Hoşçakal demek istiyorum giderken...
Hoşçakal demek istiyorum giderken..
Hoşça kal demek istiyorum giderken.
Hoşça kal da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen Hoş kal, ben geleceğim” dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğim” dir.
Bir kayboluş değildir Hoşça kal, aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir, dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
Hoşça kal ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira Hoşça kal denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.
Başkalarına bakmayacaktır.
Ten kokusu hiç terk etmeyecektir bedenini.
Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.
Çünkü Hoşça kal denmiştir giderken.
Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir, nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir.
Bazen bir köşebaşında beklemektir, onun oradan sana koşacağını bilmektir.
Hoşça kal Nihavent makamıdır. Bahar kokar, umut kokar, aşk kokar.
Ağlarken güldürür.
Severken daha da sevdirir.
Yenilen yemeğin tadına varmaktır, tuz eklemektir bazen.
Tatlının şerbetini bol tutmaktır.
Limonataya fazladan iki limon daha sıkmaktır.
Hoşça kal kısa bir mola, küçük bir nazdır.
Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur.
...
Elveda demek istemiyorum giderken.
Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.
Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.
Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır.
Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp, hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, elveda.
Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin, saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.
Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır.
Özlemlerin himayesine girmek ve hiç çıkamamaktır elveda.
Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.
Ömrünü adadığın her kimse ömrünle kaybolup gitmesidir, seni yalnızlığınla baş başa bırakıp.
Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır elveda.
Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır.
Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır.
Fotoğraflara son kez bakıp hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.
Bazen kalbin izin vermese de “ah” etmektir elveda.
Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için Allah’a dua etmektir.
Bir babanın biricik kızını gelin olarak görmesidir.
Bir çocuğun annesini veya babasını son yolculuğa uğurlamasıdır.
Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır, gözlerde iki damla yaş ile birlikte.
Ya da ardına bakamamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.
Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır, ancak uzakta kalmak ve sadece seyretmektir, görebilmektir onu.
Bahçende, saksında, fesleğen yetiştirmektir veya ıhlamur ağacı aramaktır çevrende.
Zira ikisinin de kokusu içlidir, arsızdır. Bir nefesin rüzgarı bile kokularını salmaları için bahanedir onlara.
Fesleğenin, ıhlamurun kokusunu içine çekerken alkolle kısa bir arkadaşlık yapmaktır. Sarhoşlukla tanışmaktır.
Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine artık tarihleri unutmaktır.
Hiç neşe barındırmaz içinde elveda.
Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir.
Bir onur mücadelesidir, kıyasıya.
Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir elveda.
...
Bu yüzden, sırf bu yüzden Elveda demek istemiyorum sana.
Sadece Hoşça kal diyorum.
Hoşça kal...
İNCİ KANDEMİR