- 1706 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
REDDİYE YAZILARI-2-
TÜRK(Ü) -TÜRK(İ) SÖZCÜĞÜNDE EMPERYAL ANLAM KAYDIRMA ve ETİMOLOJİK, ETNO-ANTROPOLOJİK DENEME -1-
“Türkü söyler, Türküm diye..”
Neşet Ertaş:
Kırşehir yöre türk(ü)sü
Bu kavrama, yani türk(ü) çağrışımına, göreceli (karşılaştırmalı oransal) bir itiraz getirmek istiyorum. Burada öncelikle Arabi lisan (i/ü) iyelik/aidiyet ekinin Osmanlıca - Türkçe karşılaştırmalı olarak geldiği anlamları etimolojik olarak incelemek gerekiyor.
Alıntı ve türkü kavrama atıf yapılan yazınlardaki tüme yakın Türk(i) söyleniş, -Türk’e benzer- anlam genişlemesi ile daha çok algılanıyor, kabul görüyor. Türk’e benzerlere ait; tını/söz/ses bileşimi (bütünselliği) gibi bir armonik açılımlama tanımı yapabiliyoruz.
Sözcüğün üst sosyolojik Türk ulus toplumsal armoni içeren kavramsal tanımı, daha alt veya öncül toplumbilimsel safhalar olan; ulus öncülü (etnik/mikro ulus) kavramlara doğru (yerel kültür ögesi haline) dönüşümü amacıyla değiştiriliriyor.
Yani; etnik/mezhep ve cemaat yapısalcılığı yerelliğinde ve çokkültürlülük iddalıların; türk(ü)leri, türk(i) den bozma “türkü” şeklinde ve asli üst toplumsalda olanı (Türk ve Türkmenleri) ayrıştırma hedefine koydukları sezinleniyor.
Bu kasıtlılık, ince ayar (gözlem/ yöntem/biçem olarak) çözümlenmezse ve çok dikkat edilmezse görülemiyor !
Karıştırıcı kavram olan türk(i) burada, türk(ü) ve türk(ü)lerin uluslaşmadaki birleştirici çimento görevinden uzaklaştırılıp, etnik müzikler halinde ayrıştırılmasına vardırılıyor. Türkilere ait -türkü- ile Türklerin özgün müziği -türk(ü)- gibi bir anlatım ve anlaşılım farkını vurgulayıp, anlatmak istiyorum.
Burada sözcüğün, sadece armonik bir anlamsal bozulması değil, aşağılamaya yakın bir anlam kaydırması belki de kirletilmesi var. Türk’e benzerlere ait anlamında bir türkü ve bunun anlamlandırması var. Bir atasözümüzde söylendiği gibi; göçün tersine döndüğü anlarda, uyuz köpek veya topal eşeğin göç katarına baş olması gibi benzetebiliyorum..
Bu nedenle ve ısrarla türkü değil, türk(ü) olarak yazımı tercih ediyoruz.
Türk(ü) kastederken: Sadece Türk’e benzerlere aitmiş gibi algılatmak şekline dönüşmüş türk(i/ü) önermeli, yumuşaması iddası ile yazılarak, türk(ü) anlaşılmamalıdır. Bu son derece temelsiz ve amacından saptırılmış bir yaklaşım olacaktır.
Bu duruma ister Etimoloji olarak, ister Antropoloji olarak ve hatta o çok sevdikleri Etnoloji ile bakılsa dahi, yine de yanlış bir türk(ü) kavram çözümlemesi oluyor çünkü !
Bu tamamen emperyal, bozma ve kendi amacı doğrultusunda köksüz, kimliksiz hale getirerek -kavramı iç etme- politik yaklaşımdır.
Birileri “ulus devlet bitti, yerelleşme, demokra(t)si” filan hikayelerle anlamlandırdıkları Türk’e özgün ve özge ait olanı, Türk’e benzer demek olan Türk(i)lere (Türkiyeli, Anadolululara) devşiriyor. Haberiniz ola ?!
