- 1437 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
NE SENDEN ÖNCE, NE SENDEN SONRA
Serhat Yurtbaşı
Türkan ve Ziya Yurtbaşı çiftinin 2. çocuğudur.
Eğitimini Hakkari İlkokulu,Aydın Gazi Paşa Ortaokulu,Kuleli Askeri Lisesi ve Ankara Kara Harp Okulu’nda tamamlamıştır.
Görevi gereği Erzincan’a atanmıştır.Vatanın bölünmez bütünlüğü için görev yaparken, bölücü terör örgütü mensuplarına karşı yürütülen operasyonda 15.08.1993 tarihinde Erzincan Yaylabaşı’nda şehit olmuştur.
Naaşı Amasya Sultanova Kabristanı’na defnedilmiştir.
Şehidimiz Evli ve 2 çocuk babasıdır.
NE SENDEN ÖNCE, NE SENDEN SONRA
On beş yaşın çocuklarıydınız. Kuleli Askeri Lisesi’ne pırıl pırıl,ümit dolu, neşeli ve hevesliydi gidişiniz. Sular durulmuş; korkular, acılar,kardeşlerin vuruşması,kanların dökülmesi mola vermişti siz gitmeden. Bu mola benim de üniversite yoluma konan baba engelini ortadan kaldırmıştı. Yeni sayfalara ümitli, neşeli, heyecanlı hayatlar yazılacaktı…
Seni ilk kez yaz izninden Kueliye dönüş hazırlığında tanımıştım. Arkadaş, meslektaş babaların kader arkadaşı çocuklarıydınız. Kardeşim ve sen yola çıkmadan son kez yavukluna ve ailesine veda edecektin. O kadar gençtiniz ki, hatta çocuktunuz böylesine bir sevda yaşamak için. Saatlerce kendini banyoya kilitleyip ağlayan yavukluna şaşakalmıştım. Ne anası, ne babası, ne sen sakinleştirmeyi başarabilmiştiniz. Nihayet çıktı ortaya Nilüfer. Işıl ışıl, yemyeşil nilüferlerle kaplı göller gibiydi gözleri. Fakat ayrılık acısı gözlerindeki nilüferlerin boyunlarını bükmüş, yemyeşil göller Kızılırmak gibi kıpkızıl akıyordu.
Zamanla sen de bizim oğlumuz oldun. Babam iki oğlum var derdi, ikinizi de Allaha emanet ederdi. Mektuplar yazardınız ikiniz bir olup. Hınzırlık yapmayı da ihmal etmezdin. Siz Ankara Harbiyeye, ben Selçuk Eğitim Fakültesine gittik aynı dönemlerde. Mektuplarınızla bana ne çok moral verirdiniz, ne çok mutlu ederdiniz. Yaz tatillerinde “biz ikinci aileni” de ziyaret etmeyi ihmal etmezdin. Sevincimizi, mutluluğumuzu ikiye katlardın. Mezuniyetten sonra kader arkadaşın bir yana, sen bir yana düştünüz. En son gelişinde birlikte Nazilli’ye gidişimizi,otogarda bekleyişimizi hiç unutmuyorum. Neden bu kadar iz bıraktı bilmem.
Hayatımın en önemli dönüm noktasıydı 1990. Gaziantep’e giderken yepyeni bir yaşama yol alıyordum. Baba-kız uzun bir yolculuğun sonunda öğretmen evine ulaştığımızda, işlemler için koştururken bir yandan da sana ulaştık telefonla. Yavuzeli ilçe jandarma bölük komutanlığı görevini sürdürüyordun. Antep gibi bir yerden(doğunun Parisi) sonra Yavuzeli’nin mahrumiyet bir yer olması şaşırtmıştı beni. İlk ve tek sevdan Nilüfer kucağında bebeğiyle karşıladı kapıda bizi.
