- 457 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İkinci Gül
İkinci gül, ilkinden bir hafta sonra, bir Salı sabahı geldi. Bu kez, kapımın önünde değil, işyerimde, masamın üzerinde ve şeffaf bir kutunun içindeydi.
Kutusunu açtım. Taptaze kırmızı gülü elime aldım. Kokusunu içime çekip yapraklarını okşadım. İşte tam bu an telefonumun çalması gerekiyordu. Ahizeyi elime almadan senin; “Günaydın Birtanem.” diyen sesini duyacağımı bilmeliydim. Yeni bir iş haftasına iyi başlamamı dileyen ve beni yüreklendiren konuşmanı dinlemeliydim. İçimi, senden yayılan o olumlu enerji doldurmalı, önümde bütün ağırlığı ile uzanan uzun bir iş haftasının tüm ağırlığı bu enerji ile yer değiştirmeliydi.
Oysa bugün haftanın ilk günü değil. Bugün, üç yıl öncesinin o bizim birbirimizi sevdiğimiz günlerinden biri de değil. Telefonumun, en azından senin sesini bana getirmek için çalmayacağını biliyorum. Elimde tuttuğum bu gül de, içimi sevinçle doldurmayacak. Yapraklarını okşayışım bile, eskiden olduğu gibi senin tenini okşar gibi değil. Bu zavallı gülle ortak bir kaderi, bir bilinmezliği paylaştığımız hissiyle, acısını hafifletmek için bir dostun eline sıkıca sarılmaktan farklı değil ona yaklaşımım.
Günüm ve haftam, gülünün ve sesinin getirdiği ışıkla aydınlanmayacak, verdiği olumlu enerjiyle iş yükümün taşınması kolaylaşmayacak. Aynen böyle olacak, biliyorum. Çünkü bugün, üç yıl öncesinin o bizim birbirimizi sevdiğimiz günlerinden biri değil.
Bugün, senin yokluğuna alışıp, hayatıma sensiz devam edebileceğimi kabullendiğim, seni hiç düşünmemeyi bile başardığım, daha yakın geçmişimden bir gün de değil ama.
Bugün, daha çok seni kaybettiğimi ilk anladığım günlere benziyor. Ümitlerimin tükenmeye başladığı, karamsarlığın tüm yaşamıma hakim olduğu günlere... Seni beynimden söküp atamadığım, sürekli nedenleri, nasılları sorguladığım iç çatışmaları ile dolu günlerden biri olacak bu da.
Demek ki bugün de, otobüs bileti almak için hazırladığım bozuk paraları, onbeş dakika otobüs bekledikten sonra, bilet kutusuna atmaya çalışırken yakalayacağım kendimi. O paralarla onbeş dakika önce otobüs bileti almam gerektiğini ancak o anda hatırlayacağım.
Demek ki bugün de, bindiğim otobüsten, inmem gereken duraktan bir sonraki durakta ineceğim. Bir önceki durakta inmem gerektiğini çok sonra hatırlayarak...
Demek ki bugün de, adliyenin çıkış kapısından on adım gittikten sonra farkedeceğim, cüppemin hala üzerimde olduğunu...
Demek ki bugün de, bilgisayarımın ekranını uzun uzun, boş gözlerle seyredeceğim, müvekkilimi savunacak dilekçeler yazmam gerekirken...
Bana bunları, hem de ikinci kez, neden yapıyorsun?
Biz seninle, bir zamanlar, birbirimiz için en önemli iki insan değil miydik? En sevdiğimiz değil miydik? Benim canım yanarken sen acı çekmedin mi, senin mutlu olduğun anların benim de hayatımın en mutlu anları olduğunu görmedin mi? Biz hayatın anlamını birbirimizde bulmamış mıydık?
Ağlayan bir çocuğun gözyaşlarını ellerimizle kurularken, birbirimize hüzünle bakmamış mıydık? Senin amansız hastalığa yakalanan hastaların, benim haksızlığa uğramış müvekkillerim içimizi aynı acıyla yakmamış mıydı?
Ben en bitkin, en yenik ve en çaresiz olduğum anlarda senin kolların değil miydi beni tutup, yeniden ayağa kaldıran?
Ya sen, hayatındaki gerilim en üst noktasına çıkıp, ne yapacağını bilmez durumda, ikilemlerinde kaybolmuşken, ben değil miydim, sana çıkar yolu gösteren?
Bir zamanlar seninle paylaşmış olduğumuz ve artık çok uzak bir geçmişte kalan bütün bu güzellikleri neden ait olduğu yerde bırakmıyorsun?
O çok uzak geçmişin arkasından gelen ve sonunda daha yakın bir geçmişte bırakmayı başarabildiğim, bütün o acıların farkına varamayacak kadar duyarsız olabilir misin? Aramıza koyduğun uzaklıklar; beni karşı karşıya bıraktığın özlemin, kalp ağrısının, dayanılmaz acıların önüne bir set çekip, bunları hissetmekte olabileceğimi, acı çekiyor olabileceğimi görmeni ya da bilmeni engellemiş olabilir mi? Bütün bunlara, son derece kayıtsız kalan sen, benim bir zamanlar en saf, en derin duygularımla sevmiş olduğum kişi olabilir misin?
Şimdi, kötü kalpli bir roman kahramanı gibi hayatıma tekrar girip, bana yeniden aynı acıları çektirebilen bu kişi sen olabilir misin? Bir zamanlar birlikte yaşayıp, paylaştığımız şeylere hiç saygı duymadığını düşünmek, bütün bunların boşa yaşanmış olduğu duygusuyla gelen bir acı çığının daha altında bırakıyor beni. Bana bunları neden yapıyorsun?
Trenden, inmem gereken istasyondan iki istasyon sonra indiğim için, geri dönmek üzere ters yönden gelmesi gereken treni beklerken, ikinci gülü çantamdan çıkarıp, bana hissettirdiklerinin tam tersini yaşatması için, yani belki küçük bir tebessüm ve biraz mutluluk yaratabileceğini düşünerek bankta yanımda oturan yaşlı teyzeye verdim.
Eskiden, yüzümde gördüğün en küçük hüzün ifadesinin bile sana acı çektirdiğini söylerdin. Bunun hiç değişmemiş olmasını, o yaşlı kadın ile benim bir çiçeğe verdiğimiz iki farklı anlamın yüzlerimizde yansımasını görmeni ve senin de şu an en az benim kadar acı çekiyor olmanı diledim.
İnan bana, bunu gerçekten diledim...
Fidel KAPLAN
YORUMLAR
Sevenler neden ayrılık yaşar veya neden acı çekerler? Bunu düşündürdü yazınız. Sanırım, sevgi çok özel bir güç olsa gerek. Yerini vuslata terk edince kendinden değer kaybedeceğini biliyor ve iki kişinin arasında büyüyerek mesafe oluşturup, sonsuza kadar yaşamayı başarıyor.
Ayrılık gibi görünsede asıl aradaki mesafe sevginin büyüklüğü. Adı ne olursa olsun kimin yüreğinden filizlenmişse asıl sahibi değerlidir..
Tebrik ederim.. harika bir anlatım. Selamlar..