Timşel
İnsan denilen varlık kimilerine göre ağır evrim şartlarının müdahalesiyle kazandığı akıl sayesinde hayvan kategorisinden az farkla sıyrılmıştır. Kimilerine göre de insan evrenin efendisi, tanrının biricik yaratığıdır. İnsanı nitelerken evrimin ya da dinin verilerinden başka bir kaynak bulmakta çektiğimiz güçlüğün sebebi olarak atom altı parçacıklarını duyu organlarımızla algılayıp zihnimizde bir anlama sokmaktaki beceriksizliğimizi öne sürmeyi çok istemişimdir. Yaşadığımız dünya, dünyayı çevreleyen uzay ve algılayabildiğimiz üç boyutuyla evren bize ne kadar da mantıklı gelir. Oysa hep sormuşumdur kendime, bu dünya denilen sönmüş kaya parçasında ne işim var?. Hayatta olmak ve yaşamak, ciğerlerimle oksijen tüketmek, dünya mahpusunda ölümü beklemek, ucuz zevklerin peşinde koşup mutlu olmak ve gerçekten de kendimi ara sıra üzülen bir varlık olarak görmek bana çok çılgınca gelir bazen. Uzatıldığı zaman güneşe uzanacak DNA’larımla, belli zamandan sonra yenilenmeyi kesip beni mahcup edecek vücudumu oluşturan hücrelerimle biliyorum ki ben sadece bir atom yığınıyım. Vücudumun %99.00’u boş olsa da, saniyenin çok kısa bir anında bilinmeyen bir âleme gidip gelsem de, varlığımın gayesine görülemeyen yüce bir varlığın sınama keyfidir dense de, gökkuşağının yedi renginin ve tonlarının dışında var olan milyonlarca rengi göremesem de, sevdiğimin saçlarına dokunduğumda aslında sadece elektronların günlük alışverişlerinden dolayı atomlarımın beni dokunuyormuşum gibi kandırması yüzünden gerçek anlamda sevdiğimin saçlarına dokunamasam da ya da sandalyeme keyifle oturduğumda dünyadaki çok özel insanların bildiği bir ölçü biriminin anlatacağı ve dudak uçuklatacak kadar abartılı olan bir sayısal ifade kadar sandalyeyle aramda mesafe olduğunu bilsem de ve aslında hissettiğim, gördüğüm, işittiğim her şeyin yapay ve kodlanmış bir frekanssal özelliğe sahip olduğunu hissetsem de, bu tür bana saçma gelen bir yığın hayat kuralı ruhumu çepeçevre sarsa da biliyorum ki hepsi hatadan yoksun ancak ruhsuz kurallar manzumesi. Oysa ne güzeldir bir yaz sıcağında içindeki milyonlarca hidrojen ve oksijen atomlarının oluşturduğu molekülleri mideye indirdiğimizi bilmeden kana kana su içmek. Sevgiliyle bir yamaca oturup güneşi izlerken güneşin kaynayan bir cehennem olduğunu düşünmeden duygulanmak.. Öleceğimiz andan habersiz olduğumuz için hayatın bir noktasında attığımız o içten kahkaha ne hoştur.
Tanrının sevgili kulu olarak ben bu yeryüzünde gezmeye mecbursam ölümü bekleyecek ve yaptıklarımla tanrının iyi niyetlerini kazanmış olmayı temenni edeceğim. Başıma gelen herhangi bir üzücü olaydan sonra gereğinden fazla kederlenmeyecek, başıma gelenlerin mutlu bir sebebi olarak tanrıyı göstereceğim. Gece yıldızları gözüken göğün ezici ağırlığına tanrının merhametini düşünerek katlanacağım. Yaşamımın kontrol edemediğim kısımları için o halde daha fazla dertlenmeme gerek olmadığını anlayacağım.
Tesadüfî olarak milyonlarca yıl sürmüş bir evrimin sonucu can bulan ben ölene kadar yeryüzünde gezmeye mecbur olduğumu bilecek ve yaşamak için uyanık olmaya çalışacağım. Sebepler zincirine saygı duymalı ve tetikte olmalıyım. Zira beni koruyan ne bir güç ne de zor anlarda sığınacağım bir liman olmayacak. Gece yıldızları gözüken göğün korkutucu ağırlığı altında ezilmesini bileceğim. Acının kaçınılmaz olduğunu, aslında insanın yapısı yüzünden yürüdüğü hayat denilen çizgide ender anlarda mutlu olduğunu bileceğim. Bir hayvan gibi ölmeyi göze alacağım çünkü bir hayvan olduğumu içten içe bileceğim.
İnsan diye nitelenen varlık böylesine zıt uçlar arasına sıkışmış ve adeta şamar oğlanına dönmüş bir zavallı. Yaşadığı mekânının algılayabildiği kadarını mantığa bürümüş ancak geri kalanı hakkında fikri dahi yok.
Ve insanoğlunun mekânında bir kelebek kanat çırpsa uzakta bir yerlerde bir fırtına kopar
YORUMLAR
Bunca zaman önce, önce ruhunuzu (bu yazıya böyle bir kavram ayıp kaçtı ya neyse) , sonra beyninizi harekete geçiren hormonların tepe yaptığı zamanda yazdığınız bu yazıya yapılan, bu talihsiz yorumu gördüğünüzde , alakasız bir ruh halinizle belki de mideniz bulanacak ama neyse...
Ben hem makro hem mikro evrene belirli soyutlama düzeylerinde bakıyorum. Tabi bu soyutlama düzeyleri oldukça öznel ama bazı şeyleri hiç olmazsa anlama çabamı boşa çıkarmıyor. Tabi bildiklerimizi bir anda sıfırlayıp, boşa çıkaran yeni bir teorem olmazsa...
nitemtran
ilkay m.
nitemtran
Güzel yazı, çok beğenerek okudum. Ama sadece soruları sormakta kalmışsınız. Bunun devamı niteliğine, sorduklarınıza öneri/cevap olacakıda yazmakla mükellefsiniz artık. Bunu yapmazsanız, hiç rahat olamayacaksınız. Bir şeyler sadece soru olarak kalır ve bir şeylere inançsal ( ki, inandığınca edremleştirip yaşar,anlamlı hayatı kişisoyu) gerekçelerle yaklaşmazsanız eğer; sıkıntı olur? Sıkıntılı insanı dilerim anlatabilmişimimdir.
Esenlikler.
Göktürkmen tarafından 11/27/2008 7:03:45 AM zamanında düzenlenmiştir.