unutmak
Kızlarla yemek yiyoruz. Yemek gerçekten nefis. Benden başka kimsede para yok. Aslında bende de bu yemeğe verecek kadar para yok. Maaşımın yarısıyla öğretmen arkadaşlarıma hediye aldığım için küçük çaplı bir kriz yaşıyorum. İngilizce öğretmeni arkadaşım öğrencilik yıllarında şehrin lüks bir restoranında yemek yediklerini, faturayı da ceplerindeki son bozukluğa kadar verip, anca ödediklerini anlatıyor. Ben ya yetmeseydi diyorum. Nasıl unutacaktınız o yemeği. O da bana bakıp o zaman bir hatıramız olacaktı diyor.
Bir hatırası olmak. Ben, acıtan hatıraları unutarak yaşadığımı fark ediyorum. Ufak tefek anılar geçiyor usumdan. Hafif acılar… en ağır acılarımı kaybettiğimi fark edip hüzünleniyorum. Ve artık yemeğin o dakikasından sonra konuşmak gelmiyor içimden. Yaşamaktan ve yanlış yapmaktan çok korktuğum ve bu yüzden çok az anım olduğu kanısına varıyorum. Üzülüyorum. Buruk bir hüzün bu. Çok acıtmıyor. Sonbahar rüzgârları gibi. İçime sarı yapraklar savuruyor. Gerçek ve engellenemez, yaprak düşüyordur işte…
Bir bütüne sahip olmak en vazgeçilmezim gibi görünüyor bana o dakikalarda. Ve söz nerden açılıyor bilmiyorum Yusuf ve Züleyha’ dan konuşuyor kızlar. Nazan Bekiroğlu’nun Züleyha’nın masumiyetinden bahsettiğini söylüyorlar. Bana ait olmadığını duyduğum bir sesle, siz Zuleyha’nın suçlu olduğunu mu düşünüyorsunuz diyorum. Evet, tabi, diyor arkadaş ve ben neden böyle söylediğimi bile bilmiyorum. Hiç aklımdan Yusuf ve Züleyha’nın bir suç işleme olasılığı geçmemiş. En masum en kusursuz hikâye olmalı ki oğlumun adını Yusuf koymuşum. Hocam oğlunuzun adı Yusuf değil mi diyor edebiyat öğretmeni arkadaşım. Evet diyorum. Can dostum, o annesine benzemez sarışın ve çok yakışıklı diyor. Ben, ben sarışın değil miyim diye soruyorum. Karakaşımı kara gözümü hiç görmemiş gibi. Gülüyoruz. Aslında ben gerçekten soruyorum. Çünkü görünüp görünmediğimi merak ediyorum. Basit bir öğle yemeği için fazla ağır bir hezeyan bu. Onlara katılmaya çalışıyorum. Olmuyor. Yalnızlaşıyorum. Kalkıp gitsek. Muhabbet öyle koyu ki yanımda oturan arkadaş ne dese çok haklısın dediğimi fark ediyorum.
Ben bu yemekte ölmez isem ölmem, ölmem hiçbir vakit. Kendime espri yapmak hoşuma gidiyor. Biraz toparlanıyorum. Beni böyle sarsan neydi diye yokluyorum sinapslarımı ve bingo. ‘O zaman bir hatıramız olacaktı’.
Her şeyin bir hatıra olmasını ne çok isterdim. İşte asıl bu… Bu gizli istek beni alt üst eden.
Her şey hatıra olsa ve ben az önde prozak yutmuş gibi bakan gözlerle başlasam hayata… Verdiğim kararların yükünü indirsem sırtımdan ve şöyle bir bakıp, hoşça kalın siz artık hatırasınız diyiversem.
Sen gelsen ve güzelleşse hayatım diyorum içimden. Şairlikten kalma garip çağrışımlar. Seslendiğim kimse yok aslında. Güzelleşse her şey, güzelleşsem… Bu güzellik izafi, dünyanın en iyi insanı olsam anlamına geliyor. Bütün kırgınlıklarım bir hatıra olsa ve artık hiç kimseyi kırmasam. Fanusun içinde bir melek balığı süzülüyor aklıma. Masum ve yalnız var olmanın keyfini çıkarıyor. Hem savunmasız hem evren emrine amade. Büyük bir sevgiyle bağlı ona sahibi ve karnını doyurmak için çalışmak şöyle dursun, aklından geçirmesi bile gerekmiyor. Her şey mükellef ve kusursuz. İşte bu itikadı istiyorum bu sükûneti. Olup bitmekte olanların zaten olup bittiğini düşünecek engin düşünceyi istiyorum. Var olmanın sadeliğini, anlamın kusursuzluğunu istiyorum.
Hesabı ödemek mutlu ediyor beni. Gülüyor kızlar. Hocam alalım maaşları hallederiz diyorlar. Gülüyorum. Yemekten önce gerekiyordu arık her şey bitti diyorum. Bize gidelim diye ısrar ediyorlar hayır diyorum kesin ve emin, hayır, eve gitmeliyim.
YORUMLAR
"Yaşamaktan ve yanlış yapmaktan çok korktuğum ve bu yüzden çok az anım olduğu kanısına varıyorum."
Bu mükemmeli aramak kaygısı değil mi? Bir çok kez bizlerde düşüyoruz bu arayışa ve farkında olmadan o kadar çok şeyi ıskalıyoruz ve o kadar çok şeyi kaçırıyoruz ki zamanımızı yitiriyoruz ve asılı kalıyor hayatımız bir boşlukta.
Güzel bir denemeydi, hikaye tadında ve şiirselliğiyle derinliklerine çeken, düşündüren bir paylaşım, tebriklerimle...