Asli unsura ait olanı ( yani Türk ve Türkmenlere), benzer ‘Türk(i)’ olanlara evirmek, değiştirmek, dönüştürmek –sahtekarlığını- anlatmak istiyorum. Bu doğrultuda ne kadar sindirmeye çalışsalar, sözcüğe yükledikleri yeni anlam türkofonluğu (Türkçe konuşan anlamını dahi) bile karşılamıyor. Karşılamayacak !..
Burada eski başbakan ve cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, ağabeyi ve eski bakan Sayın Korkut Özal’a: Türkiye’nin adının “Anadolu Cumhuriyeti” olmasını ve bunu yapabilmeyi çok istediğini yakın zamanda bir tv proğramında açıkladığını belirtelim.
Sayın Korkut Özal’ın sorulan bir başka soruyu: Doğum yerleri olan Malatya’nın karışık bir etnik yapıya sahip olduğunu, % 40’ının Ermeni olduğunu, annesinin Osmanlı aşiretinden geldiğini, babasının ise; karışık olduğu şeklindeki ifadesini hatırlatmakla kalıyorum.
Sonrasında ise, “ikinci cumhuriyet”, “ılımlı İslam cumhuriyeti”, “Türkiyelilik” ile rahmetli Özal’ın (!) “Anadolu Cumhuriyeti”ni birlikte düşünmenizi önerebiliyorum. Bakalım ne sonuçlara varacaksınız ?
Zaman kipi olarak Malatya’nın % 40’ının Ermeni olduğunu söylediği nufus oranlamasıyla, Tehcir öncesi mi, yoksa sonrasını mı kastettiği anlaşılamakla birlikte, Türk(i) ve Türk(ü) farkını ve buna yüklenmek istenen yeni anlamı, bu şekilde bir türk(i) veya türkü ya da bizim yeni yazım biçimi önermemiz türk(ü) olarak düşünebilir ve anlayabilirsiniz.
İşin birinci dereceden medeniyetler ve tarih/kültür tezleri ile ilgili ve yoğun emperyal politik “tevafuk”lar gösteren(!) ilginç kısmını burada keserek, yeniden konumuz olan türk(ü) sözcüğüne dönmek istiyorum.
Benzer iyelik (aidiyet) eklerinden yola çıkarak, türk(i) iken halkın ağzında “türkü” şeklinde yumuşatıldığı savlanan sözcüğün, bu yorumlama ile kasıtlı bir belirsizleştirilmişlikte bırakılmak istendiğini belirtmek istiyorum.
Bundan sonraki aşama “Anadolu” anlamı temeline oturmak hedeflidir. Otokton (baskın) Türk/Türkmen halk ve/ama kimliksizleştirilerek çekinik edilmiş Türklerin özgünü ve öz malı türk(ü)yü, -türk(i)lerin türküsü- olmaya doğru vardırıyor!..
Türklerin türk(ü)sü ve Türkiyeli ya da Anadolucuların türküsü ? İşte Emperyalizm ve Sömürgecilik böyle bir şey!.. Tabi bunu bütünsel dizge ile bakabilen görebiliyor. Konulara ya da –sorunsallara- bakışta kullanılan ön, son ve nihayetinde tam gör(ebil)me dizgesini anlatmak istiyorum...
Parantezlere alarak açıklamaya çalıştığım ve türk(ü)leri gerçek anlamından çıkarıp, emperyal tarih tezlerde istendiği gibi; sadece -yerel ve evrensele- indirgenmek amaçlanıyor... Yerel ve evrensel olması istenenin “ulusal” kısmının neden önemsenmezde bırakıldığını, yukarıda verilen örneklerle anlatabilmiş olmayı diliyorum.
Tam da burada; türk(i)lik ve türk(ü)lük farkını güzel açıklayabilen bir ulusalsızlaştırma/köksüzleştirme emperyalist hinliğinin amaçlandığını ben şahsen görebiliyorum.
