AKLIN ARAYIŞLARI
Hayat öyle esrarengiz bir hazinedir ki, insanın yalnız başına tam anlamıyla çözmesi pek de kolay değildir. Kilitleri açıldıkça kapalı yeni kapılarla karşılaşılan büyük bir saray gibidir hayat. Tam anlamıyla bilinemeyecek çoklukta definelerle dolu bir hazine diyarıdır, ama o diyara girmek için şifrelerini çözmek gerekiyor.
Bu diyara ve bu şehre girmek için herkes çeşitli yöntemler dener. Kimisi akıl anahtarını alır eline, Kur’an’dan uzak felsefenin şifreleriyle birleştirip açmaya çalışır. Ve bunu ancak akıl anahtarıyla açabiliriz diye iddiada bulunur. Açar ama bu hazine o kadar büyüktür ki, açtıkları ve buldukları o hazinenin çok ama çok küçük bir parçasıdır. Fakat her nasıl oluyorsa, hayat hazinesinin bu bulduklarından ibaret olduğunu iddia etmeye başlarlar ve herkesin böyle inanması için gayret harcarlar.
Hayat muammasını çözmek isteyenlerden birisidir akıl. Çok çelişkiler yaşamış, içerisinden bir türlü çıkamadığı için bunalımlara girdiği olmuştur.
***
İşte bu muammayı çözmek için akıl işbaşına koyuldu. Hayat üzerine çalışması olanları araştırdı ve bunlar içerisinde iki tanesinin sözünün dikkat çektiğini gördü. Bunlardan birisi Kur’an; ötekisi felsefedir, ama Kur’an’dan uzak felsefe... Kur’an’ın anlattıklarının aksini iddia eden felsefe...
Önce felsefeye uğradı ve felsefeye sorularını yöneltti:
— Hayat nedir ve hayatın gayesi nedir?
Felsefe onu ikna etmek için çok şeyler söyledi ve dedi ki:
— Hayat birtakım tesadüfler bileşenidir. Hayatın gayesi ise lezzetlerin bütün inceliklerini yakalamak ve istediğin gibi rahat yaşamaktır. Bu dünyaya bir defa gelinir. Gelmişken tam yaşamak gerekir.
Bunu elde etmek için senin yapacağın şey menfaatinin peşinde koşmaktır. Menfaatin olduğu yere uğrarsın, menfaatin yoksa arkana bakmadan oradan uzaklaşırsın. Menfaatini elde edebilmek için çok kuvvetli olman gerekiyor. Çünkü hayat bir mücadeledir. Güçlü değilsen ezilmeye mahkûmsun.
Akıl bunları dinledikten sonra derin düşünceler içerisinde oradan ayrıldı ve soluğu Kur’an’ın yanında aldı. Aynı soruları ona da sordu.
Hayatın ne olduğu ve bu hazinesinin nasıl elde edilebileceğini bir de Kur’an anlattı akla. Onun hayatı ele alışı daha kapsamlı ve daha detaylıydı. Kur’an, bunu teyit edip görebilmesi için aklı araştırmaya sevk etti. Hayal gemisini aklın emrine; kulak, göz, burun vs gibi duyguları da hizmetine verdi. Bu donanımlar yardımıyla hayatın anlamını kendisinin bulmasını istedi ve kısa bir açıklamayla uğurladı aklı.
— Hayatın asıl gayesi Yaratıcıyı bulmak ve bilmektir. Bunun yanında başka bazı faydalar da ayrıca verilmiştir. Ama bunlar asıl değillerdir. Felsefe işin bir yönünü tutmuş, ama asıl cihetini dikkate almadığı için hata etmiş. İşte sana hakikat. Sana verdiğim bu büyük ekiple çalış ve bunun doğruluğunu kendin de keşfet!
Akıl bunu dinledikten sonra hayal gemisine binerek etrafı kabataslak gözden geçirdi. Gördüklerini değerlendirmek ve yeni bulgulara ulaşmak için bir taslak ve bir plan çıkardı. Geri dönüp uzmanlarla birlikte seyahate devam edecekti. Bu sefer hayal gemisiyle değil, hakikat uçağıyla gezeceklerdi.
Gelir gelmez arkadaşlarını toplantıya çağırdı ve planı onlara anlattı.
— Arkadaşlar! Az önce küçük bir gezintiden döndüm. Yoldayken bir çalışma planı hazırladım. Kısaca şöyle:
Herkes kendi alanıyla ilgili çalışmalar yapacak ve getirip bana gösterecek. Çalışma alanımız ise ulaşabildiğimiz, elimizin yetiştiği her yerdir. Hemen iş başına koyuluyoruz.
Akıl bu konuşmaları yaptıktan sonra göz söz hakkı istedi.
