- 1115 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞKIN "DRAM" HALİ
BİR DRAMI PAYLAŞIM
Ben seni seviyordum ve senin bundan haberin yoktu. Oysa ki ne çok seviyordum seni bir bilsen. Yıllar geçiyor ve ben unuturum seni diye düşünüyordum buna rağmen benim sana olan sevdam daha da büyüyordu. Onca yıl nasıl geçti anlamamıştım. Ben seni öyle benliğime katmışım ki ne kaybettiğim zamanın farkındaydım ne de kendimden kaybettiklerimin farkında değildim. Biliyordum zararımın sadece kendime olduğunu. Ama ben seni öyle sevmiştim ki, senden gelecek her acıyı çayıma şeker diye koyuyordum. Sen hiç farkında değildin ama ben her gece kan ağlıyordum. Yüreğim daralıyor, umutlarım tükeniyordu. Sen iyi olduğun zamanlarda gönül bahçemde güller açıyordu. Senin kötü haberini aldığımda ise; dünyam başıma yıkılıyor, her yer kararıyor ve kalbim sıkışıyordu. Oysa ki sen sevincini de üzüntünü de tek başına yaşıyor, gerektiğinde de paylaşacak birilerini bulabiliyordun. Ve sen bilmiyordun ki sevincin sevincim, üzüntün üzüntümdü. Ve sen bilmiyordun ki benim sana olan sevdamı hatta uğrunda ölebileceğimi. Tarifi mümkün olmayan bu acıyı ben tek başıma yaşadım, yaşamaya devam ediyordum ve her türlü zorluğa göğüs geriyordum. Gün gelecek keşke karşıma çıkmasaydın, keşke seni bu kadar çok sevmeseydim demeyeceğimi de biliyordum ve bundan emindim de. Ben bu hayatta en zor olanı seçtim ve bu seçimi zor da olsa kabullendim. Kolay değildi vermiş olduğum karar ve bu kararı uygulamak hatta bunu insanlara kabullendirmek. Onlar bilmiyordu seni ne kadar çok sevdiğimi, senin için nelerden vazgeçtiğimi, ne hallere düştüğümü ve bunu kimselere anlatamadığımı, anlatsam bile şaşkınlıkla yüzüme bakacak olan insanların yüz ifadelerini görmek ne kadar zor bir durum bilemezsin. Aslında senin için yaptıklarım kağıda dökülecek kadar basit değil ve sığmaz da. Ancak yaşaman gerek yaşadıklarımı, hissetmen gerek hissettiklerimi hatta mümkünse ben olman gerekir, ruhum olman gerekirdi.
Zaman her şeyin ilacımıydı gerçekten. Bunu bilmiyorum ama zaman su gibi akıp gittikçe korkularım daha da büyüyordu. Bir gerçek vardı bildiğim, duyduğum, anladığım ve inandığım. Bu belki de küçük bir umuttu, hayaldi, öyle olmasını düşünmek ve istemekti. Sonuçta tek alternatif, tek gerçek buydu, başka ne olabilirdi ki. İnanmak ve sabretmekti tek umut kaynağım. Kendimce seçtiğim beni ve seni yani bizi anlatan şarkılar vardı….Tüm bunlar benim seçimimdi senin haberin yoktu ki. Biliyorum hiçbir şarkı ne beni ne de benim sana olan aşkımı anlatamazdı. Sen benim büyümeyen bebeğimdin, hep ninniye alışmıştın. Benim ki bir hayaldi, bir umuttu işte sen bilmiyordun ki. Ben her gün iki kere ölüyordum. Bir sabah güneş doğarken o gün neler yaşayacağım, seninle ilgili ne haberler alacağım diye içimi korku sarıyordu. Akşam olup güneş battığında ise; içim kararıyor, dünyam başıma yıkılıyordu. Çünkü sensiz bir gün daha geçirmiştim, bir gün daha ömrümden kaybetmiştim. Sensiz bir gün demek her gün iki kere ölmek demekti benim için. Bunu düşünsen de yeter yaşamana bile gerek yok ben bugüne kadar kaç defa öldüm, kaç defa kahroldum. Hakkım yok bunun hesabını sana sormam zaten soramam da. Çünkü bu benim sorunumdu senin huzurunu da bozmaya hakkım yoktu. Eğer bilseydin sende beni, benim seni sevdiğim kadar sever miydin? Ne sen ne de bir başkası benim gibi birini bu kadar çok sevemez. Çünkü ben seni tahmin edemeyeceğin kadar çok hem de her şeyden çok sevdim. Ben senin için her gün iki kere öldüm. Çünkü ben senin için hayatımı, ömrümü yoluna feda ettim. Ben senin için kimleri karşıma aldım tahmin bile edemezsin.