Bu gerekçeli iddalarla Türk(i) değil ve türk(ü) diyoruz işte !..
Ayrıca Türk(i); Türk’e benzer olurken, bunu dilimize ’ lü/lı/li vs.’ gibi ulusal aidiyet bir ekle düşünmek, bence dilbilimsel ve anlambilimsel yapıya daha uygun olacaktır. Bu durum gerek Osmanlıca, gerekse günümüz Türkçesine uygunluk olarak da, böyle açıklanırsa daha mantıklı olacaktır.
Türk(i): Eğer ki Türk’e benzerse: Bununla “Anadolulu veya Türkiyeli” denmek istenmektedir. Artık alenen bunu teşhis edebiliyoruz !
Konuya devam edeceğiz efendim.
20 Kasım 2008
Göktürkmen
Ahmet Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
bence güzel bir yazı olmuş. yine de üzülerek söylüyorum ki yalçın küçüğün yazılarını hatırlattı bana. bir de türk kelimesinin sonuna gelen bir ekten dolayı yazı içinde dünya tarihinin karanlık ve kötücül alışkanlıklarından, konunun siyasetin damarına inişi bende garip bir his uyandırdı. ve itiraf ederim ki ana fikri anlamadım. komplo teorileri, kumpaslar, bizans oyunları dışlanmışlık mı.. yalçın küçüğü burada nefretle anıyorum
Değerli dostlar, tüm katkı yapanlara teşekkürler. Bu bir dizi yazı ve ilk bölüm, bitirmeme izin verirseniz konuyu tüm ve tam farkı ile daha gerçekçi tartışabiliriz.
Bütün bunlardan sonra, Sayın hünüzlüşarkım, usta Şaban Aktaş ve Erol Başcı'ya teşekkürler.
Göktürkmen tarafından 11/23/2008 2:24:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Kendinizi aşmışsınız yazdıklarınızla değerli Erol Başçı ama hala beni doğru algılamıyorsunuz. Yine de teşekkürler, benim sayfama gelip bunları yazmanızı çok önemsedim ve ben eleştirel severim.
Bir gün, tamamen aynı dili konuşur olacağız, umuyorum ve inanıyorum. Sizde uyandırdığım bilgi birikimi ve antiemperyal bilniç merak ve iredelemesine teşekkür ediyorum. Sizden ses duymak ve tepki görmek güzel.
Türkü ve türk(ü) yaklaşımı konusundaki Türksel ve Türksü ekli yazımınız kısmen doğru, sadece içerik olarak, siz derece farkı ile düşünmemişsiniz sanırım. Bu nedenle belki bir tamgörü çıkarsaması olmamış olabilir, algı/olgu kavramsal anlam sorunusalı belki ?
Saygılar.
Göktürkmen tarafından 11/23/2008 12:03:01 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hani, keşke Türkçe yazılsaydı acaba daha mı iyi anlaşılır olurdu diyoır insan yazı için..
Şaka tabii ki, ama yorucu bir yazı okuyucu açısından..
"cemaat yapısalcılığı yerelliğinde " benzeri cümle kurulumlarını çözmeye çalışırken konuyu kaçırabiliyor insan..
Parantez içi -dışı yazılımlar, Türkü, türkü, türki,Türki vb. gibi büyük harf küçük harf farkından dolayı farklı anlamlar çıkabilecek izahatlar karmaşa içinde mi bana mı öyle geldi bilemiyorum. Neyse ki konu olarak da, herhalde yazım tekniği olarak da "deneme" kategoroisinde düşünülmüş...
Yazım tekniği açısından hiç değilse, tek denemeyle yetinilmeli:)
yerel ve evrensele, ikisine birden indirgenmek hadisesini ise hala çözümlemeye çalışıyorum..
"Bu nedenle ve ısrarla türkü değil, türk(ü) olarak yazımı tercih ediyoruz"
cümlesinden yazının anafikirini edinmeye çalıştıysam da buradan da bir sonuç öıkaramadım.
