- 561 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Yüzün Yansır Karanlığıma
Hiçbir kalem yazmadı gelişini, gidişini yazdığı gibi
Değişen iklimlerimin kırılma noktaları oldun birden
Bütün keşfetmişliklerim yazgım gibi duruyor önümde
Bir cehennem yalnızlığının alevi var şimdi yüreğimde
Her sevda umuda kundaklamadır yalnız bir bedeni. Biriktirilmiş sevgi sözcüklerinin karalamalarında, özlemin dayanılmazlıklarında her aşk olmazlığa yürümektir aslında. Yüreklerin yeşil ormanlar aradığı bal kovanlarında sevda buruk tadılır çoğu kez. Gecenin tam ortasında kötü düşlerden korunmalara kaçış gibi, en çok çocuk yanımızla sokuluruz sevdanın sonsuzluğu çağrıştıran kollarına.
Uçup, savrulup kondu üzerime küllerin. Günlerce yalnız kaldığım kıyılarımda ben aydınlığı umarken, sen ansızın karanlığa açılan kapılarımı açtın. Çürümüş, çiğnenmiş çıplaklığımla korkularımla bir başınaydım senden önce. Zamanın mor düşünüşlerine kapılmış, gece gündüz aynı sevdanın kadehini kaldırıyordum. Yenik gövdemin üzerinden binlerce savaş arabası geçmiş, uçurumların çığlığını dinliyordum.
Sen ki, bir bakışıyla mevsimleri değiştiren, delişmen sevdalarıma binlerce çizik atan tetikler gibi düştün içime. İçimdeki hoyrat gümbürtülere sinsi bir korku, sevda pazarlarımda görkemli bir sergiydin. Kimseyi benzetmem oysa sana, varlığın buğulu bir bakış gibi ısıtır her dem yüreğimi. Olağanüstü bir figür gibi kimi bir susuş, kimi bir düşünüşle yürürüm sözcüklerle kurulu sevgi imparatorluğuna.
Mevsim sarılışlarımızın gurur bohçalarında yedeğimizdeki umutlarla sevgi somunlarımızı paylaşırdık biz şarkılı, türkülü gecelerde. Ellerimiz birbirini özledikçe gitmelerin kavgasını erteler, hayatın caddelerini adımlardık korkusuz. Rüyalarımızı güllerle donatır, masal coşkularımızın tılsımlarını çözerdik bir hazan yağmurunda. Gün şafağı özler, şafak gerinerek esner, içimizin geçmişliklerinde derin uykulara dalardık.
Ruhunu yolculuklara stoklayarak bir mevsim döngüsüyle savurdun gülüşlerini rüzgârlarla. Gidişinle önce barajlarımın anahtarını kaybettiğimi fark ettim. Sonra mevsim yağmurları yıkadı bu kirlenmiş şehri. Rüyalarım yorumsuz, gecelerim soluksuz, sevinçlerim sorgusuz kaldı. Seni anlatmak isterken içimdeki çocuğa ben, bu yapayalnız şehirde, bu bizi saklayamayan çıplak kentte yüreğimdeki meleklerle, gönlümün nuruyla bir başıma kaldım.
Sonsuzluk sözcüklerinin asla yazılamayacak dokunuşlarında sen bulursun tüm isabetli vuruşları. Varlığının geç fark edilen mağrur duruşlarında sevincim oldun heybetli dokunuşlarınla. Yüreğimdeki sevdanla tanrının bir armağanısın şu kırılgan dünyama. İzini sürerek, geceleri tespih gibi çekerek, aşkına, dudaklarına ve ülkene geleceğim yunus gözlüm nasılsa, seni sonsuza dek deliler gibi severek.
Gelinmez yollardan, uzak yolculuklardan, aldanmalardan gelerek sığındın tenime. Sevdanla darmadağın olmalarım ve yalnız sana savrulmalarımda sevdayı unuttuğum tüm yerlerde seni buldum. Beni yaşatan, sabıka duruşlarıma kimlikli bakışlarınla ben en çok bana tekil kalmalarını sevdim. Kimi içimdeki yanılsamaları ellerinle okşadın, kimi bakir tenli bir anne gibi bu haylaz çocuğu öpüşlerinle kutsardın.
Bu çelişkiler yumağında sensizlik düşünüşlerini bile sana ihanetten sayarım ben. Sana döndükçe yüzümü kendim oluyorsam eğer, senden başka seçeneğim yok benim. Her gün sevdaya yazılan tüm mizansenlerin ince figürlerinde seni severek ben oldum demiştim sana. Payıma düşen her felaket sensizlik değildir, unutma. Mutluluğu aradığım tüm aykırılıklarda gözlerimdeki buğularla, yüreğimdeki sellerle ve literatürümdeki nurlarla hayalimdeki gerçeğe yürüyeceğim ben.