Ben sana aşıktım ve sen bunu bilmediğin için başka aşklar peşindeydin. Mutlu olmak senin de hakkındı ve bu konuda senin bir suçun yoktu ki. Suçlu yoktu aslında bende suçsuzdum. Çünkü sana aşık olmayı ben istemedim ki. Bu aşk acısını çekmeyi ben seçmedim ki. Her gün iki kere ölmeyi ben istemedim ki. Hayatımı, ömrümü, vaktimi ben ziyan etmek istemedim ki. Mutluluk benim de hakkımdı, mutsuzluğu ben seçmedim ki. Benim istediğim herkes gibi mutlu olmak ve karşımdakini mutlu etmekti. Bu hayatta benim payıma da bu düştü demek ki. Acaba bir gün gerçekten benimde yüzüm gülecek miydi?
Her gece rüyamda görürdüm seni bazen hiç uyanmak istemezdim. Zamanı durdurmak, acımı dindirmek, kendimi kandırmak istiyordum. Bazen ise; seni kaybettiğimi görüyordum. O gün hatta bir müddet o psikolojiyle sarsılıyordum. Karamsarlaşıyor, umudumu kaybediyordum. Beni ayakta tutan sabrımdı. Tarifi mümkün olmayan bir acım vardı. Çaresi, merhemi olmayan bir yaram vardı. Yıllar geçiyor yaram daha da derinleşiyordu. Umutlarım tükeniyor, her şey daha da imkansızlaşıyordu. En korkunç kabusum seni kaybetmekti. Yapılması gereken her şeyi yaptığıma inanıyordum. Yapmadıklarımı ve daha neler yapabilirim dediklerimi düşünüyordum. Her şeyi bir kenara bırakıp sana bağlanmak ne kadar doğruydu, ne kadar mantıklıydı bilmiyorum ama tek gerçek “sen”’din. Sana her şeyimi veririm diyemezdim. Çünkü sen benim her şeyimdin zaten. Senin için ölürüm diyemezdim çünkü ben senin için peşin öldüm. Seni ben kalbime gömmüştüm. Aşkımı göz yaşlarımla besliyordum. Ben aşkın hep “acı” halini yaşadım. Seni ve sensizliği bir arada yaşadım. Seni seninle doya doya yaşamak bir mucize olsa gerekti.
Ne kaldı, ne verebilirim sana bu saatten sonra bilemiyorum. Yorgun düşmüş bir beden, yıpranmış bir kalp… her şey tükenmiş, yıpranmış, bitmiş olabilir ama benim sana olan bu sevdam asla bitmeyecek bunu bil ve sakın unutma. Mezarda dahi bitmez bu sevda. Ne olursa olsun şunu unutma: ben gözümü seninle açtım, soluyacak nefesim, bakacak bir çift gözüm, küçük bir tebessümüm sendin. Değil seni unutmak, senden vazgeçmek, sana ihanet etmek, benim sana olan sevdam ne mezarda ne de mezardan sonrasında bitmeyecek.
Düşünmüyordum, hiçbir şeyi görmüyordu gözüm. Bu gidişin bir sonu var mı? Sorusunu hiç düşünmemiştim. Artık acımı bile hissetmiyordum. Çünkü acım kanıma girmiş, benliğimi sarmıştı. Acım benden bir parça olmuştu. Bir yanımda sen öbür yanımda çaresizlik yatıyordu. Bu nasıl bir kaos halidir bilemezsin. Zaman ise; yetişemiyordu adımlarıma. Ben bir adım atarken, sen iki adım atıyordun ve aradaki mesafe büyüyordu gözümde. Gözlerim ardına baka kalıyordu ve sen durmuyor yoluna devam ediyordun. Ne olacaktı bu işin sonu bende bilmiyordum ama bir çıkış olmalıydı diyordum. Bir çemberin içinde dönüp duruyordum ve aynı yere tekrar geliyordum. Bir çıkış olmalı diyordum ve aranıyordum. Her şey aksine gidiyordu sanki. Her girdiğim yolun sonu karanlıktı ve ben umutsuzlaşıyordum. Ne olursa olsun umudumu kaybetmemeliydim. Beni hayata bağlayan hayalim ve umudum sendin benim. Umudumu kaybedersem eğer hayal de kuramazdım. Hayalsiz bir yaşam olmaz, olamazdı benim için. Başka bir şeyler yapmalıydım ve üstelik vakit epeyce daralmıştı. Elimde kalan bir avuç zaman, bir tutam umut vardı. Bunları iyi değerlendirmeliydim. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru karar vermeliydim. Karar alma-verme mekanizmam çalışmıyordu, çalıştıramıyordum. O kadar büyük çaplıydı ki bu içinde bulunduğum durum işin içinden çıkamıyordum.