"türk(ü)" şeklindeki yazılımdan türksü, türksel türünden anlamlandırmayı kastediyorsak ilk harfi büyük yazmamız gerekecek değil mi?
"türkü" kelimesinin "Türk" kelimesiyle bir ilgisinden mi bahsetmeye çalışıyorsunuz?
ır/türkü anlamındaki kelimenin tariflerinde "Türk" kelimesinden dönüştürülmüş bir anlam yok..
"türki" kelimesinden ise "türkü" anlamı da çıkabiliyor diğer yandan. Ne ilginç değil mi?
"Türki" kelimesinden de ben kendi adıma "Türksel" "Türksü"
"Türke ait" benzeri kavramlar çıkartıyorum.
Kaldı ki ciddiye alınacak bir yaygınlıkta kullanıldığını da düşünmüyorum ayrıca..
Neşet Ertaş dan hareketle izaha başlayınca, bazen insan bu türkü türki karmaşasının nereden neşet ettiğini karıştırabiliyor..
Emeğinize sağlık diyelim..
Ben bir türküm.Türkü çalar türkü söylerim.Ama Ermenilerin de Türküleri var.Hem de ortak çalıp söylediğimiz türkülerdir belkde.Onlar da en az bizim kadar türkü çalıp söylüyorlar.''DOKUZ BAYAN ''ADLI YAZIMDA UZUN UZUN ANLATTIM BİR ANIMI.
Türk'ü söylerim ve türkü söylerim/ olarak ele alınız.
Bağlamada tellerimiz/ türk'ü çalar türk'üm diye
Ses bütünlüğü içinde Neşet ustanın ya da Babası Muharrem Ertaş'ın konuya sizin açınızdan baktığını düşünenem.Türkü türk ile o denli iç iç yerleşmiş bir sözcüktür ki, türk'ü türküden ayıramam ben.Bilakis Burjuva kültürünü yozlaşma sürecinde Neşet usta'nın türküleri çok kaynaştırıcı olmuştıur.Bir döneme damgasını vurmuş bir sanatçıdır.Hacı Taşan, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş önemli türkü yapımcılarıdır.Sonuçta insanımız onları benimsediyse ve zaman eleğinden (ki bu eleğin delikleri çok geniştir)elenmeden kalbur üstünde hâlâ duruyorsa bu halkın ortak beğenisini kazanmıştır; yani türküleşmiştir deyişleri...
Aşık Veysel Şatıroğlu, Köy Enstitülerinde ders vermiştir.Kendisi de aydınlanmıştır.Gönül şığını da yaymıştır.O KISMEN DAHA AYDINDIR; FAKAT NEŞET USTA HALK İNSANIDIR; AŞİRET İNSANIDIR.
YOZGAT DA BELLİ BİR SÜLALEDİRLER DUYDUĞUM KADARIYLA.DÜĞÜNLERDE HEP ONLARDAN İNSANLAR ÇALAR VE SÖYLERLER GENELDE.KÜLTÜRLERİNİ CANLI BİRE BİR BİRBİRLERİNE AKTARARAK GELİŞEN FEODAL YAPI İLE BESLEMİŞLERDİR.YILLAR SONRA ALMANYAYA GİTMİŞ ORADA DAHA İYİ İSİM VE ŞÖHRET YAPIP PARASAL ANLAMDA RAHATLAMIŞTIR.TÜMÜYLE BİR HALK ADAMIDIR VE DEĞERLİ BİR AŞIKTIR, ÇOK DA ACI ÇEKMİŞTİR.ONA HAKSIZLIK YAPILDIĞI KANISINDAYIM ŞİMDİ.
RAHMETLİ Özal konusunda katılıyorum görüşlerinize ama SAYIN Ertaş için katılamadım.Ben mi anlıyamadım siz mi tam aktaramadınız ; konuyu tartışabiliriz;(((
Kutlarım değerli bir yazı düşündürmeyi başarıyor...
Şaban Aktaş tarafından 11/22/2008 8:20:32 PM zamanında düzenlenmiştir.