- 1697 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
ZELİŞ
Güzel bir kızdı Zeliş.
Yazı da gördüm onda kışı da.
Güneşli bir havada hafifçe esen rüzgârda görmeliydiniz onu! Kumral teninde saman rengi saçları dalgalandıkça, buğday tarlasına benzerdi yüzü. Açık mavi gözleri ikiz göl gibiydi; durgun da gördüm onları, fırtınalı da.
Yarım gülümsemesiyle kime bakarsa baksın darmadağın ederdi; gözlerin gücüne onda inanmıştım ben. Bir çift gözün nelere kadir olduğuna onun bakışlarıyla anlamıştım.
Ankara’nın ayazı başka olur. Karanfil Sokak’ın ayazı biraz daha insaflıdır; ama bulvara çıktığınızda bir o kadar imansızdır buzdan rüzgâr!
Ayazı insaflı sokaktan Zeliş’le birlikte çıkıp, Bulvar’da hızlı adımlarla Zafer Çarşısı’na doğru yürürken ilk kez onun titrediğine şahit oldum. Kalın hırkasının içinde minnacık olan bedeni iyice küçüldü. Önce koluma girdi, sonra elini parkamın cebindeki elimin yanına yerleştirdi. Sıhhiye’ye doğru slogan atarak yürüyen küçük bir guruba katılmak istedim. Elimi sıkarak işaretini verdi.
Gözlerine baktım.
“Üşüyorum arkadaş,” dedi.
Bir hafta sonra arkadaşlarla para toplayıp kalın bir manto aldık. Aynı gün hastaneye götürdük, bir iğne ile her şeyin düzeleceğini sandık.
Derin darbenin ülkeyi on ikiden vurmasına tam dokuz ay vardı. Kızılay’ın hızlı kızı gün geçtikçe yavaşlıyor; her gün biraz daha sessizleşiyordu.
Bir akşam üstü mahcup bir ifadeyle söylendi.
“Yerin dibine batsın mektep, ben babamı özledim; beni İstanbul’a gönderin!”
Babasının hamallık yaptığını her zaman övünerek söylerdi. Yeşildirek’in gülüdür o, derdi. Semerine mavi boncuğu zorla taktığını, ballandırarak anlatmaktan ayrı bir zevk duyardı.
Üç arkadaş, üç gün sonra yolcu edebildik.
Gidenlerin ve kalanların söylediği bilinen kelimeler gitti geldi karşılıklı olarak. Trene binmeden önce, bana kırmızı yün eldiveninin birini verdi.
Ben biliyordum, benim canım arkadaşımın bizim Che Cemil’e gizli sevda çektiğini. El sallamak için cama yaklaştığında gözlerini hiç öyle görmemiştim. Bu ikiz göllerin üstünü ince bir sis kaplamıştı sanki. Bakışları görünmüyordu. Elimde sıkıca tuttuğum eldiveni yanımdaki Che’ye verdim. Zeliş, bunu görünce galiba gülümsemişti ya da bana öyle gelmişti.
Yaklaşık on gün sonraydı. Yani, Zeliş olmadan geçen onuncu ya da on birinci günün akşamıydı. Tandoğan’daki teras kat dairemizin kapısını açmak için merdivenleri tırmandım. Elimdeki nevaleyi yere bırakıp anahtarımla kapıyı açtım. Yarı açık olan salon kapısının aralığından kanepede oturan Cemil’i gördüm. Yanında özenle bırakıldığı belli olan siyah mantoya ilişti gözüm. Botlarımı çıkarmadan, “Zeliiş!’ diye bağırarak salona daldım. Diğer kanepede tanımadığım bir adam oturuyordu. Yavaş yavaş ayağa kalktı. Gözleri Zeliş’in gözleriydi, onlarla baktı.
Ölmeden üç gün önce babasına şunu söylemiş.
“Eğer bana bir şey olursa, bu mantoyu bu adrese götür. Başka bir arkadaşa versinler,” demiş.
Mantonun bir cebinden eldivenin diğer teki çıktı.
Ve hayat her birimizi bir yana savurdu. Yıllar sonra yine Ankara’da Cemil’le buluştuk. Rusya’da bir inşaat şirketinde mühendis olarak çalışmaya başlamıştı. Yıllar herkesten çaldığını bizden de araklamıştı. Elbet yüreğimizdeki Zelişi de çağırdık yanımıza.
Sohbet arasına sıkıştırdığım soruyla yine duygulandık.
“Eldivenleri ne yaptın Cemil?”
“Kızıma verdim, onda,” dedi.
Ve devam etti:
“İstasyonda o eldiveni bana verene kadar, ben senin Zeliş’e tutkun olduğunu sanıyordum. O yüzden hiç sesimi çıkarmadım. Söyleyemedim ona onu sevdiğimi!..”
Nereden bilecekti ki! Bazı arkadaşlıkların aşktan ve kardeşlikten daha değerli olduğunu!
Bizler on sekizliktik o zamanlar; ama kalplerimiz yirmi dört ayardı. Şimdi bazı kırk beşliklere bakıyorum da!..
Sanıyorum onların kalbi on sekizlikken de tenekeydi.
Eğer, Zeliş yaşsaydı, yani okulunu bitirip, çıkışını alsaydı, o da öğretmen olacaktı.
Eminim ki, yetiştireceği çocuklar da hep güzel kalacaktı.
ÖMER NAZMİ
YORUMLAR
Ve devam etti:
“İstasyonda o eldiveni bana verene kadar, ben senin Zeliş’e tutkun olduğunu sanıyordum. O yüzden hiç sesimi çıkarmadım. Söyleyemedim ona onu sevdiğimi!..”
