- 3802 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kadına yönelik şiddet!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kasım’ın yirmi beşi, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü için bir gün gecikmeli yazıma attığım başlık kekremsi bir gülümseme yerleştirdi dudak kıyıcıklarıma: Şiddet denildiğinde bu ülkede kadın değil midir zaten ilk akla gelen!...
Çocuklar ve hayvanlardan önceliklidir nitekim, yani bir anlamda şiddet eşittir kadın denklemidir…
……
Okuldan eve az biraz geç gelen kızın şiddet silsilesi öncelikle anne ile başlar, azarlama, hakaret etme, yargılama ve duruma göre çimdikleme, saç çekme… Terlik de çokça kullanılan araçlardan biridir…
Abi, baba, duruma göre her ikisi de akşam devreye girmiştir ancak bu kez küfürler ve tokatlar konuşmaktadır!
Kız altı üstü vitrinlere bakarken oyalanmıştır…
Evlenip, kendi yuvasında mutlu, mesut yaşamak en büyük hayali olmaya başlamıştır, bugün bunu yapanlar üniversiteye de göndermezler, gönderseler de burnundan getirirler…
Kurtuluş olarak gördüğü evlilik gerçekleştiğinde, mutlu, mesut yaşayacağını umduğu yuvası az bir süre sonra neredeyse işkence gördüğü dört duvar alana tekabül eder: Sözsel aşağılama, dayakla eğitme, şiddetle korkutma… Eş tecavüzleri…
Baba evindeki şiddet yeğlenir duruma da gelebilir, ancak baba evi koca evinden geriye kız istememektedir!
Kaçıp gitse de, köteklenip, hakaretlere bulanarak koca evine gönderilir!
Bu saatten sonra koca gemi hepten azıya alır ki, sormayın gitsin!
Çocuk da olmuştur bu arada, ne bir mesleği vardır, ne aile desteği, yazgısını kabullenir, kırar dizini oturur. Otururken boş da durmaz elbette, çeşitli korunma yöntemleri geliştirir, konu komşu ile ilişkilerini pekiştirip, “Koş kurtar beni Aysel Abla!” diye sesleneceği kişiler edinir, sevişmek istemiyorum dememeyi öğrenir, orgazm taklidi yapmayı… Bütün yemekleri onun seveceği şekilde hazırlar, sohbete girmez, bir laf söyler de kavga çıkar, çocuğunu bir an bile yanından ayırmaz, çocuk kucağındayken dayak yeme olasılığı azalır düşüncesiyle…
Koca eve geç gelse, bir tarafı sevinir, sakin bir gece geçirecek diye, bir tarafı korkudan titrer, sarhoş gelir de, olmadık bir problem mi çıkar?
Uyuyor gibi yapayım der, uyudu diye tartaklanır, uyanık bekler, geleceğim saati mi kontrol ediyorsun lan sen diye bir ses kükrer!
……..
Kadına yönelik şiddet konusunda çok konuşulur, ahkam kesilir; eğitim ve yaşamını kazanan kadın olunmalı denilir, doğruluk payı elbet vardır, ama maalesef bir yere kadardır!
Ailesinden hiç şiddet görmemiş, hakarete uğramamış, küfüre tanık olmamış bir kız, üniversiteyi bitirmiş, çalışıyor, aşık olduğu bir genç var fakülte sıralarından, evleniyorlar.
On beş gün sonra, öylesine bir sohbet sırasında ilk tokadını yiyor, yemek masasında!
Kız şokta!...
Hiçbir deneyimi yok bu hususta, kalakalıyor!
Genç adam da şaşkın, ne yaptım ben diye ağlamaya başlıyor! Şaşkın kız neredeyse kocasını teselli edecek…
Genç kadının gözünde tokada bağlı iç kanama, sabah profesörlere koşturuluyor.
Kimseye söz edemiyor…
Öyle şokta, öyle çirkin bir sahne içinde kendini bulmakta ki, yakıştıramıyor!
Genç adam pervane etrafında…
Genç kadınımız sanır ki ilk ve sondur bu, heyhat, el alışmaya görsün bir kere ve kabul nasıl bir cesaret sağlar ki, aşk ile hakaret, aşk ile küfür, aşk ile şiddet iç içedir artık!
Nedenler hep genç kadından kaynaklanmaktadır, genç adamın dediğine göre, genç kadın tohumları ta tanışıklıklarından beri yavaş yavaş atılan “Bilemiyorsun” , “Anlayamıyorsun” , “Salaksın” , “Ben olmasam ne yapacaksın?” , “Seviyorum da kolluyorum seni, değerimi bil, yoksa bak, annenler kardeşini senden çok seviyorlar” sözlerinin altında ezilmekte, laf yarışına girmek yeni bir kavga vesilesi olduğundan susmayı tercih etmekte, sustukça “Haklıyım ki susuyorsun!” teraneleri karşısında iç sesi “Sus bir yaa” , “Sen öyle san!” demesine rağmen, bakışlarını halının motiflerinden çekmemeye çalışır ki, yeni bir kavga çıkmasın…
Özgüvene saldırı, sevgi adı altında, damarlarda morfin gibidir, ılık ılık, uyuşturarak… Ne sağ kroşeyi anlar insan, ne solu…
Anlamaya başladığı anlarda, pat diye çıkıverir yeni bir konu!
Çocuğun elma maması da olabilir, elma mamasından ne olur demeyin, susuz bir elma almıştır mesela kadın, kadının beceriksizliğinden dem vurulur, sustukça kadın, ki, içi bin bir eylemde, devamı gelir, sen zaten öylesin, böylesin, beyinsizsin, benim değerimi de bilmiyorsun, uzar gider…
Kadın korkudan susar, adam suskunluktan gaz alır!
Bir of, bir derin nefes yeter, bir tokadın inmesine!
Eğitimli kadınlar kolay kolay bunları paylaşmazlar. İçlerinde sakladıkça küçülür, iş yaşamındaki başarılarına sarılırlar, oyalanırlar!
Orta yol arar dururlar!
Arkalarında ailelerinin var olduğunu bilmenin gücüyle daha bir savaşırlar, belki de yenilmeyi yediremezler kendilerine, pes etmeyi… Onlar için bu durum bir süre sonra psikolojik problem teşhisidir, ki, bu noktadan sonra aşık olduğu adamdan kol ve kanadını çekmek yakışmaz!
Aşk devam eder mi, aşk ile başladı diye sürdürmek mi ister, acıma duygusu mu en çok bu durumda eşlik eder?
Böyle de sürüp gitmez elbette…
Kaybedilen özgüven iş yaşamı yardımıyla yapılanırken yeniden, şiddet çeşitlilik göstererek ilerlerken, hele ki korunmaya çalışılan çocuğun en büyük hasarı aldığı gözlemlenirken, o noktadan sonra, işte geçimini sağlayan kadının ayrımıdır bu, sonlandırma kararı, geç de olsa verilir!
Keşke… Keşke en başından bitirseydim, çoğu kere denilir…
…….
Genç kadın, genç adamın en ufak bir problemde başkaları için de “Döverim, keserim!” lerine tanık olmuş ancak itiraf eder ki genç adamın bir erkek ile kavgasına şahit olmamıştır!
……..
Bu yüzden mi bu ülkede en çok kadınlar dövülürler?
.……..
Gülgün Karaoğlu
Kasım,26/08