— Peki, bizim bundan çıkarımız ne olacak? Ücret kısmını hiç konuşmadık, dedi. Diğerleri de tasdik eder gibi başlarını salladılar.
Bunun üzerine akıl şöyle konuştu:
— Arkadaşlar! Bu çalışma neticesinde bulacaklarımız, hem bizim için, hem de sahiplerimiz olan insanlar açısından çok önemlidir. Felsefenin söylediklerini duydunuz. Her şeyin dünyayla sınırlı olduğunu iddia etti. Eğer felsefenin size söylediklerine inanıyorsanız daha yolun başındayken, henüz başlamamışken dönebilirsiniz. Ama ben buna razı değilim ve hiçbirinizin de razı olmayacağını düşünüyorum. Hiçbirinizin sadece bu dünyanın lezzetleriyle yetineceğini sanmıyorum. Dolayısıyla bizim bu konuyu inceden inceye araştırıp doğrusunu bulmamız bizim için de büyük bir kazanç olacaktır. Eğer Kur’an’da anlatıldığı gibiyse, bu dünyada kazandıklarınız, ahirette elinize geçenlerin yanında hiç denecek kadar az kalır. Eğer felsefenin dediği gibi olsa bile, hiçbir şey yapmadan beklemekten daha kazançlı çıkmış oluruz. Çünkü vazifemizi öğrenmenin rahatıyla yaşarız. Ama yok, eğer Kur’an’ın dediği gibiyse, o zaman müjdeler olsun sizlere! Mutluluk ve saadetler sizi bekliyor demektir
.
Bu konuşmayı dinleyenlerin hepsi çok heyecanlanmıştı. Herkes elinden geleni yapacağına söz verdi ve hemen işbaşına geçmek için oradan ayrıldılar.
Kısa bir süre sonra herkes elinde birer kapsamlı raporla döndü. Akıl onları özel toplantı odasında kabul etti.
Öncelikle göz kendi raporunu takdim etti ve ilave etti:
— Kâinat içerisinde ulaşabildiğim her yere gitmeye çalıştım. Aslında bulduklarımın bir iki tanesi bile yeterliydi ama ben daha çok tatmin olmak için durmadım, elde edebildiğim bütün verilere ulaşmak için çabaladım. Kâinatta boş, düzensiz, sistemsiz bir şeye rastlamadım. Bütün bu işler bir irade dâhilinde devam etmezse, bu düzen oluşmaz. Böyle sınırsız bir kâinat, böyle mükemmel bir sistemle çalışıyorsa, mutlaka bunu yaratan ve işlettiren birisi vardır. Şunu tereddütsüz söyleyebilirim ki, bu kadar büyük bir dünyayı bu kadar güzel ve sistemli yaratan bir yaratıcı, bunu boşuna yaratmamıştır. Birilerinin görüp ibret almasını istemiştir. Ben Kur’an’ın söylediğinin doğru olduğunu gördüm. Şimdiye kadar hep bana faydası olmayan yerlerde vaktimi zayi ettim. Artık öyle yapmayacağıma hepinizin önünde söz veriyorum. Bundan sonra yaratıcımın sanat harikalarını görüp hayretle seyredeceğim ve gördüklerimi başkalarıyla paylaşacağım.
Akıl göze teşekkür etti. Daha sonra dile döndü. Dil de kendi raporunu takdim ederken şöyle konuştu:
— Gözün söylediklerine ben de yakından tanık oldum. Tattığım her şeyde birbirinden farklı incelik ve güzellik gördüm. Yiyeceklerdeki tatlardaki güzellikle birlikte bendeki bu incelikleri tartabilme özelliğinin birebir uyuştuğunu hayretle gördüm ve anladım ki, yiyecekleri yaratanla beni yaratan aynı yaratıcıdır. Aramızdaki bu bağlantı bunu açıkça gösteriyor. Ve ayrıca anladım ki, bize sadece bir iki çeşit rızık vermeyip, sayısız tatlar vererek kendi sanatını tanıttırmak istiyor. Böylelikle ne kadar cömert ve ne kadar mükemmel bir sanatçı olduğunu göstermek istiyor. Ben de arkadaşım göz gibi, huzurlarınızda bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. Şimdiye kadar hep lezzet için, tat almak için yaşadım. Ama artık bunların ne kadar da basit, geçici şeyler olduğunun farkına vardım. Bundan böyle, sahip olduğum kabiliyetleri Yaratıcımın sanat harikalarını tatmak ve tartmak için kullanacağım ve tanıdığım herkese bunu ilan edeceğim. Hem ayrıca böylelikle aldığım tatlar geçici olmaktan çıkacaktır. Daha uzun süreli bir lezzet yerine geçecektir.
