zeitgeist
Gerçek anlamda yazmak kelimelerin, harflerin yan yana dizilmesi değil de anlatılmak isteneni ruhumuzda saklı olan anlama en yakın kelimelerin simetrisini yakalayarak yazmak..işte bu gerçekten zor iş. Biliyoruz ki kelimelerin hiç bir anlamı olmamakla beraber her kelime zihnimizdeki duygusal bir oluşumun anlamına işaret etmekten öteye gitmemektedir. O halde ben bir acı hissediyorsam hiç bir vakit kelimelerle ya da ses tellerimden çıkarttığım ses dalgalarının göreceli anlamlarıyla bu acıyı tam anlamıyla karşımdakine anlatamayacağım. Ya da seviyorsam yapacağım hiç bir davranış, yazacağım hiçbir aşk sözü gerçek hissettiklerime yaklaşamayacak bile. Bu bir aciziyet midir? Maddi dünyada ruhun kendini ifadedeki bu imkânsızlığı hangi eksikliğin bir tamamlayıcısı ya da hangi gizemin bir sonucudur acaba? Kelimeler, sözler sadece işaret ederler, anlatımı zor konularda başvurduğumuz analojik anlatımlar gibi tüm hayatımız boyunca ruhumuzda hissettiklerimizi örneklere başvurarak, farklı anlamları işaret ederek aktarıyoruz fakat bu ıstıraplı eyleme öylesine alışmışız ki neredeyse gerçek anlam kaybolmuştur. Seni seviyorum demek ile bunun İngilizce anlatımı olan i love you’ nun arasında sadece şekil farklılığı vardır. Farklı dillerde olması kelimelerin anlamında bir değişiklik yaratmıyor. Bunun yanında ne dilde olursa olsun söylenecek bir seni seviyorum lafı katiyen içimizde hissettiğimiz sevgiyi açığa vuracak anlamı yakalayamayacak.-Söyle bakalım beni ne kadar seviyorsun ya da bana sevgini göster’. Neden ihtiyaç duyarız bu isteklere? Yazmak da böyledir işte, yazar aklındakileri kâğıda aktarabildiği müddetçe mutludur ancak hiç bir yazar bu mutluluğu tam olarak yaşamış değildir. Çünkü hissettiklerimizi tüm yalınlığıyla ne aktarmak ne de itiraf etmek mümkündür. İnsan dış dünyanın uyaranlarını anlamlandıracak algılara sahip, bedenine hapsolmuş ruhunun tesiriyle zihninde koca bir hayatı sadece duygu düzeyinde yaşayabilen bir varlık , bu dünyadan bile değil…
YORUMLAR
Ben yazıyı Edebiyat defterine yazıldığı için edebiyat kavramı içinde ele almaya eğilimliyim. "O halde ben bir acı hissediyorsam hiç bir vakit kelimelerle ya da ses tellerimden çıkarttığım ses dalgalarının göreceli anlamlarıyla bu acıyı tam anlamıyla karşımdakine anlatamayacağım." Kimse senden bunu istemiyor ki? Eğer öyle olsa, fiziksel bir kesikten duyduğun acıyı anlatmanın en iyi yolu okuyucuya da aynı yerdeki, aynı kesiği yapmayı tavsiye ederdin olur biter di. Kaldı ki, o bile acı eşikleri farklı olan insanlarda acıyı şiddette hissettiremezdi.
İyi bir yazar anlatımıyla okuyucusunda onun, yani okuyucunun yaşadığı acıları ortaya çıkaran, okuyucuyu aktardıklarıyla özdeşleştirebilen, okuyuculara (Ah be Türkçe, anlatmak için nasıl da çoğullara geçmeye mecbur ettin ama dostum buradan sakın yazdıklarına bir dayanak bulduğunu zannetme :) ) kendilerinin yaşadıkları bütünden, yazarın anlattıklarına benzer duyguları, hem de kendilerinin fıtratına uygun olarak kristalize ettirendir. Yani iyi yazar, yazdıklarıyla okuyucuyu yine okuyucuların kendi hayal dünyalarında yolculuğa sevkedip, hem geçmişlerinde yaşadıklarını, hem de gelecekte -o an için- yaşayacaklarını düşündüklerini hallaç pamuğu gibi attırır. Edebiyatın sırrı da budur işte.
Zeitgesit'i (Ben bu büyülü kelimeyi cümle içinde bile büyük harfle yazarım) neden konu başlığı yaptın acep? Zamanın ruhu, tuz ruhundan beter mi, demek istedin?
ilkay m.
'İyi bir yazar anlatımıyla okuyucusunda onun, yani okuyucunun yaşadığı acıları ortaya çıkaran, okuyucuyu aktardıklarıyla özdeşleştirebilen, okuyuculara (Ah be Türkçe, anlatmak için nasıl da çoğullara geçmeye mecbur ettin ama dostum buradan sakın yazdıklarına bir dayanak bulduğunu zannetme :) )' burada ne demek istediğini bir kaç kez okumama rağmen anlamadım. ne tür bir dayanaktan bahsediyorsun. edebiyatın sırrına vakıf olduğun için ayrıca tebrik ederim.
nitemtran
Anlamadığın yerleri bana sorma, eğer anlamadınsa bir daha, bir daha oku. Senin, bu sikindirik eleştiriyi anlayacak kadar zeki bir çakal olduğunu anlamadığımı mı sanıyorsun?
Seni mutlu edecekse itiraf edeyim, ben, sen gibi hiç bir *oka vakıf değilim. Burda sen gibi derken kastım, senin muktedir, benim olmadığımdır. Yetersiz dilin kadrine kanıp ikimizi aynı kefeye koyma. Sen birsin ben sıfır.
onceliklede bastan sonuna kadar soylediklerine katiliyorum ...
kimi zaman oluyor ki... duygularimizi ifade etme zorlugunu yasiyoruz. oyle zaman olur ki, bazende icimizde kopan volkanlari cumlerimize sigdiramiyoruz. bir aci yasaniyor
kendimizden baska kimse farkedemiyor. yalnizca ayni aciyi cekenler yasayanlar ruh halimizi anlayabiliyor. uzaktan bakan birinin bizi anlamasi cok zor. kafamizin icinekilerini ancak sembollerle, isaretlerle bir kac kelimeyle ifade edebiliyoruz. onlarda hic olmasaydi vay halimize ...
dusunduru bir konuydu
ve ben dusunmeyi seviyorum
tesekkurler paylasimin icin
Söylediklerinizin hepsine katılıyorum. Lakin yine de konuşmak, yazmak yani anlatmaya çalışmak insanoğlu için bir ihtiyaç. İhtiyacın karşılanıp karşılanamadığı ise asıl soru. Doğrudur ki hiç bir acı kelimenin karşılığı olan sözü ACı yı doldurmaz. Hislerin tarfinin mümkün olduğunu sanmıyorum. Sadece tasvir etmeye çalışabiliriz. Onun dışında dasece göreceli şeylerdir kelime olarak tam karşılığı olan.
Güzel yazınız için teşekkürler,
saygılar