Ağlamak can dostumdu benim. Rahatladığıma inanmak belki de kolaya kaçmaktı. Nedenini bilmiyorum ama kendimi iyi hissediyordum. En azından o an için öyle hissediyordum. Gülmek ve güldürmek yaptığım bir şeydi. Gerçek anlamda gülmek yaşamadığım bir duyguydu. Gülmeyi yaşamadan, öğrenmeden unutmuştum adeta. Gülmek ve ağlamak arasında uzun ince bir yoldaydım. Yolun tam neresinde olduğumun farkında bile değildim. Hangi yöne gideceğimi bilmiyordum. Sanki karanlık bir tünelde, elimde bir mum ışığı gidiyordum, gidiyordum…yolumu bulurum belki diyordum…yol çok uzun, tünel çok karanlıktı ve ben dur durak bilmeden yürüyordum,yürüyordum…yolun sonunda, uzakta ne olduğunu göstermiyordu mum ışığı. Ben sadece bilmediğim bir yolda, kapkara bir tünelde alabildiğimce, nefes almadan yürüyordum. Bu bitmez bir yol, aydınlığa kavuşmayan bir tünel, uzun ince bir yolda serüvendi. Yol iz bilmez, yorgun düşmüş ayaklarım bir parça umut ışığının peşinde yürüyordu. Hep geceyi yaşıyordu günlerim, saatlerim, dakikalarım. Henüz gündüzü görememişti gözlerim. Ruhum ve bedenim ayrı ayrı yol almış gidiyordu. Ben artık darmadağın olmuştum. Kendimi toplamam, ayakta durmam, güçlü olmam lazımdı. En korktuğum şey başıma gelecek miydi? “Dört duvar arasında sıkışıp kalmak, karanlığın içinde kaybolmak, dar bir alanda nefessiz kalmak” bunları yaşamamalıydım. Güçlü ve umutlu olmalıydım, bu yolun sonunu aydınlıkla bitirmeliydim.
Yokluğun içimde bir ateş gibi alev alev yanıyor sonrasında kor oluyordu. Kalbimin derinliklerinde bir yaraydın sen. Her gelen bir dokunup bin ah işitiyordu. Yaram üst üste kaç defa kanadı, kanatıldı bilemezsin. Kalbimin derinliklerinde yer edinmiştin oraya yerleşmiştin artık sen. Seni oraya kelepçelemiştim ben. Çok ortak yönümüz vardı seninle. Sanki sen benim aynamdın ve ben sana her bakışımda sende kendimi görüyordum. Aramızda engeller vardı. Engelleri aşmak oldukça güçtü hatta imkansızdı ama aşmalıydım. Her girdiğim yolda önüme taş koyuyorlardı adeta. Bir şeyler vardı çözemediğim. Sayısını bilmediğim kadar çok soru işaretlerim vardı. Kalbim kal ayaklarım git diyordu. Ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Artık hiçbir şey düşünemiyor, mantığımı yürütemiyordum. Unutmak, yeni bir sayfa açmak defalarca denediğim fakat başarılı olamadığım bir durumdu. Katlanmak, dayanmak en güçlü olduğum zamanlarda bile yorgun düştüğüm bir çıkmazdı. Bir oyunun içinde olduğumu düşünüyordum. Sanki birileri bana şaka yapıyordu. İnanamıyordum bir türlü bu yaşadıklarımın gerçek olduğuna. Kabus mu? Acaba. Kefenin öbür tarafında yine ben vardım. Kendi kendimi taşıyordum. Herkes gibi yardım edilmeye ve paylaşmaya ihtiyacım vardı. Diğer taraftan da zaman hızla ilerliyordu.