Nereden bilecekti ki! Bazı arkadaşlıkların kan bağı olan kardeşlikten daha değerli olduğunu.
Keşke dedim. Keşke Cemil sevgisini söyleyebilseydi Zelişe...
Ki o zaman eldivenin teki ellerinde boş kalmazdı... Belki Zelişin üşüyen ellerini tutardı... ısıtırdı.
Babasının semerine mavi boncuk takan bir evlat mükemmel bir evlattır... Mükemmel bir insan...
Ve bir keşke daha döküldü dudaklarımdan...
KEŞKE ÖĞRETMEN OLSAYDI... İnanıyorum ki sıcacık yüreğinden minicik yüreklere sevgi damlardı... pırıl pırıl
Öykünüzü, anınızı böylesine duygulu, içten ve ustaca dile getiren kaleminiz daim olsun...
Çocuk sevgisiyle yüreği çarpan, öğrencisine ana olan, baba olan, herşeyin doğrusunu, iyisini veren tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.
Saygımla
Saadet Ün tarafından 11/24/2008 6:31:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Teknoloji o denli ilerlese,bir uhrevi el ortaya çıksa ve deseki sana geçmişteki her şeyini iade edeceğiz dese çıkıp biri;her şeyi iade edebilirler;omuzlarmı çiğneyerek düzeltebilirler,yüzüme estetik yaptırabilirler alasından,saçımı eker yeniden ve kaç renge boyarlar..Hepsi olurda onsekizlik yüreğimi kimse asla iade edemez.Örneği yokki,taklit edebilsinler bari.Asla.............Harikaydı..Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Mükemmel ..
Yaşanmış çağrışımlarıyla burcu burcu insanlık kokan , sevgi kokkan bir yazı..
Ne değerlerimiz vardı yuttuk , lokma gözlülere, lokma vicdanlılara yem ettik..
En zoruda bir sevda hikayesi içine saklı kutsal değerlerimizin tüylerimi diken diken eden göz yaşlarıyla ıslanmak oldu..
Kızlayın durakları öksüz sızlatan estiriyor..
..
Zeliş çok iyi bir öğretmen olurdu...
Mayası insan olanın meyvesi de insan olur..
Sizin,Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyor ve Zelişi , gıyabında insanlığı saygı ve hasretle anıyorum..
Böylesi güzel bir yazı okuma hazzını verdiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum..
Saygı ve sevgilerimle..
Bizler on sekizliktik o zamanlar; ama kalplerimiz yirmi dört ayardı. Şimdi bazı elliliklere bakıyorum da!..
Sanıyorum onların kalbi on sekizlikken de tenekeydi.
Bu anlamlı ve harika anlatımı bir solukta okuyunca sizi değil seçkiyi veren kurulu kutlamak geldi içimden.
Evet seçici kurulu kutluyorum ki okumamıza vesile oldular ve binlerin okumasına vesile olacaklar.
SAYGILARIMLA.
“Eğer bana bir şey olursa, bu mantoyu bu adrese götür. Başka bir arkadaşa versinler,” demiş.
Mantonun bir cebinden eldivenin diğer teki çıktı.
Eğer, Zeliş yaşsaydı, yani okulunu bitirip, çıkışını alsaydı, o da öğretmen olacaktı.
Eminim ki, yetiştireceği çocuklar da hep güzel kalacaktı.
güne düşen çok anlamlı bir öyküydü
Sevgili Ömer Nazmi
Zeliş şimdi ne yapar bilmem ama
Bu öyküleri yazmazsan
cinayet olur
harikasın
sevgimle
Sevgili Ömer Nazmi...
Bir öğretmen olmaktan önce,bir insan olarak kanattı beni yazınız...
Birkaç yıl evvel Doğu'da görevleri başında şehit edilen meslekdaşlarım geldi aklıma sonra...
Ruhları şâd olsun...
Öğretmenlik,hakkınca yapılırsa eğer,dünyanın en güzel,en erdemli mesleği...
Heşle bir de seviyorsanız çocukları,gençleri,insanları ve nefes almayı;değmeyin gitsin keyfine!
Kaleminiz hiç susmasın...
Bâkî kalın...
Sonsuz saygımla...
Sevgim de bir o kadar...
savaşçı tarafından 11/23/2008 4:19:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Ömer hikayeniz kurgu mu değil mi bilmiyorum ama başlarımızdan bu ve buna benzer olaylar çok geçti ki hele benim gibi o bahsetmiş olduğunuz dönemleri içinde hisseden ve üstelik o dönemlerini Ankara'nın o soğuk havasını soluyarak geçiren birisi olarak beni çok etkiledi..Ben de tam bahsettiğiniz örnekteki Zeliş gibi Ankara'dan İstanbul'a gittim bir sürü sıkıntılarla. Zeliş gibi ölmedim ama bazen gerçekten de yaşıyor muyum yoksa yaşamıyor muyum ben bile bilmiyorum. Bakınız hikayeniz beni nerelere götürdü..Keşke ölmeseymiş o Zeliş ve Zeliş gibiler de öğretmen olsalarmış kimbilir belkide daha yaşanılası yarınları olan bir Türkiye'miz olacaktı...Bu önemli günümüzün arifesinde yazmış olduğunuz güzel yazınızdan dolayı sizi kutluyorum Ömer Nazmi, sevgilerimle...
Guldane Dal tarafından 11/23/2008 3:50:19 PM zamanında düzenlenmiştir.