Kağıt Mendil...
- I -
Mazgallar arasında takılı kalmış bir ruhtu sendeki...
İhaneti sürükleyip getirmişti tırnak uçlarıyla... Sonsuza dek yaşama isteği vardı çamurla kaplı kaldırımlarda...
Heybesinde çaldığı yürekleri saçardı etrafa...Elleri kandı, kan kokardı gözleri... Hiç acımadan katlederdi kelimeleri...
Uzak diyarların saklı sirklerinden kaçmış bir kelime oyuncusuydu...
Saçlarının arasına uzanan bir yol vardı, biraz eğrice bakardı, gözlerini kısardı, yürek dağlardı bu bakışıyla...
Hüznün başkentinin kapılarını aralamıştı... Bir bavul eşliğinde başlamıştı yaşamı...
Cebinde bir kaç kuruş, sol iç cebinde kurumuş kanlı bir gül ve ışıldayan gözler...
Yine bir kurban aradı, gökyüzüne çığlık saçacak kelimelerle...
Beyin dağıtacak kurşuni düşleri vardı düş perdelerinin ötesinde...
Adı ihanetti, soyadı yalan...
...
Bense bu hikayenin kağıt mendili...
Kusuyorum sana içimi, yüreğimde yaktığın ateşi....
Tanrısız bir dünyanın kapılarını araladın bana... Bahşettin kutsal kitapların yakılışını, içimde büyüttüğüm us’la...
(Nokta herşeye)
16/01/2008 - Bu tarihi not edin
Gökay Birkan SUCAKLI
YORUMLAR
uykusuz geçen, uzun bir karar gecesinin ardından, 7 aralık 2007 günü, sabahtan öğleye kadar bavulunu toplamıştı...iki kadim dostunun, denizin ve gökyüzünün bütün güzelliklerini gören penceresinin önünde sık sık verdiği, veda ve kahve molalarıyla...
öğleden sonra, orda burda unutulmuş bir kaç kuruşu yol parası için yanına alarak, yeni yaşamı için,ardına bile bakmadan, çıkmıştı yola...
cebinde ki bir kaç kuruşa değil, göğ(s)ünün derinliklerinde ulaşmış olduğu hazinelerine güvenerek...
ruhundan gelen çağrıyı dinleyerek noktayı koymuş ve büyük harfle yeniden başlamanın heyecanıyla, gökyüzüne dikip gözlerini, derin derin nefes alıp vererek, şükrederek kanatlanmıştı bilinmeze...
o bir yolcuydu...sonsuzluğun ve bilinmezliğin yolcusu...sonsuzluğa ve bilinmezliğe, sonsuz bir güvenle, köprülerin ihtişamına kapılıp kalmadan, yürüyecekti daima...
adını yolcu ve köprü koymuştu öykünün...
yıldönümü gelmeden o günü yaşattın yolcuya...
iyi ki yola çıktı yolcu...
iyi ki yazdın Alen...
belki bir gün, yolcunun, eskiden yazmayı çok istediği, yaşam öyküsünü de yazarsın...kimbilir...
ıslak ve derin yüreğin dert görmesin...
bilgeperi tarafından 11/29/2008 3:06:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Adı ihanetti,soy adı yalan...
-İhanet gel buraya
İHANET=buyrun efendim
(ardından yalan çağrılır ve oda gelir)
-İhanet sen neden varsın?
İHANET=insanlara acı vermek için efendim
-Peki yalan sen neden varsın?
YALAN=insanları üzmek için efendim ama ben ihanetten daha yalancıyım adım üzerimde.
(ihanet konuşur)
İHANET=bende yalandan daha ihanettciyim benimde adım üzerimde.
Ve ikisi arasında kavga büyümektedir.Bunları barıştıracak tek yol vardır oda ikisininde tek bir insanda olması gereği.Bir insana verirler ama bir insana acı vermek için değil.Bir insana verirlerki birden fazla insana acı değil,acıların en büyüğünü tattırmak için...
YÜREĞİNE,EMEĞİNE SAĞLIK ŞAİR'İM.BAŞKA PAYLAŞIMLARINDA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
Ben adini nefret soyadini hüzün koymustum, siz
adini ihanet ve soy adini yalan koymusunuz.
Insanlar ne kadar farkli dimi, yasadiklarina isim koyuyorlar.
Kendi düsüncelerimi hatirlatti bana,
AdIni koyamadiginiz bir sey her zaman ufuklarda durup pesinden kosturur, AdI konuldugu anda, maziye karisir.
Ellerinize saglik