Bana hiç gurbet hissettirmediniz Antep’te. Bir kardeşim güneydoğuda terörle mücadelede yeri yurdu belli değilken, sen vardın yanımda, ailen vardı ve sonra yeni dostlar. Bir yandan Körfez Savaşı bir yandan tüm hararetiyle ve şiddetiyle, vahşetiyle süren terör…
Daha Gaziantep’e gideli 15 gün olmuştu ve 1990’ın son günüydü. Her gün haberlerin başında soluksuz savaşı takip ediyor, bir yandan şehit haberleri, çatışmalar izliyorduk üzüntü,kahır,endişe, yürek yağlarının erimesiyle. Yılbaşı akşamı size gelmeye söz vermiştim. Henüz bir evim yoktu, öğretmen evinde konaklıyordum.
Size geldiğim gece yine bir ihbar almıştın; karakola baskın ihbarı! Hem sohbet ediyor hem endişeyle bekleşiyorduk. Sık sık pencereye gidip karanlığı kolaçan ediyordun. Sohbet aralarında yaşadığın çatışmaları anlatıyordun. Birkaç metre mesafede ve korunaksız bir yerde tek başına vurduğun teröristlerin sayısını ve o an yaşadıklarını anlatırken heyecandan ve şaşkınlıktan nutkum tutulmuştu. Oradan nasıl sağ kurtulduğuna, dokuz teröristi nasıl hakladığına hayret etmiştim. “ üç tane daha terörist öldürüp 12 ye tamamlarsam, ölsem de gam yemem,ama daha önce ölürsem gözlerim açık gider” demiştin. Vatan aşkın, Nilüfer aşkından, kızının aşkından daha büyüktü. Sana onur madalyası ve takdir belgesi verildiğini ne kadar önemsemeden söylemiştin. Ne anlamı var ki bunların der gibiydin.
Yemeğe oturmuştuk, Nilüfer’in yaptığı güzel yemekleri yemeye başlayacaktık ki, birden aklına aniden bir şey gelmiş gibi, bana hayatımda hiçbir sözün, sorunun şaşırtmadığı kadar şaşırtan bir soru sordun. “Hindi filan ister miydin? İstersen hemen bulur getiririm.” Bu soru hala beni o günkü kadar şaşırtıyor…
“Dostum dostum, güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu?
Bu ne çıldırtan denge?
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe”
Yarıyıl tatiline Aydın’a gelmeden önce görüştüğümüzde sana gelirken ne getireyim diye sormuştum ısrarla. “bana ne getir biliyor musun?” Ben nihayet ne istediğini söyleyecek diye sevinirken yaptın yine yapacağını: “bana, hani nazilli otogarında sütunlar var ya. Onların dökülen boyasından bir parça kopar getir.” Besbelli bir şakaydı bu, ama ben şaka da olsa bu ayrıntıyı hiç unutmadım. Yıllardır nazilli otogarında hiç fark etmediğim dökülen sütun boyalarına her seferinde seni anarak baktım, ta ki yıkılıp yeni otogar yapılana dek…
On ay sonra sizinle ve Anteple vedalaştım gözyaşlarıyla. Bende ne çok izi ve anısı var o 10 ayın. Ailemin yanına dönmüştüm ikilemler içinde. Zaten hep ikilemlerle geçiyordu hayat…
İki yıl geçti aradan, bu arada bir kızın daha olmuş, Erzincan İl Jnadarma Alay konutanlığında görev yapıyordun. Ağustos ayında Aydın’ın en sıcak gecelerinden biriydi. Annem memlekete gitmiş, babamla birlikte geçiriyorduk o günleri. 14 Ağustos gecesi havada müthiş bir sıkıntı ve huzursuzluk vardı. Mahallenin tüm köpekleri gece boyunca uluyordu, ulumuyor adeta ağlıyorlardı. Sabaha kadar sürdü bu; sıkıntılı..huzursuz.. uluyan köpekler… uykusuz geçen gece… Beni delirtiyordu nerdeyse. O gece hafızama, beynime, iliklerime kazındı derin bir biçimde.
