelliğine hayran olmamak elde değildi. Birden konuşmasını kesip, sokağın köşesine dikkatlice bakmaya başladı. Yerinden fırlayıp, atladı balkondan. Ne olduğunu anlamadan ben de atladım peşinden. Çetin ağabeynin kızı Güllü’nün kolundan biri tutmuş bir şeyler söylüyordu. Kız kendini çektikçe o üsteliyordu. Yanlarında duran arabada üç kişi daha oturuyordu. Belli ki bu züppe kılıklı olan, kızı rahatsız ediyordu. Mahallemizin hanım ve güzel bir gülüydü Güllü. Bizim koştuğumuzu görünce kızı bıraktı. Arabadakiler de indi. Görülmeye değerdi kavgamız. Simitçi de bizden yana karıştı kavgaya. Bekir’i görmeliydiniz abi! Vurduğu suratın feleği şaşıyor, vurdukça vuruyordu züppelerin neresine denk gelirse. Yumruklar, tekmeler birbirine karışmıştı. Donup kalmış olan Güllü’nün çığlığını duydum. “Bekir abiyi vurdular!” Arkama baktığımda Bekir dizlerinin üzerine çökmüş karnını tutuyordu. Bizim şaşkınlığımız geçene kadar arabaya atlayıp kaçtılar. Bekir’in yanına koştum. Elini bastırdığı yerden kan geliyordu. Hemen bir arabaya atıp hastaneye yetiştirmek için yola çıktık. Alnında ter birikmişti. Kucağımdaki başını ellerimin arasına aldım, sonra terini sildim. Gözlerini gözlerime dikti, bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi.
Ertesi gün toprağa verdik Bekir’i.
Dört gün geçmişti, Üsküdar’ın sabah yolcularını almak için yanaştım durağa. Bekir’in güzel yolcusu bindi arabaya, yine yanına kimse oturmasın diye iki kişilik ücreti elindeki mektupla birlikte uzattı. Boğazım düğümlendi. Kadıköy’e gittiğimde hemen mektubu açtım.
“Bekir Bey,
Mektubunuzu heyecanla okudum. Sadece şunu söylemek isterim ki, ben arabanızın plakasını boşuna ezberlemedim, sabahları durağa geldiğimde hep altı yüz elli numaralı plakayı aradı gözlerim. Nerede ve ne zaman buluşacağımızı bir ara bana söyleyin yeter. Gülten.”
Bir müjde yetiştirircesine mezarlığa koştum.
“Lan Kornasız, hani bu kız seni sevmezdi, hani sen bu kızın dengi değildin. Gördün mü işte, bak! Şu elimdeki mektuba bak! Ne yazmış sana bilemezsin!”
Belki on kez okudum mektubu.
Sonra adresine teslim ettim. Ağlayarak gömdüm toprağına.
Bekir’in öldüğünü ertesi gün söyledim ona. Ondan sonra benim arabama hiç binmedi. Bilmiyorum, belki o da Bekir’i çok sevmişti.
Ö.N
YORUMLAR
Bilmem hangi ünlü yazarın hikayelerini alıp kitabı açarsınız
ve içinden bir yığın hikaye atlarsınız
şiir kitapları da öyledir
aldığı şiir kitabındaki tüm şiirleri atlayarak okursunuz
ama ben sizde birşey keşfettim Ömer Nazmi kardeşim
Öyküleriniz de şiirleriniz gibi adamın yakasını bırakmıyor
Çok güçlü sürükleyici ve okuyucuyu hülyalara sürükleyen bir anlatımdı
yürekten kutluyorum
sevgilerimle
Bu ne iltifat ne de kayırma kaleminden okuduğum en anlamlı öyküydü hani gözleri dolarsa insanın yazılanlar etkilidir öyele miydi ? öyleydi, hala etkisindeyim.
Bu öykünü ayrı bir yere koydum Sevgili ÖmerNazmi, inanıyorum bu öyküler kitaplaştığında gerçek değeri okurlarca daha da anlaşılacaktır.
Başarı ve sevgi dileklerimle...
Yolun açık sadece yaz sen...
Bu hikayeyi okuyup duygulanmamak imkansız.Hani bazı okuduklarımız vardır ki ben mesela, Kemal Tahir'İ okurken o romanın ,hikayenin içinde yaşarım.Hatta konuşmalar dahi dilimde dolaşır karakterlerin.Hikayeniz böylesi güzel yazılmış Ömer bey .Bir kere okundumu bir daha okuyamadığım hikayeler vardır.Korkarım çok daha fazla yaş akar diye gözlerimden.sevgi ve saygılarımla.Ve bence günün hikayesi olmalı ve günü hikayesi benim gönlümde.
munır tarafından 12/1/2008 11:21:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hikayeniz beni çok duygulandırdı ve çok da üzdü.. Karşılıklı sevip de söyleyememek ve böylesi hazin bir sona tanıklık etmek ve bunu okumak, çok etkileyici bir hikaye gerçekten de ..Çok akıcı ve sade bir yazım şekliniz var ve okurken hikayeden biri oluyorsunuz adeta . Kutluyorum sizi, sevgilerimle Ömer Nazmi...