Tavan Arasında Bakir
Sesi güzeldi. karanlık bir kuyuda su yerine mavi kadife kumaşlar dolmuş gibiydi. sesini alçalttı, ben de sevmem bu şehri, dedi. Denediğimiz anahtarlar kapıyı açmamıştı. Anahtarlar kapıyı açmıyordu. çok istiyorduk. siyah bir şey giymeyi ister gibi istiyorduk. içimizde üç maymun. kapı koruyordu bir kaleyi korur gibi.
oysa kapının ardında bizi ayıracak bir şey yoktu. önemli bir muhterem, önemli bir şah damarı, önemli bir duvar, önemli bir birleşme ayrıntısı.
Sesi güzeldi. Bir daha bana, fısıldayarak bir şeyler söylememesini istedim. gözlerini kaçırdı. o gece istediğimiz eve giremedik. başka bir eve girdik.
başka ev’de, kırılmak istiyordum. kırılmak yani bildiğiniz gibi ortadan.. iki farklı parça olmak değil aslında. kırılıp birleşik kalmak. kopmak değil. ayrılmak değil. maceraperest bir bohemlik yaşamak gece on ikiden sonra insanı sıkar.
sesi uzundu. uzun havalardan bahsetti bana. bulutların temasından bahsetti. çocukların bulutların temasına daha yakın olduklarını söyledi. bulutlarla temas edebilen çocukların annelerinden bahsetti. O anneler ki, en çok onlardan çekinirmiş. insan annesinden biraz çekinmeliymiş.
ben o sırada, yüreği düşünüyordum. yüreğin anıtlarını. bazı filmlerde görülen, fotoğraflarda yakalanan, kitaplarda yazan, tüm kağıtlara çizilmiş haliyle yüreği. Başım dönüyordu tüm bu disiplinlerin arasında gezindikçe. aklım almıyordu. Aynı dengede yaşlanıyor gibiydik.
gözlerini yakaladım. gözleri yüreğin içinde değildi. başka bir odada kalmıştı. başka bir Et’te. sersemlediğimi hissediyorum çarptıkça bedenine. bedenine çarpmak; ölümle yüz yüze olmayan, oyalanmayan bir kavram.
dışarıda bir ses. ilaçlama arabası geçiyor mahalleden. yoğun bir sis.
ses güzeldi. lise terk kalbi bitkin sonrası yok.
gittiler savaşa barışmaya , lahitlere gittiler, tarihe gittiler, benim babam onun babası. zamanında yaralandı ikisi de aynı yerlerinden. onun babası öldü sonra. babasının da sesi güzelmiş öyle anlattı. yıkıntılarla geçmiş insanlığı. gitmiş bir ev yapmış şehrin en güzel yerine. anahtarlar uymadı. giremedik.
benim evim adam yutar. benim evim makinedir. benim evim hali hazırda susar da susar uzar da uzar. hayatı kuzeye doğru genişletmek isteyenler çok sever benim evimi. sonra hepsinin rüyalarına girer.
bir rüya görmüştüm ben de, dün gece.
bembeyaz bir odaydı. çok yüksekti. çok yüksekte hissediyordum. üç kişi vardı. biri lacivert kadife elbisesiyle karşımda duruyordu. olduğu yerde dönüyordu. bir kadın. daha sonra göğüslerini fark ettim. elbisesi yırtılmıştı. diri göğüsleri mosmordu. ve kafası.. kafası yoktu. beyaz bir boşluk tamamlıyordu omuzlarının üstünü. olduğu yerde dönüyordu. elinde mor bir şemsiye vardı.
bir diğeri, sapsarı bir takım elbise giymiş yaşlı bir adamdı. adamın önünde içinde farelerle dolu büyük bir küre vardı. yaşlı adam küreye dokundukça içindeki fareler koşuşturmaya başlıyor ve küre boşlukta dönüyordu. yaşlı adam, keskin dişlerini gösterip bana baktı ve güldü.
üçüncü kişi yanımda duruyordu. beyaza uyum sağlamıştı. ellerinin üzerinde küçük kurtlar geziyordu. bana bir şeyler söylemek üzereydi ki uyandım.
"Sana ne verebilirim ki" diye fısıldadı.
"Ne mi verebilirsin.. Yüreği anlat bana. bazı filmlerde görülen, fotoğraflarda yakalanan, kitaplarda yazan, tüm kağıtlara çizilmiş olan yüreği."
sesi çok güzeldi. bana bir şarkı söyledi. karanlık bir kuyuya su yerine doldum.