Sabah kahvaltıdan sonra babam işe gitti. Öğleyin her gün olduğu gibi elinde gazeteyle geldi. Ben sofrayı kuruyordum. Yüzünde, yüz hatlarında, gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir tuhaflık vardı. Gözlerini hiç yerden kaldırmadan susuyordu. Uzun bir sessizlikten sonra “kızım…Serhat….evladımız…şehit olmuş…” İçimde koca bir dağ yıkıldı, dışımda her şey yıkıldı, dünya yıkıldı, ben yıkıldım..her şey bir anda yerle bir oldu,yok oldu… Babam gazeteyi uzattı. Arka sayfalarda küçük, sıradan bir haber gibi verilmesi canımı daha çok yaktı. Gazeteciye koştum, tüm gazeteleri taradım. Maalesef! Orta sayfalarda küçücük, önemsiz bir haberdi medya için.
Sen şehit olduğunda geride bıraktıkların öldüler; iki minik kızın, Nilüferin, anan, baban, sevdiklerin, dostların, askerlerin, bizler… Öyle öldük ki, hiç sonu gelmeyen bitimsiz ölümlerdi bizimki. Sen ne ilktin, ne son oldun. Sık sık kan emiyordu topraklarımız. Uzun süren bir moladan sonra, çölün yağmura özlemi gibi kana susamıştı toprağımız. Kuruyan, toprağa karışan, unutulan kan çiçekleri açıyordu her gün. Ne senden önce, ne senden sonra hiçbir şey değişmedi ŞEHİDİM. Her şehitle biz biraz daha öldük, her gün ölüyoruz, ölmekteyiz…
Kanıyor Kızıl Laleler/ağıt
Bu yaralar hiç kapanmayacak
Bu acılar hiç son bulmayacak
Toprağımız kanla sulanmakla geçirdi
Tarihini, dününü, bugünü
Onlar şehit olur bizler ölürüz oy oy oy
Onlar gülerek gider bizler ağlarız oy oy oy
Kan çiçekleri doldu her yan, her karış
Her mevsim açan, hiç solmayan
Her şehit bir tohum gibi düştü toprağa
Her şehidin ocağında patladı mayın
Ağıtlar birbirine ulandı oy oy oy
Karalar bağlandı ak alınlı analar oy oy oy
Ateş düştüğü yeri yakar da ötesini yakmaz mı
Patlayan çam kozalağı ateşin şiddetinden
Bizim ocağımıza yangını dağıtmaz mı
Şehidimin akan kanı canımızı acıtmaz mı
Ocak hepimizin, yangın hepimizin oy oy oy
Dağlanıyor yüreğimiz her dem oy oy oy
Bir kurşun da bana vurun iki kaşımın ortasından
Aksın beni zehirleyen, delirten kan damarımdan
Vurun beni vurun, kahpe kurşunla vurun
Eziliyorum böylesi utançla yaşamaktan
Karalar bağlayın kara başlarınıza oy oy oy
Gidenlere değil, kalanlara ağlayın oy oy oy
Ayşe Eren
30 Ekim 2007
not:bu öykü tamamen gerçek olup, doğaçlama yazılmış bir iç döküş, kanayıştır.
--------------------
ateşe düşen kelebek
YORUMLAR
Güzel Kardeşim bir dostluk bir sevgi ancak bu kadar güzel anlatılabilir..buna güzelde denemezki yürektek acının kanayışın kalame ahsıdır,yazıya dökülüşüdür.Allah senden razı olsun var ol..İnanın şu anda gözlerimden akıp gittiğinden lkavye üzerindeki harfleri bulmakta zorlanıyorum..
çok yogun duygular keşke bunlar yaşanmamış olsa...ruhları şad olsun....