Dil de konuşmasını bitirdikten sonra oturdu. Akıl ona da teşekkür etti. Daha sonra akıl kulaktan dosyasını teslim etmesini istedi, fakat kulak dosya hazırlayamadığını söyledi. Müsaade alarak bunun nedenini açıkladı:
— Ben maalesef bir dosya hazırlayamadım efendim. Çünkü bende daha araştırmanın başında bir rahatsızlık başladı. Fakat belki de bu rahatsızlık, uzun bir araştırma neticesinde elde edebileceğim bir gerçeği bana gösterdi, şöyle ki: Bende birbirinden farklı olan sesleri ayrıt edebilme özelliği vardı. Şimdiye kadar bu özelliğin bana ait olduğunu sanırdım. Fakat küçük bir kaza geçirdim ve kısa bir süreliğine hiçbir şeyi işitmez oldum. Dikkat ediyordum ki, her şey, her sistem aynı ama ben duyamıyordum. Kısa bir süre sonra yine işitebilmeye başladım. Ve anladım ki, bu işitme benden değilmiş. Benim kendime ait bir özellik değilmiş, bana verilmiş bir özellikmiş. Bu kadar karmaşık bir sisteme benim gibi birinin sahip olamayacağını anladım. Onun sahibinin ancak benim sahibim olduğu gibi, bütün seslerin sahibi olabileceğini anladım. Çünkü sadece sistem yeterli değil, seslerin de olması gerekiyor. Bütün seslerin sahibi benim de sahibimdir. Dolayısıyla ben başıboş olamayacağımı anladım. Beni görüp gözeten birinin olduğunu anladım. Şimdiye kadar yaptığım hatalarımın affı için kendisine dua ve tazarruda bulundum ve bulunmaya da devam edeceğim. Bundan böyle O’nu herkese anlatacağım. Böylelikle yaptığım hataları telafi etmeye çalışacağım. Hepinizin önünde buna söz veriyorum.
Kulak sözünü bitirdikten sonra akıl diğer uzmanların da raporlarını topladı ve kendisi konuşmaya başladı:
— Arkadaşlar! Hepinize çok teşekkür ederim. Ben sizin görüşlerinize gerçekten önem veriyordum. Bu söyledikleriniz benim için çok önemliydi. Ve bu anlattıklarınızın beni çok memnun ettiğini söylemeliyim. Ben çok önceden beri hak ve batıl arasında, doğruyla yanlış arasında bocalayıp duruyordum. Bu konuda muzdariptim. Bu araştırmalarınız, bu rahatsızlıkta ne kadar haklı olduğumu gözler önüne serdi. Çünkü batıl yolun yolcusu hiç rahat edemiyor. Bu arada sizler araştırma yaparken ben de boş durmadım. Kur’an’dan uzak felsefenin anlattıklarıyla Kur’an’ın söylediklerini karşılaştırdım. Kur’an’ın söylediklerini her zaman kendime daha yakın bulurdum. Ama “Nasıl olur da filozoflar gibi akıllılar yanılabilir” fikri hep beni frenliyordu. Ama neticede anladım ki: İnsan her zaman hakkı arar. Bazen batıl olan, yanlış olan şeyler eline gelir, o da hak zannederek kabul eder. Hakikati ararken dalalet karşısına çıkar. O da dalaleti hakikat zannederek alır ve koynunda saklar. Çünkü bir yol ne kadar batıl da olsa içinde ufak tefek doğruluk kırıntıları olur. Bu kırıntılar insanın aklını çelip, bu yolun tamamıyla doğru olduğuna kanaat getirmesini sağlar.
Bu toplantının ardından herkes mutlu ve umutlu bir şekilde ayrıldı. Bu toplantıyı müteakip birkaç gün sonra kendilerine bir mektup geldi. Akıl tarafından gönderilen mektupta şunlar yazılıyordu:
— Müjdeler size arkadaşlar! Siz hakikati buldunuz. Sizden gelen raporları Kur’an’a takdim ettim. Araştırmalarımız neticesinde bulduklarımızın, onun bize anlattıklarıyla çelişmediğini ilettim. O da çok memnun oldu ve bu gayretinizin neticesi olarak hepiniz önemli görevlere getirildiğinizi bildirdi. Hepiniz kendi alanıyla ilgili Allah’ın sanat harikalarını ölçüp tartacak birer müfettiş, birer bakan olarak seçildiniz. Mükâfatınız ise iki dünyanın rahat ve huzurdur. Bu dünyadaki göreviniz bittikten sonra, en büyük ücretinizi Yaratıcımızın payitahtında alacaksınız.
Ne mutlu sizlere ki hayatın gerçek anlamını ve hak ve hakikati buldunuz! Berhudar olunuz...