Hızla akıp giden zamana yetişemiyordum. Bedenim yorgunluktan, dizlerim dermansızlıktan yığılıvermişti. Pes etme noktasına geldiğimi biliyordum. Hani dört duvar arasında kalıp nefes alamamak var ya işte bulunduğum durum böyleydi. Nefes alamamak ne acı bir şey. Elin kolun bağlı kalmak, bir şeyler yapamamak ve isyan etme noktasına gelmek. Yaşayıp yaşayamadığımın farkında bile değildim. Ben sende tutuklu kaldım. Gözüm görmüyor, kulağım duymuyor, elim-kolum tutmuyordu. Hayalim ve bir parça umudum vardı beni ayakta tutan. Çaresizlik çemberinin içinde dönüp duruyordum. Sorgusuz sualsiz, haklı haksız dönüp dönüp duruyordum. Son durak burası mı? Bilmiyorum. Herkes mutlu ve hayatını doya doya tadarak yaşıyorken ben mutsuz bir şekilde, boynu bükük, köşelerde bomboş hayaller kurarak dolaşıyordum. Ne anlayan vardı ne de anlayış gösteren. Yargılanmak mı? Yoksa önyargı mı? Hangisi daha acımasız. Yoktu hesabı hayatımın. Ben yarınsızca, hesapsızca yaşıyordum. Benim payıma düşen sadece acı mıydı. Aklıma mukayyet olmalıydım. İradeli olmalıydım. Pamuk ipliğine bağlı bir yolda yürüyordum. Her an her şey olabilirdi. Artık yorgunluktan iyice dibe vurmuştum. Hangisi acımı dindirebilir bilmiyorum. Ölmek mi? Yaşamak mı? Vazgeçmek mi? Ölmek ve yaşamak arasında mekik dokudum. Ölüm kolay seçilen bir yoldu, farkındaydım. Onca çabadan sonra aynı noktaya gelmek yani ölümü seçmek bu hikaye bu sonla bitmemeli. Yaşamaksa nasıl yaşanır bilmiyordum. Çok yorgundum ve uykum gelmişti. Öyle bir uyku ki bu ebediyen uyumak istiyordum. Teslim olmak bu olsa gerek. Güç sadece birazcık güç istiyorum. Karanlık üstümü yorgan gibi kaplamıştı. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Kulaklarım çınlayan garip seslerle doluydu.
Çok çaresizim. Sen kendi halinde, kendi hayatını yaşıyorsun. Ben ise; kendi halimde, karşılıksız aşk acısı çekiyorum. Ne zaman dinecek bu acı bilmiyorum. Artık çok yoruldum, dinlenmek istiyorum. Musalla taşında bile dinmez acılarım vardı. Kalbimi yerinden söküp atsam bir faydası olmazdı. Neden ben diye isyan etmek bana göre bir üslup değildi. Ayakta durmak için ise gücüm yoktu. Ömür dediğin şey nedir ki? Hızla geçip gidiyordu. Ben ise; bomboş köşelerde hayaller kuruyordum. Her şey güzel olsun, herkes mutlu olsun istiyordum. Hayatta her şeyim oldu ama bir tek sen yoktun. Eksik tarafım bir tek sendin. Sen ve senin sevgindi beni ben yapan. Üzülüyordum bu duruma. Oysa ki bir elmanın iki yarısı gibiydik seninle ben. Ama hiç bir araya gelemedik ki. Elimden geleni yapmaya çalıştım. Olmuyor, yapamıyorum, sonuç olumsuzdu. Neydi aşamadığım bu engeller. Bir açıklaması olmalıydı. Sen karşımda duruyordun ve ben sana dokunamıyordum. Sanki sen çaydanlıkta sıcak çaydın, bir nefes kadar yakın yıldızlar kadar ise uzaktın. Arada mesafe hem vardı hem de yoktu. Gel-gitler nefes kesiciydi. Bazen oluyor hiç nefes alamıyordum. Kalbim sıkışıyor, yerinden çıkmak istiyordu. AŞKIN EN ACI HALİ BU OLSA GEREK DAHASINA HENÜZ RASTLAMADIM. KİM-KİME AŞIK ÖNEMİ YOK ÖNEMLİ OLAN YAŞANAN DRAM. HİKAYENİN SAHİBİ AÇIKLANMAYACAKTIR.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.